Orkun, yüzüncü sayısına ulaştı. Bu, düşünce dergiciliğinde büyük bir başarıdır. Çünkü bu tür dergilerin uzun süre yaşamaları bir mucizedir. Belli bir düşünceyi ve ülküyü yansıtıyor olmaları yüzünden okuyucuları sınırlıdır. Onları, yaymağa çalıştıkları düşünce veya ülküye bağlı olanlar ile ilgi duyanlar alır. Bundan dolayı yayın maliyetini destekleyecek reklâm ve ilân yayınlamaları mümkün değildir. Rica-minnet alınabilenler de yaraya merhem olmaz. Az sayıda basıldıkları için dağıtılmaları da büyük sorun yaratır. Böyle dergiler yazarlarına telif ücreti ödeyemedikleri için yazı bulmakta da, sürekli bir yazı kadrosu oluşturmakta da zorluk çekerler. Bunlar ve benzer başka sorunlar, düşünce dergilerini çıkaranları zamanlarının büyük kısmını bu tür sıkıntıları ortadan kaldırmak için harcamak zorunda bırakır. Bir takım ülkücü kişilerin aralarında para toplayarak oluşturdukları küçük anaparalarla çıkarmaya çalıştıkları dergilerin çoğu bu yüzden uzun ömürlü olamamışlardır.
Yüzüncü sayısına ulaşmayı başaran Orkun’un durumu onlardan farklıdır. Onu çıkaran ve yöneten sayın Altan Deliorman, çekirdekten yetişme, deneyimli bir gazetecidir. Yayın hayatının inceliklerini ve karşılaşılacak zorlukların nasıl yenilebileceğini, onların ortaya çıkmaması için hangi tedbirleri almak gerektiğini çok iyi bilir. Orkun’u çıkarmağa, kitap yayıncılığı kazancından beslenen iyi bir anapara ile girişmiştir. Kendisi iyi bir düşünür ve yazar olan Deliorman, gelen yazıları en iyi biçimde değerlendirebilecek yetenek ve bilgiye sahiptir. Derginin yazarları da, emeklerini helâl etmeyi görev sayan ülkücülerdir. Dergi, yurt çapında dağıtımı mümkün kılacak sayıda basılabilmektedir. Okuyucuları da bu dağıtımı özendirecek sayıdadır. Dergide ayın olaylarını ve tarihî olayları yansıtan, onları Türkçülük süzgecinden geçirerek değerlendiren güzel, özlü yazılar yayınlanmaktadır. Derginin her sayfasında konuya ilişkin renkli resimler de yer almaktadır. Kuşe kâğıda basılmış, çekici kapaklar ilgi toplayıcı bir faktör olmaktadır. Birinci hamur kâğıda basılan, düzeltisi iyi yapılmış, yanlışsız yazılar derginin albenisine olumlu katkılar sağlamaktadır. Bize göre onu 100’ncü sayıya, 9’uncu cilde taşıyan sebepler bunlardır.
İnancımız odur ki, Orkun, sevgili Altan Deliorman’ın özverili, birikimli çabaları ile yoluna devam edecektir. Tanrı’dan Ona sağlıklı, uzun bir ömür dilemekteyiz.
* * *
Yayınlanmaya Mart 1998’de başlamış olan Orkun.. gerçekte 75 yıllık bir yayınlar zincirinin son halkasıdır. Bu zincirin halkalarını kısaca hatırlamakta yarar var:
Adını VII. ve VIII. Yüzyıllarda Göktürk’lerce dikilmiş anıtların çevrelediği ‘Orkun’ ırmağından alan Orkun dergileri, 1930’lardan başlayarak Türkçülük hareketlerini en çok etkileyen ve varlıklarını şimdi de sürdüren, süreli yayın dizileridir. Bu dergileri ilk çıkaran, sonrakilere manevî destek ve ruh veren kişi ise Türkçülüğün Ziya Gökalp’tan sonraki en büyük temsilcisi olan Hüseyin Nihâl Atsız’dır.
Bilindiği gibi, 1931 yılında 1912’den beri Türkçülüğün sesi olan Türk Ocakları ve onun yayın organı olan Türk Yurdu dergisi kapatılmış, ülkemiz Türkçülüğün sesini duyuracak bir kuruluş ve yayın organından yoksun kalmıştı. O sırada genç bir edebiyat öğretmeni olan Hüseyin Nihâl Beğ, bu boşluğu görevli bulunduğu Edirne’de çıkardığı bir dergi ile doldurmayı denedi.
Istanbul dışındaki bu ‘serhat şehri’nde Mart 1931’de yayınlanmağa başlanan Atsız Mecmua o yılların genç, sonraki yılların tanınmış düşünce ve edebiyat kişilerinin yazılarına yer veriyordu. “Ben, sen, o yok… Biz varız.” Çarpıcı sözü ile çıkarılan bu derginin ‘Sahibi ve Mes’ul Müdürü’ Hüseyin Nihâl (Atsız) idi. Aylık olarak on yedi sayı yayınlanan dergide Zeki Velidî (Togan), M. Fuad (Köprülü), Hüseyin Nihâl (Atsız), Abdülkadir (İnan), Nihad Sâmi (Banarlı), Orhan Şaik (Gökyay), M. Şakir (Ülkütaşır), Abdül baki (Gölpınarlı), Şerefeddin (Yaltkaya), Mahmut Ragıp (Kösemihal), Sadettin Nüzhet (Ergun), Fevziye Abdullah (Tansel), Adnan Cahit (Ötüken), Pertev Nailî (Boratav), Sabahattin Ali (Alı)’nin yazı, hikâye ve şiirleri önemli bir yer tutuyordu. Çıktığı dönemin dil, edebiyat, halk bilimi, tarih ve düşünce çevrelerini etkilemiş olan dergi, yayınına Eylül 1932’da son vermek zorunda kaldı. Adı ise, Soyadı Yasası’nın yürürlüğe girişinden sonra, yayıncısınca soyadı olarak benimsendi. Atsız Mecmua, böylece, ‘Orkun süreci’nin ilk halkasını oluşturdu.
Sürecin ikinci halkası, Kasım 1933-Temmuz 1934 ve Kasım 1943-Nisan 1944 ayları arasında, iki dönem hâlinde yayınlanabilen Orhun dergisi oldu. Hüseyin Nihâl Beğ yeni bir dergi çıkarmağa karar verince ona bu adı uygun görmüştü. Derginin ilk dönemindeki 9 sayısı yine Edirne’de çıkarıldı. İlk sayısında “Atsız Mecmua’nın devamı” olduğu ve “Büyük Türkçülük ülküsüyle” çıktığı açıklanmıştı. “Ben, sen, o yok… Biz varız.” sözünü de kapağında sürdürüyordu. Bu ilk dönemde dil, yazım (imlâ), edebiyat, tarih, halk bilimi konularına ağırlık veren derginin başlıca yazarları arasında, ‘Sahip ve Mes’ul Müdürü Hüseyin Nihâl (Atsız) yanında Nihad Sâmi (Banarlı), Fevziye Abdullah (Tansel), Orhan Şaik (Gökyay), Suut Kemal (Yetkin), Ahmet Yektâ bulunuyoırdu. Birinci Türk Tarih Kongresi’nde benimsenen tarih tezine, Prof. Zeki Velidî (Togan)’yi destekleyerek, karşı çıktığı için 9’uncu sayısından sonra Bakanlar Kurulu kararı ile kapatıldı ve çıkarılmasına on yıl izin verilmedi (Bu on yıllık mecburî suskunluk süresinin sonuna doğru, 15 Mayıs 1943’te, Balıkesir’de öğretmen olan Reşide Sançar’ın ‘sahibi ve müdürü’ göründüğü, ‘bütün Türkler bir ordu’ özdeyişli, Türk sazı adlı bir dergi çıkarıldı ise de, kapak düzeni ve başlık yazısı bakımından Orhun’un daha sonra çıkacak 10-16 aynı olan ve Atsız’ın sunuş yazısında onun devamı olduğu belirtilen o derginin yayınlanması da, kimya öğretmeni olan imtiyaz sahibinin edebiyat ve fikir dergisi çıkaramayacağı gerekçesi ile, ilk sayısından sonra engellendi.)
On yıl aradan sonra verilen izinle Kasım 1943’te yeniden çıkarılmağa başlanan Orhun dergisi, 10’uncu sayı olarak başladığı bu ikinci döneminde, ilk dönemdeki niteliğini sürdürmekle birlikte, II. Dünya Savaşı sırasında ülkede artan sol etkinliklere ilişkin uyarıcı yazılara da yer verdi. Atsız, derginin 15. ve 16. sayılarında yayınlanan “Başvekil Saracoğlu Şükrü’ye Açık Mektup”larında hem beliren komünizm tehlikesini ayrıntıları ile dile getirdi hem de Ahmet Cevat Emre, Pertev Nailî Boratav, Sabahattin Ali ve Sadrettin Celâl’in Millî Eğitim Bakanlığındaki etkinliklerini açıkladı (Onlar arasında Atsız Mecmua’da yazıları yayınlanmış olan Sabahattin Ali ve Pertev Nailî’nin de bulunması hazin bir tecellîdir). Bu yazıların yayınlanması kamuoyunda büyük heyecan ve tepki yarattı. 3 Mayıs 1944’de Ankara’da yapılan büyük gençlik yürüyüşünün ardından başlatılan devlet terörü sonunda yurdun çeşitli yerlerinden getirilip gözaltına alınan yüzlerce Türkçü genç değişik işkencelere tâbi tutuldu. Bunların 24’ü tutuklanıp bir yılı aşkın tutukluluk ve yargılama döneminin sonunda aklandı. O arada, Orhun ile birlikte Samsun’da yayınlanan Kopuz, Ankara’da çıkarılan Millet dergilerinin yayınları da Mayıs 1944’te durdurulmuştu. O zamana kadar Türkçü bir yayın organı olarak çıkan Çınaraltı’nın yayını magazin ağırlıklı olarak sürdürülmek istense de, birkaç sayı sonra kapanmak zorunda kaldı.
Sürecin üçüncü ve en önemli halkasını Orhun dergisinin devamı olarak çıkarılan Orkun oluşturur. Altı okundan biri “milliyetçilik” olmasına rağmen, Atatürk’ün ölümünden sonra bu ilkeden uzaklaşan ve sonunda sol bir parti konumuna giren CHP’nin 1950 seçimlerinde iktidardan uzaklaştırılması, topluma ve Türk milliyetçilerine rahat bir nefes aldırmıştı. Bundan yararlanılarak 5 Ekim 1950’de haftalık bir dergi olarak çıkarılmağa başlanan Orkun, 68 hafta yayında kaldı. “Sahibi ve Neşriyet Müdürü” olarak İsmet Tümtürk görünmekle birlikte, onun “hiçbir şahsın malı olmayıp Türkçülüğe armağan bir dergi olduğu” özellikle vurgulanmıştı. O dönemde Atsız,derginin ‘Başyazar’ıdır. 1951 yılında kurulup yurdun her yerinde şubeler açan Türk Milliyetçiler Derneği’nin de desteği ile büyük okuyucu kitlelerine ulaşan dergi, o kısa süre içinde, bir gençlik kuşağının Türkçülük ülküsünü benimsemesine önemli katkılarda bulunmuştu. Yüzü aşkın yazar ve şairin verimlerini yayınlayan Orkun’da Atsız Beğin başyazı ve yazıları yanında Nejdet Sançar, İsmet Tümtürk, M. Zeki Sofuoğlu, Hikmet Tanyu, Selâhattin Ertürk, Tahsin Ünal, İzeddin Şadan, Fehmi Cumalıoğlu, H. Fethi Gözler, Faik Gözübüyük, Muharrem Ergin, Ismail Hakkı Yılanlıoğlu, Şerif Korkut, Lütfi Önsoy’un gerçek ve iğreti adları ile yazdıkları yazılar ile M. Zeki Akdağ, Namık Zafer Alpsü, Fazıl Bayraktar, Fahri Ersavaş, Basri Gocul, Ayhan İnal, Mustafa Kayabek, Refet Körüklü, Ali Püsküllüoğlu’nun şiirleri ağırlık taşır. Onun sayfalarında pek çok millî sorunlar irdelenmiş, 1944-45 Irkçılık-Turancılık olayları ve onlara ilişkin anılar tefrika edilmiş, Türkçülüğe hizmet etmiş ve eden ülkü önderleri tanıtılmış, eğitim, kültür, tarih ve ekonomiye ilişkin ilgi çekici bilgi, düşünce ve görüşler ortaya konulmuştu. Derginin yayınına 18 Ocak 1952’de son verilmesi, okuyucuları ve Türkçüler arasında çok büyük şaşkınlık ve üzüntü yarattı. Kapanışı yöneticiler arasında beliren bir bakış açısı farklılığı sonunda Atsız Beğ’in gerçekleştirdiği yıllarca sonra anlaşıldı.
Orkun zincirinin dördüncü halkası 1962-64 yılları arasında Ankara’da oluştu. O derginin adı da Orkun’du. O yıllarda Kastamonu milletvekili olan Ismail Hakkı Yılanlıoğlu’nun girişim ve desteği ile çıkarılan bu aylık dergide, Atsız Beğ ‘Kurucu’ olarak gösteriliyordu. Bu dönemde, 1950-52’de yayınlanmış bulunan Orkun’da yazan Atsız, Nejdet Sançar, M. Zeki Sofuoğlu, Hikmet Tanyu, Tahsin Ünal, H. Fethi Gözler, Refet Körüklü, vb. yanında Ârif Nihat Asya, Hâlide Nusret Zorlutuna, Halûk Karamağaralı, Fethi Tevetoğlu, M. Fahrettin Kırzıoğlu, Galip Erdem, Ahmet Nihat Akay, Cevat Önder, Yavuz Bülent Bâkiler, Göktürk Mehmet Uytun gibi yazarların yazılarına ve şiirlerine de yer verilmişti. Dergi, Şubat 1962-Ocak 1964’de çıkan otuz sayısı ile haftalık Orkun’’un misyonunu sürdürmeğe çalışmış, fakat onun kadar etkili ve başarılı olamamıştı. En başarılı yanı, ilk sayısında yayınlanan yazısında Atsız Beğ’in ortaya koyduğu ilkelerin MHP’nin programına ‘9 Işık’ adı ile yansımış olmasıdır.
Sürecin beşinci halkası, adı değişik olan Ötüken dergisidir. Ocak 1964’ten Aralık 1974’e kadar 141 sayı yayınlanmıştır. Sahibi Atsız Beğ’dir. Onun daha önce yayınladığı Atsız Mecmua, Orhun, Orkun dergilerinin devamı sayılır. Ötüken’de de Atsız’ın öngördüğü biçimde bir Türkçülük ülkü ve düşüncesini işleyen yazı ve şiirlere yer verildi. Destanlar, dil ve tarih konularındaki yazılara da rastlanırdı. Yazarları arasında Atsız, M. Zeki Sofuoğlu, Refet Körüklü gibi eskiler yanında Mustafa Kayabek, Hayranî Ilgar, Aydil Erol, Ahmet Bican Ercilasun, İbrahim Güleç gibi gençler de yer alıyordu. Bu derginin yayını sırasında karşılaşılan en ilgi çekici fakat üzücü olay ise, hükûmet yetkilililerinin ilgisini Güneydoğu Anadolu’daki bölücülük-Kürtçülük eylemlerine çekmek için yazdığı ve derginin Nisan-Temmuz 1967 sayılarında çıkan yazılarından dolayı Atsız’a, bölücülük yaptığı suçlaması ile, Yazı İşleri Müdürü Mustafa Kayabek ile birlikte, 15 ay hapis cezası verilmesi idi (Kayabek bu cezayı tümünü cezaevinde geçirerek çekmiş, Atsız Beğ ise bir süre cezaevinde yattıktan sonra Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün affı ile özgürlüğüne kavuşmuştu).
Orkun sürecinin altıncı halkasını 1983 yılında yayınlanan Sanat, bilim ve kültürde Orkun dergisi ile aynı yıllarda çıkan ve Orkun adlı başka bir dergi oluşturmaktadır. Çok kısa ömürlü olan o dergiler toplum ve ülkü hayatında bir iz bırakamadılar.
Zincirin yedinci halkası Yeni Orkun dergisi idi. 1988 yılının Mart ayında yayın hayatına ‘aylık Türkçü dergi’ sloganı ile giren bu dergi, Aralık 1989’a kadar, yirmi ay çıkarıldı. Onun kimlik bilgilerinin başında da “Kurucusu: Atsız” ibaresi yer alıyordu. Refet Körüklü ’nün sahip, İsmet Tümtürk’ün yazı işleri müdürü olarak göründüğü derginin başlıca yazarları İsmet Tümtürk, Fethi Tevetoğlu, Muzaffer Eriş, Âlim Gerçel, Altan Deliorman, Ahmet B. Ercilasun, Refet Körüklü, Şahabettin Yücel, Erk Yurtsever, vb. idi. Yeni Orkun da, süreçteki öteki dergiler gibi, ‘Orkun misyonu’nu başarı ile sürdüren bir yayın organı oldu. Dr. Tevetoğlu’nun ‘Bin dokuz yüz kırk dörtlüler’ ana başlıklı yazı dizisi ve Onun uçmağa varışı üzerine çıkarılan ‘Tevetoğlu özel sayısı’ özellikle ilgi çekici idi. O ‘özel sayı’, derginin de ölüm sayısı oldu.
* * *
Orkun süreci sekizinci halka olarak, yine Orkun adı ile sürüyor. Bu kez ‘Aylık Türkçü Dergi’nin başında sahip ve yazı işleri müdürü olarak, deneyimli gazeteci-yazar Altan Deliorman var. Mart 1998’de yayın hayatına giren bu güzel dergi, çıkışını aksatmadan 100’üncü sayısına ulaştı. Derginin Ercüment Kuran, Halûk Karamağaralı, Necmeddin Sefercioğlu, Mustafa Kafalı, İsmail Hakkı Gökhun, Ahmet Bican Ercilasun, Bahaeddin Yediyıldız, Abdülhalûk Çay, Dursun Yıldırım ve Cihat Özönder’den oluşan bir ‘Bilim Kurulu’, Orhan Türkdoğan, Osman Fikri Sertkaya, Enis Öksüz, Ömer A. Aksu, Fikret Türkmen, Abdülkadir Donuk ve Kenan Erzurumlu’nun oluşturduğu bir ‘Danışma Kurulu’ ve İsmet Tümtürk (merhum), Refet Körüklü, Sami Yavrucuk, Erk Yurtsever, Yakan Cumalıoğlu, Ergun Gençeren ve Şuayıp Bozfakıoğlu’dan kurulu bir ‘Yazı Kurulu’ var. Yazarları arasında Orhan Türkdoğan, Yakan Cumalıoğlu, Reha Oğuz Türkkan, Necmeddin Sefercioğlu, Altan Deliorman, H. Rıdvan Çongur, Yücel Hacaloğlu, Oğuz Çetinoğlu, Osman F. Sertkaya, Kenan Erzurumlu, Nusret Demiral, Nefi Demirci, Saadettin Gömeç, Turgay Tüfekçioğlu, Yağmur Çavuşoğlu, Celâdet Moralıgil, Haldun Eroğlu, Turgut Güler, Şenol Kantarcı gibi birçok yaşlı ve genç Türkçü yer alıyor. Dergi, güncel olayları aylık bir yayın organının yapabileceği ölçüde takip ederek, onlara ilişkin Türkçü görüşleri yansıtmakta, ‘unutulmayan Türkçüler’i tanıtan yazılara yer vermekte; daha çok Türkçü gençlere yönelik yayın yapmaktadır. Her yıl da genç yazarları ortaya çıkarmak için yazı yarışmaları açıyor. Bu 50 sayfalı, dolgun içerikli derginin düşünce hayatımızda büyük bir boşluğu doldurduğu kesindir.
Bana göre derginin tek eksik yanı hikâye, şiir, deneme gibi edebî verimlere yer ver(e)memesidir. Toplumumuz özellikle şiir yazmaya çok meraklı olduğu için, yazdıklarını okudukları dergide çıkmış görmeyi çok arzu eder. Bu yüzden şiir yayınlayan dergilere, onların yayıncılarını bunaltan sayılarda şiir gelir. Onların incelenip yayınlanabileceklerin seçilmesi yorucu bir ekip çalışmasını gerektirir. Ayrıca; yayınlanmaya değer görülmediği için şiirleri yayınlanmayan gençler Dergiye ve yöneticilerine küsüp onu almayı bırakabilirler. Bunlar göz önüne alındığında dergide deneyimsiz edebiyat heveslile-rinin denemelerine yer verilmemesi haklı görülebilir. Fakat okuyucuların edebî isteklerini karşılamak da bir ihtiyaçtır. O hâlde ne yapmalı? Açılacak bir sayfa veya bölümde eski Türkçü ediplerin tanınmış şiir, hikâye ve denemelerini ‘Dünden Sesler’ gibi bir genel başlık altında yayınlamalı. Bu hem onların genç Türkçülerce tanınmasını sağlar hem de edebî zevkleri tatmin edici bir rol oynar. Bu tür örneklere eski Türkçü dergilerde de yer verilmişti. Aynı yolun izlenmesi zararlı değil, yararlı olur.
Orkun yöneticilerine çalışmalarında başarılar, dergiye de yüzlerce sayıya ulaşacak uzun bir yayın ömrü dilerim.