Ana Sayfa 1998-2012 Yeni "Gece Yarısı Ekspresi"

Yeni “Gece Yarısı Ekspresi”

PANELLERİN ÇILDIRTAN KONUŞMALARI

YENİ GECE YARISI EKSPRESİ

Televizyonlarda seyrediyorsunuzdur, hararetli tartışmalar, birbirlerinin sözünü kesmeler, fakat asıl temel fikri, soruyu veya cevabı gözden kaçırmalar.(*)

Dün gece “Ceviz Kabuğu” programında gene buna şahit oldum. Konu “Salkım Hanımın Taneleri” filmi ve romanıydı. 1940’ların Varlık Vergisi ve azınlıklara güya yaptığmız haksızlık.

Paneldekilerin biri “Etyen Mahçupyan” adlı bir Türk vatandaşı Ermeni yazar. Senaryoyu da o yazmış. Diğerlerinden ikisinin adını hatırlamıyorum. Pos bıyık bir solcu (ama milliyetçi bir tavır takındı) ve filmin yöneticisi (hem de TRT’de çalışan) kargamsı ifadeli bir bayan; “Müslüman Türküm” diyerek kendini savunuyor. Bir de MHP milletvekili Ahmet Çakar. Türkçü tutumunu fevkalâde iyi korudu. Kendisini kutlarım.

ooo

Filmin, Türkleri ve Türkiye’yi karaladığı tenkidine karşı, sorumluların savunması şuydu: “Bu film tarihî bir belgesel değil ki. Bir ‘Kurmaca’ yaptık. Gerçeklere uyup uymaması söz konusu olamaz” Yani “hayâl mahsulü” (fiction) demek istiyorlar. Ama sık sık da, “bunlar olmuştur, tarihî gerçeklerdir” diyer ek kendi tezleriyle ters düşüyorlar.

Ben Varlık Vergisi konduğu sıralarda genç bir yazardım. Hattâ çıkardığım Gök-Börü dergisinde bununla ilgili bir karikatür de yayınladığımı hatırlıyorum. Aşkale’ye sürülenlerin çoğu Ermeni, Rum ve Yahudi iş adamlarıydı.

Türkler de vardı. Ama çoğu “gayrımüslim” iş adamlarıydı. Bu doğru. Sebebi basit; o günlerde Türk iş adamları henüz palazlanmamıştı, büyük işler çoğunlukla Türk kökenli olmayanların elindeydi ve bunlar vergi kaçırarak çok az para ödüyorken, harp dolayısıyla devlet malî sıkıntı içindeydi. Gayrımüslimler askere de alınmıyorlardı. O devrin hükûmeti, Varlık Vergisini ödemekten kaçınanları Aşkale’ye sürmekte kendini haklı görüyordu. Bu tartışılır. Belki demokrasiye pek uymaz bir icraattı-ama o savaş günlerinde ve İnönü devrinde nerede demokrasi uygulanıyordu ki? (Bir yanlışa da işaret edeyim; Başbakan Saracoğlu’nun “Türkçülük” demeci hem eksik verildi, hem de maksadı çarpıtıldı. O demecin Varlık Vergisiyle ilgisi yoktu. Türk milliyetçiliğinin bir tanımlamasaydı).

Ahmet Çakar, Varlık Vergisi mağdurlarının çoğunun gayrımüslim oluşunu, iş alanlarının çoğunun sahibinin onlar oluşu gerçeğiyle cevaplamaya çalıştı ama, Hulki Cevizoğlu sık sık sözünü kestiğinden fırsat bulamadı.

Her ne olursa olsun, asıl tezimiz şu olmalıydı:(**) Film-ve romanı- hayâl ürünü bile olsa, tarihî bir olayı “fon” (background) olarak işlediğine göre, gerçekleri çarpıtmaya, tek yanlı ve Türkiye’yi kötü gösterecek şekilde pişirip sunmaya hakkı yoktur. Filmi çekenler, en ufak ayrıntısına kadar (jandarmaların zalim davranışı, bir paşanın gelinine tecavüzü veya “ensest” tabir edilen cinsel ilişkiye girmesi gibi) birçok olayları uydurarak ve öne sürüp durarak, Türk düşmanlığını körükleyen “Geceyarısı Ekspresi” filminin bir benzerini yapmışlar. Bunu da TRT’de çalışan biri “beğenerek” yönetmiş ve Kültür Bakanlığı para desteğinde bulunmuştur!

ooo

İkinci önemli eksik nokta da şuydu:

Türklerin aleyhinde her fırsatta yazı yazan ve film yapan yabancılar eksik değilken, ortada konu mu yok ki Türkiye’yi rezil etme amaçlı filmi TRT’li bir hanım yapacak ve devletin bir bakanlığı paraca destekleyecekti? Almanya’da Türk gurbetçilerini ve çocuklarını öldürenlerin, evlerini yakanların zulmü senaristlere neden konu olmuyordu? Ya Asala Ermenilerinin Avrupa’da öldürdükleri diplomatlarımızın ailelerinin dramı; veya 1915’lerden beri Van’da, Erzurum’da Taşnakların camiye doldurup yaktıkları Türk ve Kürt vatandaşlarımızın faciası? PKK ve Hizbullah vahşetleri? Yunanlıların Batı Trakya’da Türk kökenlilere yaptıkları binbir haksızlık ve Kıbrıs’lı Rumların 1960’larda Türklere-çocukları banyoda boğazlayarak, yaptıkları barbarlık? Ya Kırım Türklerine Sovyet Ruslarının soykırımları? Vesaire vesaire…

Bu konular yeterince dramatikken, neden “bizimkiler” kendi milletdaşlarını kötü gösterecek konular açarlar? İşte bunlar da sorulmalıydı. Telefonla katılan Atila Dorsay filmi öveceğine, aklını başına toplayıp bunları dile getirseydi ya!.. Paneli seyrederken isyan eden eşim Ece’nin duyulurmuş gibi haykırdığı soruyu sorsaydı: “Yunanistan’da bir Yunanlı senaristin, Türklere uygulanan zulmü film konusu yaptığı hiç görülmüş müdür?!”

DİPNOTLARI

(*) Bu yazımda sade 9 Aralık 2001 paneline değineceğim. Başka örneklere fırsatım oldukça gelecek yazılarımda dokunacağım.

(**) Bu soruları sormak için telefona sarıldımsa da 2 saat boyunca hatlar kilitlenmişti, başaramadım.
 

Orkun'dan Seçmeler