Ana Sayfa 1998-2012 Uysa da uyduk, uymasa da

Uysa da uyduk, uymasa da

SANCILI zamanlar geçirmemizin tek sebebi varsa, o da önceliklerini ve millet olma vasfını ne acı ki yitirmiş, Türk halkıdır. Yıllar boyunca mazlum muamelesi görerek, bir de buna ilâveten üzerine sanal bir karizma elbisesi geçirilen birini başbakan seçme gibi garip bir tutum içine giren Türk halkına sesleniyoruz. Ya kendine gel, ya da birileri kafana vura vura seni kendine getirmeyi iyi bilir. Kendine geldiğin zaman elinde kelepçe, ayağında pranga bulursan hiç bize bakma, çünkü yine de seninle aynı durumda olmaktan başka seçimimiz olamayacaktır.

Milliyetçi birileri 3 Kasım’da seçim var diye tutturduğu zaman, basın ağız birliği yapmış gibi, sağdan bu belediye başkanını soldan da biri Selânikli diğeri de IMF orijinli iki şahsı desteklemeye başlamışlardı bile. Şimdilerde Türkiye, Musul vilâyetinden çekilsin diyen, düşünüp cümle kurma yetisine sahip, bir bölük gelişmiş yaşam formu, o zamanlarda AK partisini aşk ile şevk ile desteklemişlerdi. Ayak takımının ayak takımı aydınları arasında, anlı şanlı liberaller, sıkı ulus devlet düşmanları, eski sözüm ona milliyetçiler, zaman zaman nurcu zaman zaman cumhuriyetçi olabilen koca kafalılar vardı ve kocaman ağızları bademciklerini görebileceğimiz kadar açılmış oldukları hâlde değişimden bahsediyorlardı. Öyle bir kelimeydi ki bu sihirli söz, kişi oğlunun bilincinde yepyeni bir çığır açıyordu sanki. Eski defteri kapatmak, yeni bir defter açmaktı ya değişim… Türk toplumu topluca değişime koşmuştu. Hazindir, işin gerçeği şu ki, 45 yaşından sonra değişen bir adama bel bağlayan bir toplumdan her türlü kaypaklığı, gayrî nizamiliği bekleyebilirsiniz. Amerikan edebiyatının duayenlerinden Washington Irving’in güzel bir sözü vardır. “Büyük insanların idealleri, sıradan insanlarınsa hevesleri vardır” der bu insan mütehassısı edip… Tek derdi heveslerinin peşinde koşmak olan toplum değer yargılarını rafa kaldırmıştır, karnı biraz guruldamaya başlasın geçmişini de hatırlamaz, bir geleceği olabileceğini de düşünmez, nasıl bir elbiseyi taşıyacaksa, onun içine girmek için kilo almaya ya da vermeye çalışan manken gibi, ya da nasıl bir karakteri canlandıracaksa onun fizikî görünümüne benzemeye çalışan aktör gibi şekilden şekle girer. Her şeye uyar, bize uyar der. Bize uyar.

7 tane hediye aldık Avrupa Birliği AKP konsorsiyumundan. Her birinin güzelce hazırlanmış ambalajları vardı. Belediye başbakanımız her batıya gidişinde elinde yeni bir paketle geliyordu, Paketin bukle bukle fiyongunu çektiğimiz zaman, paket açılıyor, içinden bir şeyler çıkıyordu, sonuç olarak diyordu ki bu şeyler, “Bunları yapmazsınız sizi içimize almayız”.

Aslında bu paket ve içindeki sair şeyler, belediye başbakanının Atatürkçü düşünceyi, Türk Silâhlı Kuvvetleri’ni, ulus devleti ve Türk milliyetçiliğini kurumsallaşabilecekleri tüm zeminlerde donanımsız bırakmak ya da daha net bir ifadeyle aradan çıkartabilmek için, özel olarak AB’ne ısmarladıklarından terkip edilmiş, bir takım mutabakatlardı. Ardı arkası kesilmeyen kapalı cümlelerinin hukukîleştirilmiş şekilleri…

Aşağıda bu satır aralarından birkaç tanesini eklemek isterim. Belki yazımı bilmeyen birileri okur da, yüreğinde bir kıvılcım, bir infial ateşi yanar.

Cemaat vakıfları, vakfiyeleri olup olmadığına bakılmaksızın, Vakıflar Genel Müdürlüğünün izniyle dinî, hayrî, sosyal, eğitsel, sıhhî ve kültürel alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere taşınmaz mal edinebilirler ve taşınmaz malları üzerinde tasarrufta bulunabilirler.

Mevkute sahibi, mesul müdür ve yazı sahibi haber kaynaklarını açıklamaya zorlanamaz

Dernekler tarafından yapılan bildiri, beyanname ve benzeri yayınlar, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin temel niteliklerine ve 174 üncü maddede sıralanan inkılâp kanunlarının korunması hükümlerine aykırı; Devletin iç ve dış güvenliğini, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozucu mahiyette veya suç işlemeye, ayaklanmaya, isyana teşvik edici bir nitelik taşıdığı veya Devletin gizli belgelerini açıklamak, Atatürk’ün kişiliğini, ilkelerini ve çalışmalarını küçük düşürmek ve kötülemek veya başkalarının şöhret ve haklarına, özel ve aile hayatlarına tecavüz etmek amacına yönelik bulunduğu takdirde, mahallin en büyük mülkî amirinin emriyle toplattırılabilir. Mahallin en büyük mülkî amiri bu kararını yirmidört saat içinde asliye ceza hâkimliğine bildirir. Hâkim, mülkî amirin bu kararını en geç kırksekiz saat içinde inceleyip karara bağlar. Bu süre içinde bir karar verilememesi hâlinde, mahallî mülkî amirin kararı hükümsüz sayılır.

Şu yukarıda düzenlenmiş hâli yazılan yasayı biraz düşünsenize… Bir kaymakamın görev yaptığı bölgede, bir sürü vakıf var çok ve bu vakıflar ülkenin birliğine bütünlüğüne ve Atatürk’ün kişiliğine söven bir sürü neşriyatta bulunmaktadırlar ve bunu el altından sağa sola dağıtmaktadırlar, nihayetinde bu yasa dışı yayınlar kaymakamın eline 25. saatte geçmektedir. Kaymakam kanunen hiçbir takibat yapamamakta ya da yaptıramamaktadır.

Terörle mücadele yasasında yapılan değişikliklerle terör neredeyse en fazla 3 milyarı olan her kişinin hayatında bir defa heyecan aramak istediği zamanlarda yapabileceği bir sıradışılık hâline sokulmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla yazılı, sözlü veya görüntülü propaganda ile toplantı, gösteri ve yürüyüş yapanlar hakkında, fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmedikçe bir yıldan üç yıla kadar hapis ve bir milyar liradan üç milyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur. Bu suçun terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde işlenmesi hâlinde verilecek ceza üçte bir oranında artırılır, mükerreren işlenmesi hâlinde ise, verilecek hapis cezaları paraya çevrilemez…

Bir de ikiz yasalar olayı vardır ki, Türkiye hükûmeti bu uluslar arası beyannameyi kabul ederek, açık bir şekilde bölünme riskini üzerine almış oldu. “Siyasî ve Medenî Haklar” ve “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar” şeklinde sınıflanmış yasalar, “ikiz yasalar” olarak isimlendiriliyor. Şu güne kadar hükûmetler, ulusal bütünlüğe açık bir tehdit olarak niteledikleri bu ikiz yasaları kabul etmekten net tavırlarla kaçınmışlardı. Fakat belediye başbakanında mangal gibi yürek var ya, imzaladı. İkiz yasa dediğimiz bir toprak parçası içerisinde yaşayan azınlıkların dinî ve millî statülerini belirleyebilmelerine yani kaderlerini tayin edebilmelerine zemin hazırlayan bir gayrımillî tehlikenin uluslararası hukukta vücut bulmuş şeklidir. Efendi olanların, kölelerinin etki ve nüfuz alanlarına burunlarını daha rahat sokabilmek için uydurdukları onlarca uluslararası hukuk teranelerinden biri.

Paketlere dönelim

Bu paketlerin üç tanesi DSP-MHP-ANAP koalisyonundan aylar süren tartışmalar sonucunda çıkartıldı. Teslim etmeliyiz ki, MHP gücünün yettiği, dilinin döndüğü kadar, kısaca çapı kadar içinde bulunduğu hükûmete muhalefet etti. Seçimin ardından ilk televizyon programına Amerika’nın Türkiye’den sorumlu basın sözcüsü Birand’ın CNN’inde çıkan belediye başbakanının iki kabinesinden ise 9 ayda bu paketlerden 4 tanesi geçirildi daha da çok geçirirler. Ermeni soykırımını da kabul eder miyiz acaba, ne dersiniz? Peki Kırım’daki insanlık tarihinin en büyük soykırımını kabul ettirebilir miyiz, buna ne dersiniz? Ha bu arada Kırım’ın nerede olduğunu dışarda kaç kişi biliyor sizce?

Seçimden önce pek çok kişi ile birlikte AKP hükûmetinin millî konularda çok tavizkâr olacağını açık bir şekilde yazmıştık. Kerkük ve Kıbrıs konusunda milletimiz özellikle uyarıldı. Aman dedik sandığa giderken Allah aşkına bu konuları düşünün de oyunuzu ona göre kullanın. Millî görüşün batılı versiyonu olan bu ehl-i change (değişim ehli) demokratlar Türk ordusunun ve Türk milletinin gururunun her ortamda kırılması için seferber oldular, en son Süleymaniye olayında ortaya çıkan tablo ise neredeyse Türk tarafının, Amerikan tarafına “sizi üzdüğümüz için özür dileriz” demesiyle şekillendi… Hattâ duyduğumuza göre yukarıda anılan koca kafalı nurcu ve anlı şanlı liberal gazeteciler Süleymaniye olayı hakkında ”Bu olay ikinci Susurluk vakasıdır” demişler. Amerikalılar askerimizi suikast içinde bulunmakla suçladılar ya, Türk makamlarının görüş ve beyanatları bu dolarla çalışan şerefsiz takımı için Amerikan iddialarından daha az önemlidir. Yazık ki ne yazık…

Türk devleti çatırdamaktadır. Türk toplumu ise ya kendisine aptal diyen Aziz Nesin’e karşı dürüstçe davranıp, bu kişinin öngörüsünü ve hakkını teyid ve teslim etmelidir, ya da aptal olmadığını ispatlamak için değerlerine sahip çıkmasını bilmelidir. Uysa da uymasa da bizi bir şeylere uydurmaya çalışan kişilere karşı savaşmak ve gerekirse bu savaşta candan geçmek yapılabilecek işlerin en büyüğüdür. Dünyanın her yerine barış ve adalet götürme adı altında kan ve ölüm götüren vahşi batının tüm argümanları aslında çürümüştür. Bilinmektedir ki batı dünyasının iki yüzlü tutumları ya maden için ya petrol için ya da intikam için tasarlanmaktadır. Değişim gibi, demokrasi gibi içi çok farklı olasılıklar dahilinde doldurulabilecek kelimelerin tuzağına bundan sonra düşülmemelidir. Türk halkı, sen bundan sonra değişmeyeceksin, sen bundan sonra “DÖNÜŞECEKSİN.” Millet olacaksın ve hâliyle seni kimse kolay kolay eğip bükemeyecek. Bunun için de kimseden medet ummayacaksın. Çünkü bileceksin ki, “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”

Sözün özü, bin yılın hesaplaşmasına hazır olun, fakat savaşa eli kolu, en önemlisi beyni boş olarak girmek yenilginin koynuna girmektir. Şurası asla unutulmamalıdır ki insan ölünce değil, çuvallanınca küçülmektedir.

TTK.
 

Orkun'dan Seçmeler