Ana Sayfa 1998-2012 Unutulmuş Kerküklüler: Hıdır Lütfü

Unutulmuş Kerküklüler: Hıdır Lütfü

1880 yılında Kerkük’ün Çay Mahallesi’nde dünyaya gelmiş, Haz. Mevlâna Celâleddin’in ahfadlarındandır. Ceddi, şeyh Kemal 1045 yılında Konya’dan Kerkük’e gelerek yerleşmiş. 17 yaşlarında gönüllü asker olmuş 1. Dünya Harbi’nde “Alay Kâtibi” olarak cephede savaşa katılmış, harpten sonra emekli olmuş, uzun yıllar istanbul Beşiktaş’ta kalmış, 1924-1925 yıllarında Kerkük’e dönmüş.

iyi bir medrese eğitimi gören, yazı ve şiirlerinde “Lütfü” ismini mahlas olarak kullanan Hıdır Lütfü Kerkük’te “Dayı” olarak tanınırdı, hayatı boyunca doğruluktan, haktan, millî duygulardan ayrılmamış, yazılarında düşüncelerini dile getirmiştir.

Hıdır Lütfü’nün Çay Mahallesi’ndeki mütevazı evinde her cuma günü tanınmış şair ve yazarlar toplanır, edebî sohbetler, hoyrat, şiir konuşulurdu. Kerkük’ün tanınmış şahsiyetleri gelirdi: büyük hafız Molla Sabır, Mehmet Sadık, Dede Hicri, Sait Besim Demirci, Esat Naib, Osman Mazlüm ve daha bir çokları, tartışmalar hep edebiyat konuları hoyrat, şiir üzerinde olurdu.

Evi zaman zaman Irak emniyeti tarafından basılır, kendisi ve yakınları sorguya çekilir, Türkçülükle suçlanırlardı. Bu olaylar aile için alışılagelmişti, birçok Kerküklü Hıdır Lütfü’nün evinin polis tarafından basılması veya sorgulanmasını tarih olarak gösterirdi, nikâhım veya oğlumun sünneti Dayının son veya bundan önceki evinin basıldığı gün olmuştu!.

Bir halıma bak ki beni giryan göreceksin

Hasretle çöken kalbimi viran göreceksin

Bu aşkı sen daim nalan göreceksin

Bir gün gelecek ki sen beni görmeyeceksin.

Gerçek, inanmış bir ülkü sahibi olan Dayı, 1937 yılında tekrar evi basılır, sorgulanmak için götürülür, ancak bu defa tutuklanır, Turancılık, gizli teşkilât kurmak, Türkiye’de subay olan oğluna yazdığı mektupta bunlar yazılmış, suç büyüktür. Askerî mahkemede idam istemiyle yargılanır. Ömür boyu hapse mahkûm edilir. Dört yıl cezaevinde kaldıktan sonra, Osmanlı ordusunda subaylık döneminde tanıdıkları araya girerek affa uğrar ve serbest bırakılır.

Aynı günlerde, Habib Sevimli de tutu uklanmıştır. Askerî mahkemede o da yargılanır, ağır hapis cezasına çarptırılır, zincirlere vurulur, suçu kütüphanesinde ay yıldızlı rozet satmak. Büyük suç!

Kraliyet zamanından beri Türklerin baskı altında olduklarının canlı örneklerinden biri de, öğretmen olan Habib Demirci’nin tutuklanıp sürgüne gönderilmesidir. Ailesinin bütün aramalarına rağmen nerede olduğu tespit edilmemiş, 20-25 yıl sonra salıverilmiş, Kerkük’e dönmüş, kısa bir zaman sonra da vefat etmiştir, yıllar sonra 1980’de yeğeni Rıza Demirci de tutuklanıp kayıp olur, ama o dönmeyecektir, ölüm fermanı, cellâtları tarafından ailesine kayıp olduktan 10 yıl sonra bildirilmiştir ama cesedi yok!

Basılmamış birçok eseri vardı Hıdır Lütfü’nün. Çoğu evi polisler tarafından basıldığı zaman ailesi tarafından özellikle de mahkûmiyetinden sonra yakılmış veya toprak altında saklanmış, şiir ve yazıları zaman zaman mahallî gazete ve dergilerde yayınlanmıştır. Türkmen Kardeşlik Kulübü’nün yayınladığı Kardeşlik Dergisi yalnız şairimizin değil, 3 milyon Türke yeri doldurulamaz hizmetleri olmuştur.

Anavatandan ayrı kalmanın, ayrılmanın hasreti ile son nefesine kadar yaşadı:

Dertli idim ezelden yârim gitti elimden

Ayrılık büktü belim kurtulamam elemden.

Attığım her adımda bir uçurum açıldı

Daha hayatta iken yârim benden ayrıldı.

Kerkük’e, Türklüğe âşıktı, Türk kalma mücadelesinin verdiği hasret, yorgun kalbini ağlar kılmıştı. Ama bir yandan da Kerkük’e kırgındı, kimliklerinin simgesi, orada yaşayan insanların kültürünü, geleneğini tanımlayan “Kerkük” öz evlâdına:

Hayatî ab-ı darınla bütün ağyarı beslerken

Bizimçün fakru zillet masdari nikbet olan Kerkük.

diyordu şair. Bugüne baktığımızda uzak görüşlü Dayının, Ağababanın1 ne kadar haklı olduğunu görmekteyiz, Kerkük perişan, Türkler derbeder, dünyanın her tarafına dağılmış, haklarını savunan kuruluşlar, fakru zilleti görmezlikten gelmektedirler.

Mehmet Âkif Bey’in ruhuna ithaf ettiği şiirinde, Türklüğe, Atatürk’e:

Sen istiklâl Marşıyla yarattın bir heyecan

Sana bunu yazdıran Türk kanı bir de iman

Bugün tahakkuk etti, bütün dediğin inan

Atatürk’ün eliyle Türk milleti aldı şan

Tanrı’nın ihsanıdır gördüğümüz bu bayrak

Kurucusu millettir bu milletindir ancak

Haktır Türkün hedefi hep muvaffak olacak.

inancının ne kadar büyük olduğunu okumaktayız:

Saadetle muraffah2, her şeye sahip iken bizler

Bugün dağiderun3 ah ile hasret olan Kerkük.

Bir zamanlar ata topraklarında yaşayanlar, dünyanın dört tarafına dağılmış göç ediyor, bu toprakları yabancı milletler sahiplenmiştir:

Bugün öz milleti fakru zilletle esir olmuş

Bir özge millete bazar-i hürriyet olan Kerkük.

Yıllar önce 3 milyon Türkün fukaralığını, zillete düşeceğini görmüş gibi.

Hıdır Lütfü, küçükle küçük, büyükle büyük olur, çocukları sever saatlerce sohbet eder, konuşurdu. Şefkat dolu olan bu insan, ailenin ağababası aşk dolu, sevgi dolu idi. Kerkük’ün eski evlerinde “Atabe4” ile “Dör5″ü birbirinden ayıran genellikle “KURD” başlı “DAYANCAK”a dayanır, ışıldayan gözlerle tatlı tatlı konuşur veya yazdığı bir şiirini okurdu:

Baş üçümde bakıyordu gözüme

Göz yaşları akıyordu yüzüme

Yeter güzel yeter artık ağlama

Olan olmuş ciğerimi dağlama.

1953 yılında Kerkük’te liseyi bitirdikten sonra tahsil için ailem beni istanbul’a gönderdi, ağababanın söylediklerini hiç unutmadım: “Anavatana gidiyorsun o mübarek toprağa ilk ayak bastığın zaman secdeye yatıp eğilir öpeceksin, beni bu topraklara kavuşturduğun için şükürler olsun Allah’ım diyeceksin.” Bu mukaddes toprağı secdeye yatıp öpmüş öyle ayak basmıştım. Hâlâ yüreğimde o ilk günkü heyecan, sevgi dolu bağlılık artarak devam etmektedir.

Şiirlerinden kısa örnekler:

Türk askerine, Türk ordusuna Atatürk’e hayranlığı ve bağlılığı:

“Dinlemez bir Türk eri daim atlar ileri

Duman ateş de olsa o dönmez asla geri

Kükreyen bir “aslan”dır ordunun her bir eri

Yücedir Türk milleti Atatürk’tür rehberi.”

Kerkük’ün bugünkü durumunu yıllar önce görmüş gibi:

“Millet mazlumdur herkes derbeder

Gel gör bu halı sen etme keder

Bu meşum kâbus ne zaman geçer?

Hali hazıra sen eyle nazar

“Lütfü” sükût et sen yel hazar.”

“Reşit Akif’le” “Nazım” “Molla” Sadık” yazdılar vasfını

Sana âşık olanlar derbeder bedbaht olan Kerkük

Nece “Dağ”u6 “Bağ”ı lar hükümran oldular… heyhat

Meded Allah’tan ey heykeli rahmet olan Kerkük

Ümidim var Hüda’dan7 eyle bir gün bizi dilşad

Bize ruhi revanım hem mânevî olan Kerkük

Eğer lütuf eyleyip “Lütfü” sorarlarsa nedir halin

Maişet dert hayatım mevt bana nikbet olan Kerkük.”

Acaba aşağıda okuyacağımız dizelerde kimleri kastetmek istemişti:

Milliyeti mahvettiniz satmışsınız vicdanınız

Siz namertken bugün mert oluyor kurbanınız

Zaman gelir bir gün elbet okunacak fermanınız

Siz şimdilik yeyin, gülün de oynayın

Kapıştırın, yapıştırın akibeti düşünmeyin.

Ümit ederim yakında pek yakında milletine milliyetine namertlik yapanların fermanı okunur.

Sevgiyi, muhtaçlara yardımı ve de en önemlisi toplumun beraberliğini, yardımlaşmasını, birlik içinde olmalarını istemiş, yollarına, vicdanını satmış olanlar karşısında ancak bu şekilde devam edebileceklerdir.

Biliriz var içimizde nece şeytani laim

Durmadan atılın haini hep imhaya

Yapalım yardımı düşkünlere hep birleşelim

Olamaz her işi tevdi edelim mevlaya

Milletin kanın içer mey gibi mecliste bugün

Bakınız neşe ile hande-i9 istihzaya

Sarmış etrafımızı ateş u zulmet bakınız

Etmesin fazla sirayet koşalım itfaya…

Kurt başlı “Dayanacağının” yanında Allah ona 14 Temmuz 1959’da Kerkük’teki “Daği Baği’lerin yaptığı katliamı göstermemiş, göstermeden onu 23 Haziran 1959’da yanına, Tanrı Dağına almış.

DiPNOTLARI

1- Ailesi, yakınları ona ağababa derlerdi.

2- Muraffah: Refah içinde.

3- Dağiderun: Derin dert, iç derdi.

4- Atabe: Antre.

5- Dör: Salon.

6- Dağ, Bağılar. Kürtleri kasıt ediyor. Dağdan gelip, Bağvarı kovmak.

7- Huda: Allah.

8- Lain: Lânetli.

9- Hande: Gülme, alay, eğlenme.
 

Orkun'dan Seçmeler

Dış borçlar

M U Z A F F E R ...