Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in liderlerle beraber köşkte gerçekleştirdiği zirve ile başlayan ve önce 175 sivil toplum kuruluşunun AB yanlısı bir bildiriyi imzalamaları, ardından da Cumhuriyet gazetesinde AB karşıtı aydınların imzalarının yayınlanması Avrupa Birliği konusunda safları daha da belirgin bir hâle getirmiş, özellikle de liderlerin niyetleri iyice açığa çıkmış, ülkemiz için hayatî önem arz eden meselelerde nasıl da sorumsuz davrandıkları görülmüştür.
Sayın Devlet Bahçeli’nin sergilediği kararlı tavır ise AB yanlılarını telâşa düşürmüş ve bu beyler dış destekli oyunlar peşinde koşmaya başlamışlardır. Bu da kendilerine yenilikçi diyerek Yeni Türkiye partisini kuran ver-kurtul takımının oluşmasına sebep olmuştur. Biri dış işlerinin başında bulunduğu sürece gayrı millî bir politika izleyen İsmail Cem’in -ki liderliğini açıkladığı zaman Yunan gazetelerinde “Yorgo’nun arkadaşı, daha ne isteriz ki” diye atılan başlıklar bu oluşumun kimleri mutlu edeceğini göstermiştir.- diğerleri IMF’nin göz bebeği, sadık elemanı Mr. Derwish’in ve düne kadar Ecevit’in stepnesi olarak güzeken Özkan’ın bir araya gelerek meydana getirdikleri bu oluşum, artlarına DSP de gelecek bulamayacaklarını anlayıp başka yerlerde ikbal arayanları da takarak, ülkenin kaderi üzerinde söz sahibi olmayı istemektedir. AB konusunda Mesut Yılmaz’ı bile gerilerde bırakacak bir teslimiyetçi anlayışa sahip bu oluşum, daha şimdiden dış güçlerin, hortumcuların ve mandacı medyanın ağzını sulandırmaya başlamıştır. Zaten partinin ambleminin renklerini Amerikan bayrağından alması oldukça anlamlıdır ve partinin ABD endeksli olacağının da bir göstergesidir. İleride bu oluşuma, partisinin barajın altında kalacağından, Mesut Yılmaz’ın girmesi ihtimali bile vardır. Bu da Avrupa Birliği taraftarlarının önemli bir çoğunluğunun birlikte hareket etmelerini sağlayacaktır.
Avrupa Birliği muhipleri ne kadar birlikte hareket ederlerse etsinler, milletimizin; Avrupa’ya giremezsek fakir kalırız, kalkınamayız diyerek beceriksizliklerini her fırsatta dile getiren; bu insanların almak istedikleri karar ve katındıkları tavırla, onurumuzu âdeta Kapıkule’ye paspas yaparak, gelene geçene çiğnetmelerine seyirci kalması düşünülemez.
Sayın Devlet Bahçeli’nin bunca olup bitenden sonra, AB’ye girelim ama onurumuzla girelim söylemini bir kenara bırakıp yeni bir alternatif göstermesi lâzımdır. Türk milletinin yeni bir hedefe ihtiyacı vardır, o da Türk birliğidir.
Çünkü her ne kadar AB’nin ülkemizi bölünmeye götüreceği söylense de bu toplumun millî duygularını bir anlık harekete geçirmekte, ancak yönelecek başka bir hedef olmadığı için, kısa zamanda bu hisler de sönmektedir.
Yapılan anketlerde halkın yaklaşık % 72’si AB’ye girmeyi istemekte, ama bunların sadece % 2’si AB’yi tanımaktadır. Avrupa’nın memleketimizin başına getirmek istediği belâlar her plâtformda tartışılmasına rağmen % 70’lik bilinçsiz kitle hâlâ ikna edilememiştir. Bu kitle için en mühim unsur kendi ekonomik gelecekleri olduğundan, salt birliğin bölücü isteklerinin imkânsızlığından bahsetmek değil, ekonomik olarak da halkı tatmin edici çözümler gösterip zihinler başka istikamete, Türk birliğinin sağlayacağı maddî zenginliklere çevrilmelidir. Bu yapılmadığı takdirde halktan, birliğin isteklerine karşı çıkmalarını beklemek abestir. Çünkü halkın gözünde hâli hazırdaki kötü, mevcut olmayan iyiden daha iyi görünmektedir.
Atatürk, Mİllî Mücadele yıllarında, İstanbul Hükûmeti’nin ihanetinden, düşman devletlerin bizi parçalayıp yutmak istediklerinden bahsetmekle kalmıyor, bir yandan Sevr’i yırtarken, diğer yandan da Misakımillînin sınırlarını çiziyordu. Ancak sayın Devlet Bahçeli, sadece alınmak istenen bazı kararlara karşı olduğunu açılıyor, ama, ne Kopenhag kriterlerini yırtıyor ne de Türk milletine yeni bir hedef gösteriyor. Dolayısayla AB yanlılarının eli gün geçtikçe güçlenirken, MHP’nin çekinceleri göz ardı ediliyor. Mevcut belirsizlikler ister siyasî olsun, ister ekonomik olsun halkı bunalttığından ve çıkış için görünen tek ışık AB olarak algılandığından dolayı (halbuki bu bir illüzyon) o istikamete doğru yığılmalar oluyor ve bu da emperyalist güçleri daha da heveslendiriyor.
MHP, bu zebanilerin heveslerini kursaklarında bırakmak, halkı içine düştüğü karamsar havadan kurtarmak ve tek başına iktidara gelmek istiyorsa, Türk birliği kartını çıkarmalı ve etkin olarak kullanmalıdır.