Ana Sayfa 1998-2012 Unutmamalıyız

Unutmamalıyız

GÜNÜMÜZ Türkiyesinde üreten ve araştıran kişilerin düştüğü çıkmaz ve yönetenlerin düştüğü gafletler nedeni ile tek yapabildiğimiz düşündüklerimizi her ortamda birbirimizle paylaşmak. Bunun dışında yapabildiğimiz ne yazık ki çok fazla şey bulunmuyor. Bugünün iktidar sahipleri Türk dünyasına ve Türk ülküsüne o kadar uzak ki, neredeyse Türk düşünce tarihinin en zayıf dönemini yaşıyoruz. Irak saldırısı ve Kıbrıs konusunda yaşananlar düşünülürse bu zafiyetin nelere mal olabileceğini görebiliriz. Zaten gördüğümüz için içimizdeki sıkıntı tahammül edilemez bir hâl alıyor.

ABD’de bulunan Jewish Counsil’lerden el alanlar kendilerini ne zannediyorlarsa, eyalet sisteminden bahsediyorlar. Elbette bu yaşadıklarımız, yeni değil, Bilderberg toplantılarına katılanların, Avrupa Birliği’nin yolu Diyarbakır’dan geçer deme gaflet ve ihanetinde bulunduğunu unutmadık.

Bilmem kaçıncı dereceden garip ve gizli uluslar üstü teşkilâtlara üye olanların Türk dünyası ile iligili propaganda yaparak kaç tane vatan evlâdının gönüllü olarak emrine girmeye hazır olduğu büyük Türk başbuğlarından Ebul Feyz Elçibey’i devirmeye kalktığını da unutmuş değiliz, unutmuş olamayız.

Emekli olduktan sonra Berlin Üniversitesine özel uçaklarla ders vermeye giden siyasetçinin de, uluslararası ekonomik çıkar yalanları ile Mavi Akım projesini destekleyerek, güzelim Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı’nı zayıflattığını ve bu sayede ENKA şirketine 56 milyon dolar kredi sağladığını, sağlar sağlamaz da kendi vekillerine hangi marka bilgisayar dağıttığını da unutmadık, unutmamalıyız.

“Our Boys Have Done” deyişini de edebiyatımıza bir deyim gibi kazandırarak, özbeöz Türk olan Kıbrıs topraklarını “fazladan aldık” diyerek 80’li yaşlar bunalımına girenleri ve içlerindeki gerçek ihanetleri de unutmamalıyız. Her ne kadar Tanzimattan sonra Türk insanının edindiği en kötü huy unutmak ise de, Ne Mutlu Türk’üm diyen hiç kimse bunları unutamaz. Çünkü unutmak insanı cahil, cahilleri muktedir, iktidar sahiplerini de zalim yapar. Unutmamalıyız…

1. Birilerinin gizli genelgelerle bayraklarını yasakladığı, diğerlerinin ilgisiz ve kayıtsız kala rak Türklük duygumuza ihanet ettiği Doğu Türkistan ve Çeçenistan’ı unutamayız.

2. Irak Savaşı münasebeti ile hatırlanan ve Türk milliyetçilerince yıllardır dile getirilen ve fakat umursanmayarak sanki sadece bizlerin sıkıntısıymış gibi gösterilmeye çalışılan, Musul, Kerkük, Erbil ve Süleymaniye’de yıllar önce katledilen ve ağıdını duyanların ürperdiği işkencelerden geçerek 5 yıl öncesine kadar Türk kimliklerini ayakkabılarının içinde saklamak zorunda olan Irak Türkmenlerini her ne kadar bazı iktidar sahipleri yarın unutacak ise de; biz unutmamalıyız.

3. Küreselleşme, globalleşme diyerek Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerine saldıranları ve daha düne kadar “Avrupa kâfirdir, AB bizim neyimize” diyenleri bugün ağız değiştirerek, bilmem hangi devletlerin hangi servislerince talimat alan sahte dindarları da unutmayacağız.

4. Kendilerine dokunmayan yılan için bin yıl dileyen ve doğduğu vatanı ve vatandaşının işgücünü satılabilecek bir mal gibi gören ve millî olmaktan çok uzak büyük holding sahiplerinin vergi kaçırarak kaç tane insanımızın aç kalmasına neden olmaları bir kenara, sanki Kıbrıs onlarınmış veya onları ilgilendiren bir konuymuş gibi, “verelim, kurtulalım”ı korkudan söylemeyip, “çözelim bu sorunu” kandırmacası ile gizli ellerini de bu işlere karıştırıp, AB’nin desteği ile kişi başına 200 dolara yürüyüş yaptırmalarını bile normal karşıladıklarını unutmuş değiliz.

5. Devletimiz bu sorunlarla uğraşırken hâlâ kapalı kapılar arkasında devletimiz, milletimiz ve kurumları ile ilgili propaganda yaparak, “bu devlete askerlik yapılmaz” gibi safsatalarla beyin yıkamaları bir yana, hoca veya efendi olduklarını sandıkları hocaefendilerinin ABD’de hangi gizli servise ait çiftlikte, Rand Cooperation’ın hangi Orta Doğu uzmanları ile görüştüklerini de biliyoruz. Yarın yüce dinimize ve devletimize yapılan bu ihanetleri de unutmuş olmayacağız.

6. Türkiye sanki yer altı zengini değilmiş, sanki dünyada zor bulunan bor madeninin %70’i bizim topraklarımızda bulunmuyormuş, sanki güzelim ülkemizin verimli toprakları 170 milyonu doyuramazmış ve sanki bizim yaptığımız hiçbir şey güzel olamazmış gibi memleket insanına “Mağlûp millet psikolojisi” yüklemeye çalışanları da dikkatle izliyoruz. Bunları da unutmamız mümkün değil.

7. Tarihinde gittiği her yere adalet götüren, aldığından çok veren, misafirperver bir milleti yıkılmış ve bitmiş gösterip, IMF’ye el açanları da biliyoruz.

Bunları unutmuş değiliz. Çünkü unutmak mahvolmaktır. Biz yarının Türkiyesine umutla ve güvenle bakıyoruz. 1990’da SSCB’nin yıkılması ile üçüncü dünya devleti olmaktan çıkarak ikinci dünya devleti olan ülkemiz yavaş yavaş bölgesel, etkili bir devlet olmaya başladı. Elbette bundan herkesin memnun olmasını beklemiyoruz. Elbette iran, Rusya ve hattâ kimi zaman ABD bundan rahatsız olabilir. Çünkü uluslararası ilişkiler güç ilişki ve etki-tepki ilişkisidir. Biri güçlenirse diğeri zayıflıyor demektir. Zaten, tüm savaşlar da bu nedenle çıkmıştır. Uluslararası siyasî tarihin en fazla kafa yorduğu ve tarihçilerin en fazla eser verdiği konular bu ilişkiler yumağı ile ilgilidir. Fakat anlamakta zorlandığımız ve beni bu yazıyı yazmaya zorlayan ana sebep içerden bu ihanet ve gizli çalışmalara ortaklık edenler… Yine anlamakta zorlandığımız şey; kimin gerçekten milliyetçi ve kimin gerçekten dinî değerlerimizi korumaya çalıştığını anlamamızı zorlaştıran dahilî bedhahlar…

İnsanın Mustafa Kemal ATATÜRK’ü özlememesi mümkün değil. Ne mutlu Türk’üm diyen yüce Türk’ü aramıyor değiliz ve fakat biz onun naciz vücudunun toprak olacağını biliyoruz. Elbette bu memleket nice liderler yetiştirecek kadar güçlü. Ancak bugünlerde televizyonlarda ardı ardına hayretle izlediğimiz gafil ve hainler en başta da söylediğim gibi yaşadığımız anı tahammül edilemez kılıyor. Artık dur demek gerekiyor. Çalışmak, çalışmak ve daha çok çalışmak gerekiyor. “Yüz üstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya” dizelerini yeniden anlamak ve yorumlamak gerekiyor. “Gün doğmuş, gün batmış, Ebed bizimdir” demek gerekiyor.

Bütün bu siyasî ve okonomik olumsuzluklara rağmen on bin yıllık tarihini okuyarak güç ve feyz almak, büyük Türk ülküsünü “Yüce Dileğe Doğru Yürürüz Yine Yayan” dizesini slogan yaparak sağlam adımlarla ilmî ve teknik gelişmeleri memleketimize kazandırarak araştırmak, okumak, üretmek gerekiyor. Türklüğü anlamamış, anlayamamış bir nesil yetiştirmek için ellerinden geleni yaparak, Heybeliada’da hazırlanan eğitim müfredatları ile Robert Kolejlerinde, Galatasaray liselerinde yeşeren ihanet tohumlarını bir bir içimizden yetiştiren, Ankara’da, Sakarya caddelerinde gitar çalarak vakit geçiren, toplumunun sıkıntı ve dertlerine uzak bir gençlik yaratmaya çalışan veya bir şekilde buna âlet olan bürokratlarımıza dur demek gerekiyor.

Aslında her şeyi temelden sorun hâline getiren ve kültürel melezleşme denilen eski tabiri ile soysuzlaşmaya dur deyip, yepyeni sayfalar açmak gerekiyor. Vatan evlâtlarının Mete Han’ı, Oğuz Han’ı, Dede Korkut’u, Selçuk Beyi, Hoca Ahmed Yesevî’yi, Ertuğrul Gazi’yi, Şeyh Edebali’yi, Sultan Fatih’i, Akşemseddin’i, Abdülkerim Satuk Buğra Han’ı, Emir Timur’u, Osman Batur’u, Şeyh Şamil’i, İsa Yusuf Alptekin’i, Ebul Feyz Elçibey’i, Mustafa Kemal Atatürk’ü anlaması ve bizlerin anlatması gerekiyor. Bütün mesele Türk’ün ve Türk’e ait değerlerin yüksek ve geniş bir tarih yelpazesinden geldiğini unutmamak. Çünkü unutmak mahvolmaktır.

Son on yılda uluslararası alanda yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, dünya dengelerini yakından takip ederek, yüce devletimizi dünya lideri yapmak gerekiyor. Çünkü yıllardır, güçlü devletlerin büyük üniversitelerinin uluslararası ilişkiler kürsülerinde tartışılan, “Uluslararası Ahlâk Nasıl Geliştirilebilir, Uluslararası Sorunların Çözüm Yolları Nelerdir, Kuzey-Güney Eşitsizliği Nasıl Engellenebilir, Uluslararası Barış ne Şekilde İhdas Edilebilir” sorunlarının çözülebilmesi, Türk ahlâk ve medeniyetinin “yarının medeniyet ufuklarından bir güneş gibi” doğmasına bağlıdır. Küresel terör ve küresel yoksulluk sorunlarının, uluslararası iktisat mekanizmasında yaşanan sorunların azaltılmasına yönelik geçerli değişikliklerin yapılabilmesi, Türk devletlerinin tarihî öz dinamiklerinde yapacağı araştırma ve çalışmalara bağlıdır.

İşte, bütün bu saydığımız sorun ve gerekçelere dayanarak, ortaya koyulması gereken temel soru şudur;

Büyük Türk; “Yeni Kızılelma Neresi?”
 

Orkun'dan Seçmeler

Rüşvet Almayan Deli mi?

KARA HAREKÂTI