Türkiyemizin üniter toplum yapısı, DİL ve KÜLTÜR BİRLİĞİ ile DİN BİRLİĞİ altında bizleri birbirimize bağlayan temel taşların olgusudur.
Tarihte Türkler üzerinde sürekli oynanan oyunların günümüze kadar devam ettiğini, hâlen geçerliliğini kaybetmediğini gözlemekteyiz. Özellikle son yüz yılda Türkiye Cumhuriyeti Devleti üzerindeki oyunları algılamak zor değildir. Kısaca Türkiye’nin ulusal bütünlüğünün tehdit altında olduğu artık açık ve seçiktir. Bizdeki kardeşlik bağı kesilmek istenmektedir. Kimler bu hareketin başını çekiyor diye anlatıma geçersek, karşımıza şu senaryoların çıktığı hemen fark edilecektir.
Bir kere dünyanın tek süper gücü olarak görünen ABD ayakta kalma savaşını yapmaktadır. ABD- süper güç olarak öncelikle Avrupa’ya Balkanları, Rusya’ya Kafkasları bırakmama yolunu bulmaya çalışmaktadır. Ayrıca İsrail’e de Orta Doğu topraklarının hâkimiyetini çok görmektedir. İsrail’in yalnız kendi anayurdu sayılan yerlerde savaş vermesini düşünmektedir.
Gözlenen bu üç bölge arasında kalan topraklarda devlet kurmuş milletlerin de ulusal devlet olarak kalmalarını istemeyip küçük adlarıyla federe hâle gelmelerini düşlemektedir. ABD, gizli ve de açık önerilerin plânlarını yapmaktadır. Türkiye işte bu projenin içindedir. Tüm oyunlar önce yurdumuz toprakları üzerinde çizilmektedir. Türkiye, ABD için bir üst devlet olarak varsayılmaktadır.
“Ulusal Demokrasi Hareketi” arayışımızı sürekli önleyen engeller ile karşı karşıya bırakılmamızın nedeni işte bu olgulardır. AB’ye dahil edilme projesi çerçevesinde sözde engeller bir bir öne sürülmektedir. Bizler Türk milleti olarak yurdumuz toprakları üstünde bir başka güç istemediğimiz, dahası İstiklâl Savaşımızı bu nedenler çizgisinde yaptığımız içindir ki, son yıllarda dayatılan yeni senaryolarda Sevr’in şartlarını görüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti toprakları, coğrafî, jeopolitik, tarihî değeri, üniter yapısı nedeniyle süper güçlerce bir manevra ortamı olarak görülmektedir.
Balkanlar, Rusya ve İsrail ortasında kalan Anadolu ve Trakya, diğer deyimle yurdumuz, üniter yapısı ile bölgede kendine bağlı federatif bir yapıya dönüştürmeyi arzu eden politik oyunlara sokulmak, yeni bir maceraya götürülmek istenmektedir. Türk’ün İstiklâl Savaşı sonrası kurduğu devleti, dost görünen ve geçmişteki düşmanlığı kaybetmemiş devletlerin bu çirkin olduğu kadar tehlikeli oyununa gelmemelidir.
Tarihte iki kez yıkılan İsrail son yıllarda yaptığı çıkışlar ile düşlediği BÜYÜK İSRAİL devletini üçüncü kez kurmaya çalışmaktadır. İsrail, artık gemi azıya almış ve büyük İsrail federal devletini kurma amacıyla Orta Doğu’da anlaşmazlık üzerine anlaşmazlık çıkarmaktadır. Bu bir vâkıadır. Türkiye’nin GAP bölgesi ile Mısır’ın NİL bölgesi arasında bir devlet düşü İsraillere uygun gelmektedir.
Diğer yanda da Büyük Ermenistan, Ermenilerin düşüdür. Gene bu düşün Türk toprakları üstünde gerçekleştirilmesi için yurdumuzun her türlü Ermeni oyunlarının sahnesi yapılacağını önceden fark etmeliyiz.
İşte Türkiye’de demokrasi ve insan haklarının genişletilmesi için AB’nin dayattığı genişletilmiş formüller bu nedenlerin ve de düşüncelerin ürünleridir. Lozan Konferansı’nda ileri sürülen ve tarihte Wilson Şartları diye isimlendirilen SEVR şartları bugün dost görünen dünün düşmanları tarafından gündeme sokulmaktadır.
Üniter yapımızı korumak, dahası düşman isteklerini çürütmek için bizler Türkiyemizde ULUSAL DEMOKRASİ HAREKETİ düşüncesinin gündeme getirilmesini ve kabul görmesini istiyoruz. Bu çerçevede ULUSAL DEMOKRASİ HAREKETİNİN devletimizi bölmek isteyen düşmanların önünde büyük engel ve güç oluşturacağına inanıyoruz.
ULUSAL DEMOKRASİ HAREKETİMİZ, bilinmelidir ki, üniter devlet yapımızda kardeşlik bağının ipliği ve olgusudur. TÜRK dünyası dil ve kültür birliğidir. BİZLER; “Büyük ATATÜRK’ün çizdiği yolu yürüyerek o yolda daha ileri bir çizgiyi Ulusal Demokrasi Hareketimiz” ile bulacağımıza inanıyoruz. Türk insanının ana gayesi üniter devlet yapısı içinde …”Çağdaş ulusların insan hakları çizgisini, ATATÜRKÇÜ HAREKETİMİZ” ile Türk insanı olarak ulusal demokrasimizi yaratmaktır.
Ulusal Demokrasi Hareketimiz ile bizlerin görevi ve de dahası ödevi;
Hedefimiz, günümüzde “LÂİK DEVLET GÖRÜŞÜ, sosyal çerçeve, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” içinde değerlendirmek olacaktır. ATATÜRK’ün ilke ve inkılâplarını, Atatürk’ün anlatımına, sunuş ve görüntüsüne uyan tek bir çizgide; Ulusal Demokrasi çizgimizde düz ve temiz göstermek amacını taşımalıyız.
2000 yılı başlangıcından beri AB’ye giriş için kamuoyunda sürekli oluşturulmaya çalışılan istem içindeki yanlış yürüyüşü artık görmeliyiz. Türk insanı için sanki önemli ve fayda getirecek bir durum yaratma çabasında olan politikacılarımızın (işin ilginç yanı) süper güçlerin yapmak istediklerini halkımıza intikal ettirmekten kaçındıklarını gözlüyoruz.
Örneğin, AB bizden “Kürt reformu istiyor” şeklindeki yorumlar, aslında devletimizin üniter yapısını bozmak ve devletimizin ülkesi ve milletiyle olan bütünlüğünü ortadan kaldırmaktır. Gunter VERHUEGEN’in Sayın İsmail CEM’e öncelikle takdim ettiği notasında niyet budur. Kültürel Haklar Anlaşması’ndaki, Bireysel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’ndeki şartları kabul ettirerek Kürt halkına azınlık statüsü uygulattırıp, Kürtçe eğitim ve öğretimin serbest bırakılmasını sağlamaktır. Asıl gaye ve emelleri, federatif bir ortam içinde işi bu noktada toplamaktır.
İşte görüntü ortadadır. İşi geciktirmeden ULUSAL DEMOKRASİ HAREKETİ ile devletimizin bölünmesini önlemek, üniter devlet yapımızı daha güçlü hâle sokmak isteyen düşüncelerin ürününe yönelmekteyiz. Bizleri bu duruma, bu olguya sorunlar getirdi. Asıl gayemiz ayağımızı sağlam olarak yerde tutmak olmalıdır. Ana amaç bu olmalıdır. Türk dünyası gözünde yurdumuz insanının birlik ve beraberlik içinde olmasını sağlamak gereğini duymalıyız.
Ana gaye dışında politik çıkarlar yurdumuz insanını fakirleştirecektir. Zengin olmak istiyorsak AB’ye taviz vermeden, örf, âdet, gelenek ve göreneklerimizi kaybetmeden yönelmeliyiz.