Ana Sayfa 1998-2012 Üçüncü Ergenekon ve Kafesteki Aslan

Üçüncü Ergenekon ve Kafesteki Aslan

TÜRK MİLLETİ’nin tarihin değişik dönemlerinde istemeyerek içine girdiği zor şartlar ve bunalımdan çıkabilmek için kurtuluş yolları aramak mecburiyeti ile karşılaşması değişmez kaderi olmuştur.

Atayurdumuz Orta Asya’da yüzyıllar öncesi Türkler, dar bir vadide çoğalmışlar, dağlardaki demiri eritmek suretiyle geçit bulabilmişler, bozkurt çıkış yollarını göstermiş ve bunun sonucunda ERGENEKON’dan çıkabilmişlerdir.

Türklüğün ölüm-kalım savaşı İstiklâl Harbimizde Mustafa Kemal önderliğinde TÜRK MİLLETİ’nin millî birlik beraberlikle bütün düşmanlarımızı yenerek işgal altındaki vatanımızın kurtulması ve Türk MİLLETİ’nin Anadolu coğrafyasında ebediyen yaşayacağının ispat edilmesi ikinci ERGENEKON’dan çıkışımız olmuştur.

Bugün içinden kolay çıkamayacağı bir demir kafes içinde köşeye sıkıştırılmış Anadolu Türklüğünün durumu karşısında kurtuluş yolları ile çareleri aramak ve bulmak mecburiyeti üçüncü ERGENEKON içinde bulunduğumuzu göstermektedir.

İstiklâl Harbimiz sonucunda bağımsız bir devlet olarak kurulmuş TÜRKİYE Cumhuriyeti’nin bugünkü zor şartlar içine girmesine yöneticilerimizin beceriksizliği ile “Yurtta sulh, Cihanda sulh” sözünün yanlış yorumlanması, yanlış tatbikatı sebep olmuştur.

TÜRK MİLLETİ’nin yaşama gücünü ve yaşama hakkını bütün dünya ve düşmanlarımıza karşı ispatlayan ATATÜRK, Birinci Dünya Harbi sonunda vatanımızı işgal eden düşmanlara, elinde hiçbir güç bulunmadığı anda bile “geldikleri gibi giderler” diyerek 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan sonra Millî Mücadeleyi başlatarak Yunanlıları İzmir’de denize dökünceye kadar savaşmak yerine “Yurtta sulh Cihanda sulh” deseydi TÜRK MİLLETİ karanlıklara gömülerek çoktan tarih sahnesinden kaybolmuş bulunacaktı. “Yurtta sulh Cihanda sulh” sözünü yanlış yorumlayanların, kafasını kuma gömünce bütün tehlikelerin geçtiğini zannedenlerin, “Devekuşu Politikası” bize bugüne kadar hiçbir şey kazandırmadığı gibi TÜRKİYE’yi pasifize etmiş ve hayati haklarımızı, millî menfaatlerimizi koruyamayarak savunmayacak duruma getirmiştir. TÜRKİYE’nin barışseverliği TÜRK MİLLETİ’nin hayatî hakları tecavüze maruz kalınca TÜRK ORDUSU müdahale edemeyecek ve millî menfaatlerimizi savunamayacak, buna mukabil “Yurtta sulh Cihanda sulh” nakaratını tekrarlayacak anlamında değildir.

TÜRKİYE Kıbrıs’ı tamamen kaybederse, Yunanistan bundan sonraki aşamada EGE denizinde karasularını 12 mile çıkartır. Türk gemileri ve uçakları serbest geçemeyeceğinden ancak kıyıları takiben sandalla EGE denizinden geçebilecek durumda bir “KARA Devleti” olmaktan kurtulamayacak. Üç tarafı denizle çevrili TÜRKİYE açık denizlere çıkamazsa bunun tek sebebi düşmanlarımızın kurnazlığından ziyade DELİ PETRO kadar akıllı yöneticilere sahip olamayışımızdan ileri gelecektir.

Yöneticilerimiz LOZAN Antlaşmasına göre Yunanistan tarafından Ege Adalarında silâh ve asker bulundurulmayacağı kesin hükmüne rağmen Yunanistan’ın fiilen aksini yapmasına göz yummasalardı, seyirci kalmasalardı İkinci Dünya Harbi sonunda İtalyanlar tarafından TÜRKİYE’ye “Oniki Adaları buyrun alın” dendiği zaman “Biz ne bir karış toprak alırız, ne bir karış toprak veririz” cevabı ile TÜRKİYE’nin hayatî haklarını koruyamadığımız için bu durumdan istifade eden Yunanistan’ın balıkçı motarları Oniki Adayı işgal etmesine imkân verilmese, aynı yanlış zihniyetin bugüne kadar devamı bir marifet sayılmasaydı Türk aslanını bir demir kafes içinde hapsetmeye hiçbir düşmanımızın gücü yetmeyecekti.

Aslanla mertçe mücadeleyi göze alamayan düşmanlarımız aslanın kafes dışına çıkmasından, serbest kalmasından müthiş korktukları için PKK terör örgütü saldırıları ile aslanı yaralamak suretiyle sayısız yaralarla kan kaybından güçsüz takatsiz bırakarak yenik düşürmeye çalışmışlardır.

Avrupa Birliği desteğine güvenen Yunanistan’ın Kıbrıs’ı tamamen alma niyeti: ENOSİS hiç savaşa lüzum kalmadan gerçekleşirse Yunanistan etrafımızı kuşatan abluka zincirini kolay kırılamayacak Kıbrıs kilidiyle kapadıktan sonra aslanı kafes içinde parçalamaya ve yok etmeye çalışacaktır.

Bu kafesin başlıca kapılarından biri Musul-Kerkük bölgesi, diğeri Kıbrıs’tır. Bu kafesin parmaklıkları ise her an ateşlenmeye hazır çeşitli silâhlarla ve havalanmaya hazır uçaklarla donatılmış EGE Adalarıdır. TÜRKİYE etrafını kuşatan tazyik çemberini parçalayarak mutlak bu ablukadan kurtulmak mecburiyetindedir.

TÜRK MİLLETİ’ni tarih sahnesinden silmek gayesiyle büyük devletler ve Batılı dostları desteğinde Anadolu’ya saldıran Yunanlılar İstiklâl Harbimizde Ankara yakınına kadar “iyi niyetle” turistik geziye mi çıkmışlar, yoksa iyi komşu olduklarını belirtmek için nezaket ziyaretinde mi bulunmuşlardır? Yunanistan’ın megalo ideası- Bizans’ı ihya etmek ve Anadolu’yu ele geçirmek niyeti hiç değişmemiştir. Güneydoğu Anadolu’da uzun yıllar sürdürülen kanlı PKK terör örgütü olaylarını dış güçlerin lojistik desteğinde yürütenlerle Kıbrıs’ın tamamına sahip olmak sevdasından vazgeçmeyen Yunanistan ve bütün emperyalist güçler arasında tam bir anlaşma ve işbirliği vardır.

TÜRKİYE, etrafını kuşatan abluka çemberini parçalamak suretiyle dünya sahnesinden kaybolmamak “yaşama hakkı”nı ve “tarihî misyonu”nu devam ettirebilmek istiyorsa TÜRK MİLLETİ lehinde hiçbir sonuç vermeyecek boşuna gayretlerle Avrupa Topluluğuna her ne bahasına olursa olsun girebilmek şeklindeki yanlış düşünce tatbikatındaki ısrarlı tutumunda devam edersek her türlü tavizi vermeye hazır teslimiyetçilik şampiyonu hainler bu abluka çemberinin parçalanmasına düşmanlarımızdan çok daha büyük engel teşkil edecektir.

TÜRKİYE’yi yönetenlerin Avrupa Birliği’ne girebilme boş hayâli ve gayretleri Kıbrıs’ın tamamen kaybedilmesi ile sonuçlanacak ve Türkiye’ye hiç bir şey kazandırmayacaktır, çünkü hem Kıbrıs’tan vazgeçmemek hem Avrupa Birliği’ne girebilmek imkânı olmadığını AB yetkilileri kesin belirtmişlerdir.

Dünya üzerindeki hiçbir ülkenin yetkili devlet adamı kendi milletinin millî menfaatlerini, hayatî haklarını çiğnemek bahasına yabancıların dostluğuna talip olmak ve bunu kahramanlık gibi kabul ettirmek hakkına sahip olmadığından her çareye başvurmak politika oyunları ile Kıbrıs’ın tamamını ele geçirme sevdasından vazgeçmeyen Yunanistan ile sunî dostluk ilişkileri TÜRKİYE lehinde hiçbir sonuç vermeyecektir. Bizim yöneticilerimiz TÜRK MİLLETİ’nin temsilcisi değil, sanki dış güçlerin Türkiye’deki acentası gibi hareket ettiklerinden uzun yıllardan beri TÜRK ASLANI kafes içinde aç bırakılmış, ülkemizde yetişen yiyecekler bile verilmeyerek -”dur sabret ihracat yapıp döviz kazanacağız IMF ve Dünya Bankası izin verirse ilerde sana da beklediğinden fazla yiyecek veririz” diye oyalanarak can çekişmekte, zaten ASLAN kafesin dışına çıkabilecek fırsatı bulsa bile kimseyi ısıracak hali kalmadı diye düşmanlara teminat verilmektedir. Gerçekten TÜRKİYE’nin millî serveti ve birikimleri dış ülkelere bankaların içi boşaltılarak aktarma edilmiş, ekonomi alanında kasten gerçek gücüne tekrar kavuşabilmesi imkânsız hâle getirilmiştir. TÜRKİYE’nin hayatî hakları ve millî menfaatlerinin korunması ile savunulması bazı politikacıların boş atraksiyonlarından ve şahsî çıkarlarından çok daha fazla önemlidir.

İnsanlık âlemi çağımızda teknik ve teknolojide çok ilerlemiş olmasına rağmen hâlâ -mucizelere inanmak- alışkanlığından kurtulamamıştır. Eski yüzyıllarda mucize ve keramet gösteren Peygamberler devri geride kalmış olmasına rağmen günümüzde insanlar mucizeleri politikacılardan beklemektedir. Halbuki politikacıların elinde mensup oldukları milleti sevindirecek ve mutlu edecek sihirli bir değnek yoktur. Politikacılar ancak mevcut imkânları çok iyi değerlendirmek sureti ile kendi milletini sevinderecek ve bazen mutlu edecek şartları hazırlamak şansına sahiptirler. Bunun dışında seyredenleri kısa bir sürede hayretler içinde bırakarak bir şapka içinden renkli mendiller ve canlı tavşanlar çıkartan, kuşlar havalandıran sihirbazlık numaraları politikacıların işi ve görevi değildir. Politikacı eğer devlet yetkilerine sahip olabilmişse, iktidar mevkilerinde bulunuyorsa herşeyden önce milletin hayatî haklarını korumak ve savunmak mecburiyetindedir. Bunu yapamıyorsa ve temsil ettiği milletin hayatî haklarını millî menfaatlerini çiğnemek bahasına düşmanlara tavizler verirken bunu kendi ülkesine barışseverlik ve başka çaremiz yok ki maskesi altında yutturmaya çalışıyorsa bu takdirde verilecek her taviz bir başka tavize yol açacak ve devletin yıkılmasına kadar bu tavizler hiç durdurulmayacak, sürüp gidecek demektir ki bu tarzda gösteriş için barış girişimleri hiçbir zaman lehimizde faydalı olumlu sonuçlar vermeyecektir. Politikacı, yabancılar lehine hiçbir taviz vermeden kendi milletinin hayatî haklarını ve millî menfaatlerini koruyacak ve savunabilecek başarıyı eğer gösterebiliyorsa ancak o zaman alkışlanmalıdır, çünkü politikacılar fanidir, TÜRK MİLLETİ ise ebediyen yaşayacaktır.

TÜRK MİLLETİ tarihin her devrinde en zor şartlar altında kahramanlığından zerre kaybetmemesine rağmen bugünkü durumda kafese girmiş ASLAN’ın kuvveti cesareti ve kahramanlığı neyi ifade ediyorsa ancak o kadar gücü ve kudreti kalmıştır. Bundan dolayıdır ki aslanın vücudunda kanı dindirilemeyen derin yaralar açılmış, Batılı dostlarına-güvenen Yunanistan ve Kıbrıs Rumları Kıbrıs’ı er geç tamamen alacağız diye ASLANla eğlenmektedirler. Aslan bu durumda “serbest kalırsam ben size gösteririm” diye kükremekten başka şimdilik bir şey yapamamakta ve nasıl kurtulabileceğine çare bulamamaktadır. Politikacıların ASLANı bu zor durumdan kurtaramayacakları çoktan belli olmuştur. Bugüne kadar aleyhimizde işleyen bütün faktörleri bir anda lehimize çevirebilmek imkânı da mevcuttur ve henüz kaybolmamıştır. Can çekişen ASLANın demokratikleşme, globalleşme=küreselleşme gibi masalları dinlemeye vakti ve takati kalmadığı için herşeyden önce ASLAN’a yeterli gıda verecek, gerçek güçüne kavuşturacak ve kafesin kapılarını açarak ASLANın serbest kalmasını başarabilecek bir kahraman bekliyoruz.

Bu gerçekleştiği anda kafes içindeki ASLANa bugüne kadar kanı dinmez ağır yaralar açan düşmanlarımız saklanacak, kaçacak delik arayacaklardır.
 

Orkun'dan Seçmeler

Alp-Arslan

Bizans değil, Turan