Ana Sayfa 1998-2012 TÜRK’ÜN SİYASÎ ANLAMI

TÜRK’ÜN SİYASÎ ANLAMI

Milattan önce 2. yüzyılın Asya’daki en güçlü siyasî kuruşlu Hun Devleti idi. Büyük hükümdar Mete (Motun) devletin sınırları içine geniş toprakları ve çeşitli kavimleri katmıştı. Çin İmparatorunu da –aralarındaki anlaşmalar gereği- kendisine bağlı sayıyordu. Çin Devleti ile Hunlar arasında elçiler gidip geliyordu. Hun elçileri, Mete’nin mektubunu da Çin İmparatoruna ulaştırıyorlardı. Bu mektuplardan birinde Mete şöyle diyordu:

“…Bundan dolayı Çin imparatoru bize dostça davranmadılar. Böylece komşu devletimiz bize bağlı kalmamış oluyordu. Tanrı’nın lütuf ve inayeti ile subay ve askerlerim üstün yetenek ve erdemleri ile, dayanıklı atlarımın üstün gücü ile Yüeçileri ezerek yendi. Bundan sonra Lou-lan, Vüsun, Hü-Kai ile bunlardan başka onların yakınlarındaki yirmi altı devletin hepsi alındı ve düzene kavuşturuldu. Bunların hep si artık Hun oldular.”

Buradaki siyasî anlayış cidden dikkat çekicidir. O kadar geniş sınırların içinde Türk- Hunlardan başka kavimlerin de bulunması tabiî idi. Ancak bunlar Hun Devleti’ne katılınca artık kendi soylarıyla değil, Hun adıyla anılıyorlardı. Bütün kavimleri kapsayan “Hun” adı bir tabiiyeti (uyrukluğu) ifade ediyordu.

Eski Türklerde –ve, tabiî Hunlarda da- hükümdarın görevleri net olarak belirlenmişti. Hun hükümdarı, tebaasının iktisadî refahını sağlamakla, dağınık boyları toplamakla sorumluydu. Halk hükümdardan güvenlik ve adaletli kanun beklerdi. Bunları sağlayamadığı zaman da iktidardan düşürülürdü.

***

Günümüzün gerçekleri ile 2.200 yıl önceki Türk devlet anlayışı birbirine ne kadar benziyor. Zamanımızda da devlet, halkın güvenliğini sağlamakla görevlidir. İktidar halkın rahat yaşaması için iktisadî tedbirleri almalıdır. “Dağınık boyları toplamak” yani büyük Türk birliğini gerçekleştirmek ise, ne yazık ki, iktidarın gündeminde bulunmamaktadır. Buna karşılık Türkiye bir süreden beri “Türk” sözü üzerinde tartışmaktadır. Bazı çevreler kendilerinin Türk değil, başka soydan geldiklerini ileri sürmektedir. Bununla beraber, Türkiye sınırları içinde güvenli ve rahat bir hayat yaşamakta, ülkenin bütün nimetlerinden yararlanmaktadırlar.

Cumhuriyet kurulduğu zaman Atatürk, milletin siyasî adının “Türk” olduğunu kavramış, kanunlara da bunu böyle dercetmiştir. Türkiye sınırları içinde yaşayan herkes Türk’tür. Bu, toplayıcı bir adlandırmadır. Yoksa Kürt, Çerkes, Boşnak, Arnavut, Gürcü vb. soylardan gelenleri kendi soylarını inkâra zorlayan bir uygulama değildir. Onlar yakın veya uzak geçmişin kalıntıları ile soylarının hâtıralarını devam ettirebilirler. Bunu önlemenin gereği olmadığı gibi uygulama da kolay değildir. Esasen bu gibi topluluklar bir-iki nesil sonra kendilerini tamamen “Türk” hissedeceklerdir. Devlet bu gelişmeyi sağlayacak tedbirleri almakla yükümlüdür.

Görülen odur ki, Türk devlet anlayışı nesillerden nesillere, belki de bilinçaltı dürtülerle asırlar boyunca sürüp gelmiştir. Bunu milletimiz için bir talih saymak gerekir. Ancak, Türkiye’de yaşayan herkesin de bu şuura ermesi lâzımdır. “Türk” sözünden gocunup birliği, bütünlüğü bozacak davranış ve eylemlere başvuranlar, bunun sonuçlarına da katlanacaklardır. Siyasî iktidarlar bu gibi hareketleri sindirmek ve söndürmek hususunda irade sahibi olmalıdır. Yüce Hun Hükümdarı Mete’nin yanlış davranışlara girişen Yüeçileri cezalandırarak devletin bütünlüğünü sağladığı unutulmamalıdır.

 

Orkun'dan Seçmeler