Ana Sayfa 1998-2012 Türk'ün Doğuşu ve Emekleme Günleri

Türk’ün Doğuşu ve Emekleme Günleri

Bu yazıma “Tarih Tutkusu” da diyebilirdim. Türk Edebiyatı dergisinde “At Tutkusu” ve “Kitap Tutkusu” başlıklı hatırat yazıları yazmıştım. Fakat bu seferki tutkuyu -Altan Deliorman dostum tarihçi olduğundan- Orkun’a yazıyorum.

Benim tarihçiliğim tâ 2. Dünya Savaşı günlerine gidiyor. 1939’da Paris’te, Sorbonne Üniversitesi’nin “Prèhistoire et Anthropologie” (Ön Tarih ve Antropoloji) sınıflarına kaydolmuştum. Bir yıl rahat geçti ama, ondan sonra savaş kızıştı; sonunda da Alman orduları Paris kapılarına dayandı, ben de palaspandıras Türkiye’ye kaçtım.

Columbia Üniversitesi’nde

O günden beri kafamda hep “Bütün Türklerin tek ciltte tarihi” konulu bir kitap yazma hayâli vardı. 18-19 yaşlarımdan beri notlar almaya, bazı bahisleri yazmaya başlamıştım. Dergilerde Sumerler, Etrüskler hakkında makalelerim çıktı. 1947’den sonra Amerika’ya gittiğimde Columbia Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine başlayınca (ama Tecrübî Psikoloji derslerine), tesadüfen Prof. Ernest Jackh’la tanıştım. İyi bir Türk dostuydu ve birlikte üniversitede bir “Turkish Studies Center” (Türk Etütleri Merkezi) kurmak için kolları sıvadık -çünkü İranlıların, Arapların, Hintlilerin vardı. Ancak masrafı o ülkeler karşılıyordu.

Cumhuriyet gazetesine konuyu yazdım. Az sonra Ankara’dan Dış İşleri Bakanı Prof. Fuat Köprülü bana telefon etti, bilgi istedi. Anlaştık ve kısa zamanda merkezimiz kuruldu, başına da Macar Türkolog Halassy Kun geçti. Tonlarla kitap getirttik ve bunlar, “Türk Tarihi” projem için çok işime yaradı

.

İngilizce Türk Tarihi

Bir-iki yıl içinde 230 sahifelik Türk Tarihi kitabımı yazdım (İngilizce olarak) ve tanışık lığım olan Praeger Yayınevi’nin sahibi ve başkanı Leon Shimkin’e verdim. Fazla ağır ve teknik buldu, daha popüler uslûpla yazmamı istedi. Diğer işlerim araya girdi ve ancak bir kaç yıl sonra 350 sahifelik “The Story of a Restless People” (Hareketli Bir Milletin Öyküsü)nü tamamladım. Yayınevinden birkaç ay haber çıkmayınca telefon ettim. Shimkin ağır bir ameliyat geçirmiş ve şirketi satmış. Telefonumu yeni baş editöre bağladılar. Adından Ermeni olduğunu hemen anladım, zaten davranışıyla da şüphem kalmadı: Ermeni soykırımını yazmadığım için kitabımı basmayacaklarmış.

O sırada işlerim zor günler geçirdi (1969 Amerikan ekonomik krizi), kitabımın yayın işiyle uğraşamadım- oysa o tarihe kadar Amerika’da çeşitli yayıncılarda 11 kitabım basılmıştı. 1972’de Türkiye’ye döndüğümde bu defa Türkçe olarak daha mufassal (650-700 sahife tutacak) bir tarih kitabı tasarladım; bu sefer ilk çağlara daha büyük yer ayıracaktım. Yıllar boyu yaz-bozla vakit geçti, daha teknik uslûb ve daha popüler yazılım; yok tema çeşitleri (cihangirlik, bölünme) hâlinde olsun vb…

Bunlarla uğraşırken, Paris’ten (Veli Kalli tarafından) postadan bir kitap geldi: Jean Paul Roux’un “Historie des Turcs” (Türklerin Tarihi), 390 sahifelik. Aynı benim plânladığım gibi: 1980’lere kadar, bütün Türklerin (5 Türk Cumhuriyeti dahil) tarihleri yazılmış! Gerçi kabul edemeyeceğimiz bazı görüşler de var ama, genelde iyi yazılmış.

“Tamam, projemden vazgeçmenin zamanı gelmiş” dedim ve noktayı koydum.

Gene de içimde bir ukde kaldı: Türklerin ön-tarihi ve doğuşları hep eksik yazılıyordu. Halbuki ben asıl bunları işleyip durmuştum. Sorbonne günlerimden de evvel, Atatürk’ün Türk Tarih Kongrelerine delikanlı heyecanıyla katılırdım. Konu çok kere ön-tarihti. Prof. Zeki Velidî Togan’la tanıştıktan sonra da- hattâ “Tabutluk” günlerinde, Tophane’nin Askerî Cezaevinde aynı koğuşta yatarken de- bu ilk tarihleri tartışırdık. Son taslaklarımda o çağlar geniş şekilde ele alınmıştı. Niyet ettim, bir gün o bölümleri yayınlayacaktım.

25 Ciltlik Türk Tarihi!

Hoş bir tesadüf, birkaç hafta önce Ankara’dan Hasan Celâl Güzel aradı ve 25 ciltlik bir Türk Tarihi hazırladıklarını müjdeledi. İlk cildin konusu Türklerin ön-tarihi ve doğuşu oluyordu ve bunu benim yazmamı istiyordu! “Tabiî!” dedim ama 20 Aralığa kadar teslim şartı beni zorlayacaktı. Gerçi bunları hep yazmıştım ama, huyumdur, tekrar incelemeden, değiştirmeden, yeni kaynaklarla karşılaştırmadan yapamazdım. Kolları sıvadım, 3 dilden 67 kitabı masama yığdım, yüzlerce fiş ve notları da serdim, yazmaya koyuldum.

Hasan Celâl Güzel’e eski projemden de söz ettim ve “tek ciltte bütün Türklerin Tarihini”de, bana iki asistan sağlarsa, yazabileceğimi bildirdim; hemen kabul etti. Gel gelelim 25 ciltlik projenin finansmanı Başbakanlık Tanıtım Fonu’ndan yapılacakmış, bunu da Devlet Bahçeli vadetmiş. “Kriz” feryatlarıyla finansman yatabilir. Bakalım göreceğiz.

Ön Türkler ve İlk Türkler

Her şeye rağmen, iyi araştırılmamış olan Türklerin ön-tarihi ve ilk tarihi yazılmalı ve yayınlanmalı. Hunlarla (yani sadece milâttan 300 yıl önceyle) tarihimizin başlatılması kabul edilemez bir görüştür. Türkler, Çinlilerden de, Yunanlılardan da, Cermenlerden ve Mısırlılardan bile daha eski tarihli bir millettir. Neolitik (Cilâlı Taş) çağında Alpin’lerle başlar; Tunç Çağında önce Aral gölü civarında Alpinlerin Sibirya’da kalmış Kızılderililerle (Amerind ırkıyla) “evlenme” sonucu “Ön-Türk” olarak doğmuş, Mezopotamya’ya göçmüş ve Subar-Sumer medeniyetlerini- insanlığın ilk uygarlığını- kurmuşlardır. Buradan çıkan göç kolları Elam, Harappa, Lidya, Etrüsk, Turuşka /Olmek; doğuda da Saka, Çu isimleriyle iz bırakmışlardır. M.Ö. 2000’li yıllarda gene Alpinlerle Kızılderililerin- bu sefer Altaylarda- 2. defa birleşmeleri sonucu “İlk-Türkler” doğmuştur- sonraki adlarıyla Hyung-Nu’lar, Kun/Hun’lar.

İşte birkaç satırda 6000-7000 yıllık bir tarihin ilk adımları. Allah kısmet ederse, kitap büyüklüğünde bir gün yayınlanabilir.

MİRŞAN’IN AÇIKLAMASI ÜZERİNE

Kâzım Mirşan, Orkun’un Ağustos sayısında, konferansıyla ilgili yazdıklarıma cevap yollamış. Ancak, ilmî konularda işaret ettiğim hususlara değil de, 1944 Türkçülük dâvası dolayısıyla belirttiğim kuşkulara yer vermiş.

Mirşan, “1944-45 yıllarında Almanya’da idim. Bu yıllarda Türkiye’deki savcılara ifade vermem olanaksız” diyor, (36. sh. 3. sütun). Halbuki aynı yazının başında (1. sütun) mahkemeye davet edildiğini, savcının ona soru sorduğunu yazıyor. Şimdi, bunların hangisi doğru?

Kâzım Beyin gayretini (ilmî metodlarına katılmasam da) takdir ediyorum. İddialarının ciddîye alınması için Türkolog arkadaşlarımı ikaz ediyorum. Onu karalama niyetim yok. Ama birbirine zıt beyanları karşısında da şüpheden kurtulamıyorum.

Adapazarı depreminde enkaz altında kalan mahkeme zabıtlarımı kurtarırsam, gerçek meydana çıkacak. O Tatar genci inşallah Kâzım Beyden başkasıdır.
 

Orkun'dan Seçmeler