“Uzaktan davulun sesi” hoş gelmiyor.
Amerika’dan, AKP’nin Azerbaycan ve Orta Asya seyahatleri hakkında medyanın haber ve yorumlarını takip ediyorum. Türk gazeteleri de 2-3 gün geç de olsa elime ulaşıyor.
Türkmenistan’da Türkmenbaşının kendisine suikastten tutukladığı sanıkların arasında bulunan Türkiyeliler için söyledikleri ve tepkisi, olumlu gelişmeleri -olmuşsa- gölgeliyor. Kazakistan’da da temasların pek sıcak geçtiği söylenemez… vb.
•••
Aynı günlerde, İslâv veya Rus kökenli olduğu isminden anlaşılan Prof. İgor Torbakof’un Amerikan Foreing Policy Research (Dış Siyaset Araştırma) Enstitüsünce yayınlanan bir yazısı dikkatimi çekti.
Araştırmanın adı “Sovyet Sonrası Alanın Geopolitiğinde Tü kiye Faktörü”.
Torbakof evvelâ Türkiye’nin geopolitiğini iyi değerlendirmiş. “1953’ten beri NATO üyesi ve Amerika’nın ortağı Türkiye’nin yeri fevkalâde bir önem taşıyor: Güney Kafkasya’nın ve Kuzey Mezopotamya’nın tam ortasında ve örtüşen birçok başka bölgelerin de anahtarı durumunda. Batı Avrupa, Balkanlar, Ege ve Doğu Akdenizle, Orta Doğu, Kafkaslar-Hazar grubu, Orta Asya ve Karadeniz. Ayrıca, Hazar Denizi ve Kuzey Irak’ın petrol ve doğalgaz yataklarının yanıbaşında ve bu bölgenin petrol borusu politikasının “Büyük Oyununda” rol sahibi.
Bu doğru teşhisten sonra yazar, Rusya ve Türk dünyası ilişkilerini ele alıyor.
“Sovyet-sonrası dünyası Türkiye için hem tehlikelerle, hem de fırsatlarla dolu. Türkiye, Sovyet-sonrası Avrasya’da alışılmışın dışında aktif bir role soyunduğu hâlde, liderlik durumuna gelmeyi başaramadı” diyerek son 10-12 yıllık hükûmetlerimizin dış Türkler siyasetini sınıfta bırakıyor.
Torbakof başarısızlığımızı son yılların ekonomik krizini esas sebep olarak göstermiyor. Ve haklı da. Sovyetlerden kurtulan Türk cumhuriyetlerinin Türkiye’deki kardeşlerine hem ümitle, hem de yeni bir “hükmetme çağına kapılmaktan korkma” gibi psikolojik bir tereddüt safhaları oldu. Koç Üniversitesinden Prof. Ziya Öniş, Türkiye’nin de “yalnız kalmama” psikolojisiyle Türk dünyasına yanaştığını ileri sürüyor.
Fakat Atatürk’ten sonra Kafkasya ve Orta Asya’daki Türk kardeşlerimize karşı uzun süren lâkayd, hatta zaman zaman ilgiyi “Turancılık”, hattâ suç gibi gören iktidarlar, Sovyetler dağılınca bu fırsatı yakalamak için gereken idealizm, bilgi birikimi ve uzun zamandır düşünülmüş politikaları olmadığı için rastgele hamlelerle vakit kaybedildi. Ekonomik zayıflığımız, istikrarsız siyasetlerimiz, ilişkileri tam iflâsa sürüklememişse de, “kıldan ince, kılıçtan keskin” politik köprüyü tam aşmamıza engel oldu. Bu arada Rusya tekrar güçlenir gibi oldu, Batılı ve Doğulu devletler o Türk cumhuriyetleriyle bizsiz de iş yapabileceklerini anladılar ve bugünlere geldik. Türkçüleri hor görme siyasetinin ve ayrıca Türkçülerin de hatalarının meyvesi bu oldu. İş işten geçmiş değil. Bu konuda Türk milliyetçilerine çok görevler düşüyor.