Ana Sayfa 1998-2012 Türk imanı

Türk imanı

DÜNYA adlı ihtiyar sahnede kurgulanan, o bildik, o kahpe oyunları; yeni tasarımlanmış hâlleriyle seyreden insan oğlunun, tarihin tekerrürü düsturundan hiçbir şekilde ibret almadığı, bugün için ayan beyan ortada… İğrenç hesapların ve gayrı meşru iktidar-meşru iktidar mücadelelerinin şekillendirdiği bir çerçevede sürgelen hâdiseler manzumesi, ürkütücü olduğu kadar da; akıllara durgunluk verici bir yayılma istidadında… Bu haris yayılışın nihaî hedeflerinde, milliyetler, din bulunmakta… Dünyanın her köşesinde, yozlaşmanın durdurulamaz oluşunun da arkasında bu mantık yatmaktadır. İnsanların çeşitli vasıtalarla önce millî-mânevî hasletleri ile aralarına mesafe konuluyor ve bunu takiben millet-devlet şuurunun içi boşaltılmaya çalışılıyor. Bu iki kırılma noktasında bütünlüğünü ve sosyal dinamizmini muhafaza edemeyen toplumlar; küreselleşme şemsiyesi altında yeni makyajı ile karşımıza çıkan enternasyonel sömürü çarklarına kapılıyorlar.

Sosyal bir topluluğun zaman içerisinde kendine has olarak geliştirdiği tavırlar ve bilgiler sistemi olarak nitelendirilen kültürün varolma savaşı verdiği şu yıllarda; insanlar, yapay uğraşı ve sorunlar silsilesi içerisinde bırakılmakta ve hiçbir surette yitirdiklerinin derdine düşmeleri, hattâ bu meyanda bazı düşünceleri taşımaları dahi engellenmektedir. Stratejilerin cengi de diyebileceğimiz bu zaman diliminde çok daha uyanık olunması gerekiyor. Küresel bir yangının merkezinde, rüzgârın kaderini tayin edeceği bir avuç kül hâline getirilmek istenen Türkiye’nin -ki bu mânâda Türk dünyasının- geleceği olan gençlik; bu sinsi oyunlara karşı mutlaka korunmalıdır. Bu koruma; bulandırılan genç beyinleri millî tarih şuuruna erdirmekle, geleceğe yönelik kızılelmalar yönünde ülkü sahibi yapmakla ve her hâl ve şaratta Türk kalabilmekle mümkün olacaktır. Bu üç hayatî noktanın kesiştiği olmazsa olmaz husus; eğitimin millî kaygılardan ilham alınarak işletilen, bir gelecek imâl müessesesi hâline getirilmesidir. Aslında millî eğitim yerine; hem eğitim hem de öğretimi kapsayan millî terbiye ifadesini kullanmak, Türk milletinin yarınlarını kapsayan bu temel meseleyi izahta daha faydalı olacaktır. Millî terbiye ile kastedilen; millî kültürün, berrak ruh ve dimağlara bir sanatkâr hassasiyeti ile nakşedilmesinden başka bir şey değildir. Öyle ki; millî terbiye c oşkun bir ırmak misâli akan genç yürek ve beyinlerin yönünü tayin eden yataktır. Irmak ne derece büyük ve bereketli olursa olsun; çorak ve sığ bir yere akıtılırsa sonuçta karşımıza bir bataklık çıkacaktır. Halbuki bu ırmağın yatağı verimli topraklar dolaşarak ummana açılan bir yol izlese; hem topraklar hayat bulur hem de ırmak, ana rahmi olan denize ulaşır. Sözün özü, gençlik ırmağını ait olduğu yegâne yer olan Türk denizine götürecek yol-yatak millî terbiyedir.

Millî terbiye ya da günümüzde bunun yerine ikame eder olduğumuz millî eğitim, iki dayanak üzerinde yükselen bir olgudur. Bunlardan ilki, sürekli sabit olarak adlandırabileceğimiz ve temelini milletin mazisindeki varoluş sebeplerinden alan dil, tarih, kültür ve mânevî değerler örgüsüdür. Diğeri ise dünyanın bilim ve teknoloji alanında katetmiş olduğu mesafelere vakıf olmak hattâ öne geçmek adına gereken alt yapıların sağlanması suretiyle bu mânâda yapılacak millî bir hamlenin bireylerinin gerekli bilgi ve ufka hâkim duruma getirilmesidir. Eğitimin her aşamasında bu iki temel kaygıdan yola çıkılarak hareket edilmesi zorunluluğu vardır. Bu zorunluluk kendi millî gereksinimlerimizin yanı sıra idrak etmekte olduğumuz 21. yüzyılın bir dayatmasıdır da… Ülkemizin Atatürk sonrası yıllarına bakıldığında devlet olarak geleceğe yönelik stratejiler hususunda yetersiz kaldığımızı, hattâ ufuksuz ve vizyonsuz bir çizgide seyrettiğimizi görmekteyiz.

Kültür, bir strateji meselesidir. Kültür stratejilerinin en temel dinamiği de millî eğitim olgusudur. Bu mânâda ülkemizin millî eğitimdeki sıkıntılarının kökleri, bir kültür politika ve stratejisinden yoksun oluşumuzda aranmalıdır. Bu yoksun oluşu, öz değerleri tekrar işlev görür hâle getirerek ortadan kaldırmak gerekmektedir. Bunun için öncelikli olarak; Türk imanını ve Türk kültürünü hayata geçirecek kadroların teşkil edilmesi ve bilimsel metodlar ışığında; hedefleriyle, karakteriyle millî bir modelin ortaya konması gerekmektedir. Bu model; devlete, millete, vatana, töreye bağlı ve millî kültürle yoğrulmuş aydınlık bir nesli yetiştirmenin yanı sıra, siyaset üstü, ihtiyaca yönelik icraatları gerçekleştiren; bunu yaparken de gelişmelere paralel olarak Türk gözüyle yenilenen bir karakter taşımalıdır. Millî eğitim modelini uygulayacak kadrolar, başarının kilit noktasını teşkil etmektedir. Çünkü bu, bilimsel olduğu kadar bir gönül işidir de… Damarlarında dolaşan kanda saklı olan cevhere inanmayanlarla dünyanın en kıymetli eğitim programlarını da uygulasanız başarı elde edemezsiniz! Kısacası millî eğitimin izleyeceği yolu ve yönü belirleyecek ilim adamları ve bürokratlar, Türk olmanın bütün vasıflarını taşımalıdır. Aksi yönde bir yapılanmanın, bir marangoza kalp ameliyatı yaptırmaktan bir farkı kalmayacaktır.

Yeni yetişen Türk çocuklarına, Türk olmanın şeref ve şuuru tattırılmalı; temeli tarihe ve millî hasletlerimize dayanan bir özgüven kazandırılmalıdır. Bu yapılmadığı takdirde Türk milleti gittikçe bireyselleşen bir sosyal olgu hâlini alacaktır. Kökleri alınmış bir ağacın canlılığını devam ettirebilme olasılığı ne ise; millî olmaktan uzak bir eğitim politikasına sahip bir devletin yarına yönelik hesaplarını hayata geçirme olasılığı da o kadardır. Kaybedilmiş nesillere üzülmekten ziyade, yeni gelen neslin kaybedilmemesi yönünde kaygılanmak ve bu kaygıyı ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalarda bulunmak gerekmektedir.

Öncelikle Türk gencinin çocukluktan itibaren maruz kaldığı görsel benlik erozyonu olarak da niteleyebileceğimiz; gayrı millî özellikler içeren TV programlarından korunması gerekmektedir. Çocuk psikolojisi ilminin de ısrarla vurguladığı, bir kahramanı örnek alma davranışı; bu tip gayrı millî programlarla Türk milletinin aleyhine yönelişlere yataklık etmekte ve çocuklarımız millî olmayan ve neredeyse tamamen hayâl ürünü yayınlar vasıtasıyla sessiz ve derinden, bir milletin bireyi olduğu düşüncesinden uzaklaştırılmaktadır. Bu sebeple çocuklarımıza tarihlerini ve millî kahramanlarını tanıtan, anlatan ve sevdiren yayınlar yürürlüğe konmalıdır.

Ülkemizin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde oluşturulacak millî eğitim programına paralel olarak, Türk çocukları zekâ, kabiliyet ve ilgilerine göre yönlendirilmelidir. Fakat bu tesbitin objektif olarak yapılması şarttır. Objektif yönlendirmenin hedefine ulaşması; her yerde standart ve dengeli bir eğitimin veriliyor olmasından geçmektedir. Bu amaca hizmet etmek üzere eğitim personeli politikası, standart kaygısıyla düzenlenmeli ve denetlenebilir olmalıdır. Ailelerin ekonomik anlamda farklılığı düşünülürse; her aşamada ücretsiz eğitim prensibi ilke edinilerek, zekâ ve kabiliyet kaybı sıfıra indirilmelidir. Özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da ve diğer kalkınamamış bölgelerde yatılı bölge okulları millî modele göre yeniden yapılandırılarak fırsat eşitliği sağlanmalı ve etnopsikolojik sapmaların önü kesilmelidir. Eğitim kesinlikle Türkçe olmalı ve Türkçe eğitimi gereken noktaya ulaştırılmalıdır. Uygulanacak müfredatta Türk tarihi kesintisiz ve doğru bir şekilde verilerek, millî şuur ve gurur özellikle vurgulanmalıdır. Çocuklarımız millî ahlâk doğrultusunda, fedakârlık ve millî âidiyet bilincini taşıyan insanlar olacak şekilde yetiştirilmelidir. Bütün Türk dünyasını kapsayan bir anlayışla uygulanacak bir eğitim programının yanı sıra ortak kültürün de ana madde olarak işlenilmesi önem arz etmektedir. Ayrıca Türk coğrafyası ve Türk edebiyatı dersleri millî ruhu destekleyici bir şekle sokulmalıdır. Türk büyükleri tanıtılmalı ve sevdirilmelidir. Felsefe vb. dersler Batı, Türk ve İslâm eksenli karşılaştırmalı olarak verilmelidir.

Okullarımızda uygulanacak müfredatın millî tarih, millî kültür ve mânevî hasletler doğrultusunda belirlenmesinin yanında; yaratıcı, araştırıcı ve üretken beyin gücünü teşvik edecek şekilde programlanması gerekmektedir. Toplulumuzun terk ettiği okuma ve araştırma alışkanlığının tekrar kazandırılmasına yönelik çalışmaların da millî eğitim modeliyle eşgüdümlü olarak yürütülmesi ayrıca önem taşımaktadır.

Bütün bu hususların fiiliyata geçmesiyle; Türk milletinin cevheri aslîsinde bulunan Türk imanı şahlanacak ve gelen asırlara her sahada Türk mührü vurulabilecektir.

25.01.1976’da Zonguldak’ta doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Eskişehir’de tamamladım. 1992 yılında İstanbul Selimiye Veteriner Sağlık Meslek Lisesi’nden mezun olarak aynı yıl Diyarbakır İli Çınar İlçesinde Veteriner teknisyeni olarak göreve başladım. 1995-1997 yılları arasında Yozgat İli Aydıncık ve Çayıralan ilçelerinde, 1997-2001 yılları arasında Adana ili Pozantı ve Seyhan ilçelerinde görev yaptım. 1996 ÖSYM sınavında Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümünü kazandım. Haziran 2000’de iyi derece ile mezun oldum. Hâlen Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Bahçe Bitkileri Ana Bilim Dalında yüksek lisans eğitimine devam etmekte ve Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünde ziraat mühendisi olarak görev yapmaktayım.
 

Orkun'dan Seçmeler