Bugüne kadar tartışma kültürü deyiminin tanıtımı yapılmış değildir. Nasıl dünya edebiyatında şiirin tarifini değişik şekillerde izah eden edebiyatçılar olmuşsa, tartışma kültürü deyimini de kendi görüşlerine göre şablonlaştırmak isteyen fikir ve düşünce adamları olmuştur.
Tartışmaya açılan bir konu, toplum tarafından değişik anlamlarda algılanıyorsa, o konunun üzerinde anlaşmaya varmak da o kadar zordur. Bilhassa milletin bütünlüğünü ifade eden konular, yine o milletin ana kültüründe gedik açacak bir şekilde ayrı değerlere bölünerek tartışma konusu yapılamaz. Çünkü kültürler, milletlerin hayatında asırlara dayanan kazanılmış olgunluklardır. Bunların içinde tartışılması mümkün olmayan ve olmaması gereken değerler zenginliği vardır ki, onlara dokunmak yerinde bir hareket olmaz. Bir noktaya kadar tırnağınızın kesilmesine sessiz kalabilirsiniz, ama parmağınızın kesilmesine asla…
Kültür bütünlüğü içinde yer alan, değişmez ana fikir ve karşı çıkılması doğru olmayan, temel innaçlar vardır. Yazısız anayasa olan bu inançlar, globalleşme, küreselleşme, hümanizma gibi mânâsı ve anlamı sisli şablonlarla milletlerin varlık sebepleri olan temel değerlerinden ayırarak, dünyada TEK millet yaratma teorisinin kurbanı edilemezler.
Bu inanç ve kavramlar, Türk milletinin MUKADDESLERİ olan vatan, bayrak, istiklâl, aile ve mahremiyetleri, din, şeref ve namus, ordu, askerlik sevgisi ve şehitlik gibi mefhumlardır. Bunlar üzerinde fikir tartışmasını kabul ederseniz, taviz vermeye hazır olduğunuzu da kabul etmiş olursunuz. Her m illetin kendine göre mukaddesleri vardır. Bir milletin hoş karşıladığı bir sözcükteki kavram, diğer bir milletin mensubu olan insanlarla nasıl tartışılır? Meselâ Amerika’da konuştuğunuz bir insana, karısının çok güzel olduğunu gözlerine bakarak rahatça söyleyebilirsiniz. Karşılığında teşekkürü hak edersiniz. Ama aynı sözcükleri Türkiye’de söyleyemezsiniz. Niçin söyleyemediğinizi de tartışma konusu yapamazsınız. Çünkü düşünce ve kültür değerleri aynı değildir. Teşekkür yerine yumruğu hak edersiniz. Bu yumruktan sonra kalkıp da, karınızın güzelliğini tartışmayacak kadar kıskanç ve ilkesizseniz, sizin hareketiniz tartışma kültürüne uymaz diye sitem etmeye hakkınız var mıdır? Oysa bu bizim kültürümüze göre, bir güzelliği takdir etme gibi masum görüntü altında, gizli bir tecavüz sergiler.
Demek ki, kültür kaynakları ve değerleri aynı olmayan iki insan arasındaki bir tartışmada, tartışma kültürü aramak boş bir hevestir. Bu durum aynı kültürü paylaşan insanlar arasında olduğu kadar, tahsil seviyeleri, yetiştiği ortamlar, hattâ mensubu olduğu aile çevrelerinin verdiği kültür farklılıkları olan insanlar arasında da aynıdır.
Meselâ, bir tarikata bağlanmış, kendini o tarikata adamış, o yolda her fedakârlığı kapmayı göze almış, fanatik bir insanla, o tarikatın neden ve niçinlerini tartışabilmek mümkün müdür? Çünkü fanatizmin olduğu yerde tartışmada kültürün yeri yoktur. Siz bunun olması gereğini daha savunamazsınız.
Hâl böyle olunca, tartışılması gereken konunun kültür kaynakları her iki tartışmacı tarafından, bilinmelidir ki, işte orada tartışma kültürünün var olabileceğinden söz edilebilsin.
“Vatanım ruy-i zemin, milletim nev-i beşer” diyen Tevfik Fikret’in ortaya koyduğu hümanizma dünya insanlığı tarafından kabul görseydi, tek kültürlü bir dünyada, daha açıkçacı kültürsüzleştirmiş bir dünyada tartışılacak bir konu da olmayacaktı. Bu mümkün olmadığına göre daha asırlarca bu hususlar düşünülecek demektir. Bu konuda hiçbir düşünür, tartışma kültürünü belli bir şablon olarak topluma sunma hakkına sahip olmamalıdır. Dünyada yumak olmuş sayısız kültürlerin tartışılması basit olmadığı gibi, her önüne gelenin fetva verebileceği ve belli bir şablona oturtabileceği basit bir kavram da değildir.
Ne dünya bütün insanların vatanı, ne de bütün insanlar yeni oluşmuş tek bir millettir. Eğer öyle olsaydı dünyada savaş olmadığı gibi, hiçbir konuda da gelişme olmazdı. Kaldı ki, başta inançlar dünya kurulduğundan beri tartışma konusu yapılmaktadır. Bugün dünyadaki misyoner hareketleri bu yönde devam eden gizl bir tartışma savaşı değil midir?
Meselâ, sayın Rauf Denktaş’ın hayatı, Rumlarla tartışmakla geçti ve geçmektedir. Dikkat edilecek olursa bu tartışmalarda Kıbrıs Türk halkının mukaddeslerinden bir santim bile taviz vermemektedir. Şimdi bizim onu tartışmada olmayan hayâli bir kültür adına kınamaya hakkımız var mıdır? Peki sayın Mesut Yılmaz’ın haksız ve yersiz baskı yaparak, sayın Rauf Denktaş’ı ileri adım atmaya, daha açıkçası tavize zorlamasına ne denir? O takdirde bu zorlama, tartışmada hangi kültürün ürünüdür, neyin ifadesidir?
Kaldı ki, dünyada değişik ırklardan ve inanışlardan meydana gelen devletler arasında da tartışma kültürü yoktur. Diplomatik kurnazlıklar vardır. Meselâ bir Yunan diplomatı ile Türk diplomatı arasında cereyan eden Kıbrısla ilgili bir müzakerede ne tartışma kültürü ne de usulü vardır. Önde olan toplumların vazgeçilmez menfaatleri vardır. Hiçbir diplomat, devletinin ve milletinin menfaatini tartışma gereği diye, kültür ve usule fedâ etmez. O hâlde “tartışma kültürü” diplomatik oyunların uygulanmasını gizleyen kamufle bir deyimdir”.
Meselâ düşünün, inandığı tarikat şeyhinin veya mensubu olduğu partinin liderinin, gerçekteki kimliğini bildiği hâlde kabul etmemek için direnen, hattâ gerekirse karşısındakini suçlayan bir insandan, tartışma âdâbına ve usulüne uymasını beklemeniz ne derece doğru olur? Bilmiyorum.
O hâlde tartışma kültürü nedir diye sorarsak, tartışmada kültür yerine söz oyunları vardır, bu oyunun adı da diplomasidir diyebiliriz, diye düşünüyorum. Kültürün ifade ettiği mânâ ile oyunun sergilendiği kamufle kelimelerin hilesini, eş anlamda tutmak mümkün değildir. O hâlde tartışma nedir? Ne değildir? Gerekli midir? Kapsamı ne olmalıdır? Hudutları var mıdır? Her konu tartışılmalı mıdır? Bütün bunların belli ve kabul edilebilir bir tanımı yapılarak, çoğunluğun kabul edebileceği bir şablona oturtulmasından sonradır ki, tartışmada kültür deyimi gündeme gelebilir. Değilse tartışma kültürü deyimi her önüne gelenin kendine göre yapacağı yorumdan başka bir mânâ ifade etmez.
Ne Mutlu Türk’üm Diyene.