4 Ağustos 1922: İttihat ve Terakki Partisi’nin üç paşasından biri olan Enver Paşa Türkistan’da şehit oldu. Doğumu: İstanbul, 22 Kasım 1881.
Türkistan Cumhuriyetleri’nde ve sürgün yıllarında büyük bir bölümü Özbekistan’da yaşadıkları için Kırım Türkleri arasında, Enver adı çok yaygındır. Bu durumun sebebi, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde adından sıkça söz edilen Enver Paşa’nın Türkistan Sevdâsı’dır. Enver Paşa, bu sevdâ ile, başta Azerbaycan olmak üzere, Türk Cumhuriyetleri’ndeki soydaşlarımızın sevgilisi olacak şekilde çalışmıştır.
Enver Bey, Osmanlı Sarayı’nın dâmâdı ve geleceği parlak bir askerdi. Politik hatâları ve frenleyemediği ihtirasları bir kenara bırakılabilecek olursa şuurlu her Türk subayı gibi, katıksız bir vatanperverdi.
1881 yılında İstanbul’da doğdu, 1894’te Manastır Askerî Rüştiyesi’ni, 1899’da Mekteb-i Harbiye’yi, 1902’de Kurmay Okulu’nu bitirdi. Kurmay Yüzbaşı olarak merkezi Selânik’te gizli olarak faaliyet gösteriyordu. Enver Bey, bulunduğu noktada kalmayı düşünmeyen hareketli bir insandı. Asker olmasına rağmen, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne gidi. Beraberindeki pek çok subayın da üye olmasına öncülük etti. Zaman içerisinde de cemiyetin önde gelen liderlerinden biri durumuna geldi. Sultan İkinci Abdülhâmid Han’ın tahttan indirilmesi amacıyla çıkartılan karışıklıklarda aktif rol oynadı.
O tarihte, İngiltere Kralı ile Rus Çarı, bir araya geldikleri toplantıda, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını sağlayacak çalışmalar içerisinde bulunma konusunda görüş birliğine varmışlardı. Saray, bu bilgileri ciddiye almadı. İttihatçılar, Saray’dan tepki gelmemesi üzerine Makedonya’da bir miting düzenlediler, alındığı söylenen kararı protesto ettiler. Bu hareketin öncüsü Enver bey idi. O ve arkadaşları, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını önlemek için tek çârenin, yeniden ilân edilecek Meşrutiyet Yönetimi tarafından bulunabileceğine inanıyorlardı. Bu görüşle, 23 Temmuz 1908’de Makedonya’da Meşrutiyet’i ilân ettiler. Aynı gün, İstanbul’da Sultan İkinci Abdülhâmid Han da Meşrutiyet’i ilân etti. Bunun üzerine Enver Bey, İstanbul’a geldi. Kahraman gibi karşılandı. Saray, kendisini Makedonya Müfettişliği’ne tâyin etti. Daha sonra da 1909 yılında Berlin’e askerî ateşe olarak gönderildi. Burada, koyu bir Alman dostu oldu. 31 Mart olayı sebebiyle tekrar İstanbul’a geldi, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kuvvetlenmesi için çalıştı.
1911’de, İtalya’nın Trablusgarp’a saldırması üzerine, gönüllü olarak Trablusgarb Savaşı’na katıldı. İttihatçı Mahmut Şevket Paşa başkanlığında hükümet kurulduğunda, Enver Bey, albaylığa terfi ettirildi. İstanbul’a gelmişti. Şehzâde Süleyman Efendi’nin kızı, Pâdişah Sultan Mehmet Reşa t Han’ın yeğeni Naciye Sultan ile evlenerek saraya dâmât oldu. Enver Bey, İttihatçılar tarafından, Pâdişahın bilgisi dışında paşalığa terfi ettirildi. Aynı oldu bitti ile Harbiye Nâzırlığı’na getirildi. Enver Paşa’nın yükselme hırsı devam ediyordu. Ordudan üst rütbeli 1200 subayı, emekliye sevk edip, orduyu gençleştirdi. Kendisini devlet idaresinde daha etkili ve yetkili yapacak adamlardan oluşan bir kadro oluşturdu. İşte bu kadro ve Paşa’nın Alman hayranlığı, Osmanlı Devleti’ni sebepsiz yere, Birinci Dünya Savaşı’na soktu. Ayrıca, komuta görevini üstlenerek Sarıkamış’ta bir askerî harekât düzenledi. Harekât, bozgunla sonuçlandı ve 100.000’e yakın vatan evlâdı şehit oldu.
Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle sonuçlanınca, diğer ittihatçılar gibi Enver Paşa da ülkeyi terk etti. Önce Odesa’ya, sonra Berlin’e ve oradan Moskova’ya geçti.
Türkistan Seferi ve Turancı Enver Paşa
Enver Paşa, Moskova’dan aldığı izinle, Batumda, ikinci İslâm Konferansı’nı topladı. 1921 sonbaharında Türkistan’a geçti. Buhara’da, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB)’nin komünist rejimine karşı ayaklanan ve Basmacılar denilen hürriyet ve bağmısızlık taraftarı vatansever grupları teşkilâtlandırarak komutanlığını üstlendi. Buhara ve Fergana bölgesinde SSCB kuvvetleri ile savaştı. Karşılaştığı her askerî birliği yenerek bölgede denetimi eline aldı. 1922 yılı başlarında Moskova’ya bir nota göndererek kurduğu hükümetin tanınmasını istedi. Moskova, cevap olarak Enver Paşa’ya Kızıl Ordu’yu gönderdi. Kızıl Ordu çok güçlüydü. Girdiği her yeri kontrolü altına aldı.
Paşa, Kızıl Ordu ile çarpışırken, günümüzde Tacikistan sınırları içerisinde bulunan Belh-i Cevan şehrinde, 41 yaşında iken 4 Ağustos 1922 tarihinde şehid oldu. Cenaze namazına yüzbinlerce Türk katıldı. Musalla taşındaki tabutunun ayak kısmını öpebilenler, kesilen sakalından bir küçücük tel alabinler… kendilerini dünyanın en mutlu ve en zengin insanı sayıyorlardı.
Türkistan Türklerinin efsâne kahramanı Enver Paşa’nın ölümü ile hürriyet mücâdelesi yavaşladı fakat sona ermedi. Basmacılar, Paşa’ları gelmeden önceki gerillâ savaşlarını devam ettirdiler. Yâveri İbrahim Bey, Paşa’sının intikamını almak için en şiddetli çete savaşlarını yönetiyordu. Kızıl Ordu’ya büyük kayıplar verdirdi. Tam on iki yıl, Paşa’sının ulaşamadığı zaferi aradı. Sonunda esir düştü, işkence ile şehit edildi. Türk Cumhuriyetleri’nde yaşayan Türklerin gönlündeki vatan sevgisini pekiştiren âmillerden biri Enver Paşa, diğeri İbrahim Bey’dir.
Emekli General Hüseyin Hüsnü Erkilet’in Anlatımıyla Enver Paşa
1915’in ilk günleri idi. Sarıkamış’tan dönen başkumandan vekilimiz Enver Paşa’yı Haydarpaşa garında karşılayan kurmay subaylar arasında ben de vardım. Hepimizin başı önümüze eğik, üçüncü Ordu’nun felâketi karşısında gözlerimiz yaşlı idi. Gardaki Alman subaylarının bile çehrelerinde hüzün okunuyordu. Başkumandanımızın ne kadar üzgün olacağım düşününce teessürümüz artıyordu. Özel tren durdu. Yaverler indi. Enver Paşa basamaklardan atladı. Hepimiz selâm durduk. Selâmımızı aldı. 34 yaşında idi. Bıyıkları dimdikti. Yüzünde en küçük bir hüzün çizgisi yoktu. Adetâ şendi. Gülümseyerek ellerimizi de sıktı. Zafer kazanmış bir başkumandan ancak bu derecede rahat olabilirdi. Bütün arkadaşlarım şaşkındı. Özel vapurla karşıya geçtik. Otomübillere binip Beyazıt’ta Harbiye Nezâreti’ne geldik…
Hain mi, Kahraman mı?
Enver Paşa’nın büyük bir Türkçü ve Türk milliyetçisi olduğunu çoğumuz bilmeyiz. Hatta O’nun, Türkçülerin ve Türk milliyetçilerinin ilk şehidi olduğunu da bilmeyiz. O’nun bu yönünü bilen Marksistlerin gözünde Enver Paşa bu sebeple haindir! Aslında Osmanlı Devleti’ni Birinci Dünya Savaşı’na sokarak batırdığı için değil, savaştan sonra kaçtığı Berlin’den Kafkasya ve Tacikistan’a giderek, orada topladığı 30.000 kişilik orduyla Kızıl ordu birliklerine kan kusturduğu için haindir. Kendini; Türkistan, Buhara ve Hive Milliyetçi Orduları Başkomutanı ilan ettiği, Türkistan ve Kafkasya’da millî kahraman olarak görüldüğü için haindir.
Enver Paşa, Kızıl Ordu birliklerinin Duşanbe ve Balcuvan’ı ele geçirmelerinden sonra, dağılan kuvvetleriyle birlikte dağlara çekilmişti. 4 Ağustos 1922’de, Kurban Bayramı’nın ikinci günü, adamlarıyla b ayramlaştıktan sonra, atını Çegan tepesine sürdü. Rusların makineli tüfek ateşine karşı yalın kılıç yürüyordu. Her zamanki gibi pervasızdı. Rus askerleri şaşkına uğramışlardı. Silahlarını atıp teslim olanlar bile vardı. Tekrar makineli sesleri duyuldu. Biri kalbine olmak üzere Enver Paşa’ya beş kurşun isabet etmişti. Ziya Şakir, trajik öykünün bundan sonrasını şöyle anlatır:
Enver Paşa’nın sadakor gömleği, haki renkteki avcı biçimi ceketi kıpkızıl olmuştu. Beş kurşun deliğinden sürekli kanlar sızıyordu. Onun bu kanlı cesedi yerden kaldırılırken, savaş alanı acı feryatlarla sarsılıyor, herkes hıçkırıktan boğuluyordu. Kanlı ceset, Çegan köyünün küçük mescidine getirildi. Kanları yıkanmayarak ve üzerindeki elbiseleri çıkarılmayarak, sadece değerli örtüler serilmiş bir tabuta yerleştirildi. Üzerine Türk bayrağı serilerek, mescidin önündeki musalla taşına kondu.
Enver Paşa’nın naaşı, 30.000 kişinin katıldığı törenle, Çegan tepesindeki bir çınarın altında toprağa verilmişti. 1996’ya gelininceye kadar, yani tam 74 yıl orada kaldı.
Doksan bin şehit mi? Enver Paşa’nın naaşı, 4 Ağustos 1996’da yurda getirilerek, zamanın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de katıldığı görkemli bir törenle Hürriyet-i Edebiye Tepesi’nde hazırlanan anıt mezarda toprağa verildi. Türkiye’ye getirilmesi sebebiyle hazırladığım Bir İttihatçının Öyküsü: Enver Paşa adlı araştırmam, o günlerde Yeni Yüzyıl Gazetesi’nde yayınlanmıştı.
Olabildiğince gerçekleri yansıtmaya çalıştığım için, merhum Enver Paşa’nın hayatta olan yakınları ve özellikle tarih bilimcilerinin ilgiyle karşıladıkları o araştırmamda, herkesin yaptığı yanlışı maalesef ben de tekrarlamış ve demiştim ki:
“…İstanbul’dan Trabzon’a, oradan da 21 Aralık 1914’te Erzurum’a gelen Genelkurmay Başkanı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa, emekliye sevk ettiği Üçüncü Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa’nın görevini de üstlenerek, 22 Aralık’ta harekât emri verdi. Sıfırın altında 26 derece soğukta, kar ve tipi altında ilerlemeye çalışan askerlerin donmasına Enver Paşa aldırmadı. 3000 metre yükseklikte Allahuekber Dağları’na tırmanmaya çalışan bir Osmanlı kolordusu, zirvede donarak can verdi. Açlık ve soğuk, Osmanlı ordusunu giderek çökertiyordu. Şiddetli fırtına ve kar tipisi altında sebat ve cesaretle direnen kahraman Üçüncü Ordu, muharebenin onuncu gününde 90.000 şehit vermişti. Kahraman askerler düşmana değil, Enver Paşa’nın akıl almaz emir ve planlarına, tabiatın acımasızlığına yenilmişlerdi. Kuvve-i külliye mahvoldu diyen Enver Paşa’nın ise, ardında 90.000 şehit bırakarak, İstanbul’a dönmekten başka yapacak bir şeyi kalmamıştı.”
Çürütülen bir iddia
Bildiğimizi sandığımız tarihî olayların ne kadarının doğru, ne kadarının yanlış olduğunu araştırmadan, bize aktarılan bilgilerle yetindiğimiz için, böyle affedilmez hatâlar yapıyoruz. “Enver Paşa’nın Allahuekber dağlarında 70 veya 90.000 askerimizin donarak şehit olmasına sebep olduğu” rivayeti, hangi hain kaynaktan çıkmışsa ve doğrusu da araştırılmamışsa, o yanlış şekliyle kuşaktan kuşağa intikal edip gidiyor. Bu affedilmez hatayı Emin Çölaşan’dan tutun da hangimiz yapmadık ki… Allah’tan, Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Yavuz Özdemir, bu konuyu araştırmayı akıl etmiş. Bir de görmüş ki, Türk, Rus ve Alman kaynaklara göre, harekât sırasında iddia edildiği gibi 60.000 veya 90.000 değil, 35.000 Mehmetçik şehit olmuş. Donarak şehit olan askerlerimizin sayısı ise sadece 7.000… Rus ordusu da aynı ölçüde kayıp vermiş.
Özdemir, ‘Askerlerimiz tek kurşun atmadan şehit oldular’ iddiasının da gerçeği yansıtmadığını, Ruslarla harekât sırasında birçok defa göğüs bedi savaşıldığını belgelemiş. Demek ki merhum Enver Paşa’ya özür, Sayın Özdemir’e de teşekkür borcumuz var.