Ana Sayfa 1998-2012 Tarih Boyunca Türkçülük Rusya'da Türk Milliyetçiliği

Tarih Boyunca Türkçülük Rusya’da Türk Milliyetçiliği

Yüz yıl sonrasından geriye bakıldığı zaman, Yusuf Akçura’nın “Üç Tarz-ı Siyaset” yazısının, Türkçülüğün dönüm noktalarından biri olduğu görülür. Ancak, Mısır’daki “Türk” gazetesinde yayımlanan bu makale, o tarihte hemen etkili olmuş değildir. “Üç Tarz-ı Siyaset”in geniş ilgi uyandırması ve fikrî bir harekete yol açması, Meşrutiyetin ilânından sonra İstanbul’da bir kitapçık hâlinde yayınlanması ile gerçekleşmiştir. 1904 ile 1908 arasındaki dönem, Türk Birliği ülküsünün tartışılması ve geniş bir aydın kitlesince benimsenmesi için uygun şartlara sahip değildir. Sultan II. Abdülhamid, Osmanlı Devleti’ni uzun süreden beri demir yumrukla yönetiyordu. Basın sansüre tâbiydi. Yaygın bir hafiye (haber alma) teşkilâtı, dikkat çeken herkesin ve her fikrin amansız takipçisiydi. Aynı zamanda halife, yani bütün Müslümanların emiri olan Sultan II. Abdülhamid, devlet siyaseti olarak İslâm birliğini uygulamaktaydı. Osmanlı ülkesinde Müslümanların yanı sıra kalabalık nüfusa sahip gayrımüslimler de yaşıyordu. Onların devlete bağlılığını sağlamak üzere ittihad-ı anâsır, yani Osmanlıcılık eğilimi de titizlikle muhafaza ediliyordu. Bu iki temel görüş, Türk birliği yani Turancılık ülküsüne hayli uzaktı.

1904-1908 döneminde Osmanlı ülkesinin durumu böyleyken, Türk milliyetçiliği fikri, özellikle Çarlık Rusyasında önemli gelişmelere konu olmaktaydı. Rusya, 1905’te Japonya karşısında ağır bir yenilgiye uğramıştı. Uzak Doğu’daki bozgunun hemen arkasından ülkenin çeşitli yerlerinde gösteriler ve ayaklanmalar başlamıştı. Bu yoğun hareketler, âdeta bir ihtilâlin işaretleri gibiydi. Çarlık rejimi, tehlikeli gidişin önünü kesmek için, mutlakıyetçi rejimi yumuşatmak gereğini duymuştu. Çar, bir meclis (Duma) toplanacağını açıklayan bildiriyi Ekim 1905’te ilân etmek zorunda kalmıştı. Basın üzerindeki sansür de hafifletilmişti. Bu gelişmeler üzerine, Rusya’da yaşayan Türkler örgütlenme imkânı buldular. Rusya Müslümanlarının İttifakı, bu ortam içinde hayata geçirildi. Bu hareket, kısaca “İttifak” olarak adlandırılıyordu. İttifak, tamamen Türkçü olan bir akımdan güç almıyordu. ittifakın içinde İslâm birliği taraft rları da vardı. Bununla birlikte, Türkçü düşünce, iki eğilimden biri olarak, ağırlığını hissettiriyordu.

İttifak için ilk adımlar, daha 1905’in ilkbaharında atılmıştı. Fikir, Orenburg’da kadılık yapan Abdürreşid İbrahimov’dan çıkmıştı. O dönemde Rusya’da yaşayan Yusuf Akçura da bu tasarıyı olanca gücüyle desteklemişti. Dillerine, bağlı oldukları cemaatlere ve mezheplere bakılmaksızın, Rusya’da yaşayan bütün Müslümanların delegeleri, toplanacak kongrede bir araya geleceklerdi. Toplantı Ağustos 1905’te Nijni-Novgorod şehrinde açıldı. Azerbaycanlı Ali Merdan Topçubaşı başkanlığa, Yusuf Akçura ile Abdürreşid İbrahimov başkan yardımcılıklarına seçildi. Kongrenin en önemli kararı, Rusya Müslümanlarının İttifakı adı ile büyük bir birlik oluşturulması oldu. İttifak böylece kuruldu. Öncelikli amaç, programda belirtilmişti: Temel haklar, kültür ve din alanlarında Ruslarla eşitlik sağlanması, eğitim alanında özerklik ve meşrutî bir hükûmetin kurulması.

İttifak, ilk kongre kararı ile kurulmuştu ama henüz resmiyet kazanmamıştı. Bunun için birkaç ay geçmesi ve hazırlıkların tamamlanması gerekiyordu. Nitekim Ocak 1906’da toplanan ikinci kongrede İttifak’ın resmen kuruluşu da gerçekleştirildi. Şimdi siyasî alanda rol oynamak için bulunmaz bir fırsat ele geçirilmişti. Özellikle Yusuf Akçura, bu yolda ilerlemenin zorunluğuna inanıyordu. Onun için, Rus liberallerinin oluşturduğu Anayasacı Demokrat Parti (Kadetler) ile iş birliğine gidilmesi uygun olacaktı. Akçura, bu iş birliğinin gerçekleşmesi için büyük gayret harcadı. İttifak’ın liberal düşüncelere yatkın olduğunu kabul ettirdi ve Ruslardaki tereddütleri ortadan kaldırmayı başardı. Kadetlerin Ocak 1906 kongresinde de merkez komitesine seçildi.

1905-1906 dönemi, Rusya’daki Türklerin millî uyanışına sahne olması bakımından önem taşımaktadır. Teşkilâtlanma çalışmaları devam ederken, Ekim 1905’te Volga bölgesinde Kazan Muhbiri gazetesi yayınlanmaya başladı. Gazete, avukat Seyid Geray Alkın tarafından kurulmuştu. Siyasî nitelikteki başyazılarını ise Yusuf Akçura kaleme alıyordu. 1906 Şubatında ise Orenburg’da, Ramiev Kardeşler tarafından Vakit gazetesi kuruldu. Akçura bu gazetede de etkili rol sahibiydi. Kazan Muhbiri ve Vakit gazeteleri, İsmail Gaspıralı’nın Kırım’da uzun yıllardan beri yayımladığı Tercüman gazetesinin çizgisini takip ediyorlardı. Tercüman, “Dilde, fikirde, işte birlik” parolası ile, bütün Türklerin birliği ve ilerlemesi fikirlerini savunuyordu. Kırımlı, Kazanlı, Rumelili, Orta Asyalı, Azerbaycanlı ve Osmanlı aydınları üzerinde bu fikirler gittikçe etkili olmaktaydı. Âdeta milliyetçilik ve Türk birliği düşüncelerini paylaşan yeni bir neslin yetişmesinde başlıca etkendi. Kazan Muhbiri ve Vakit’in destek verdiği İttifak da, sonuçta Gaspıralı’nın düşünceleri istikametinde çalışmaya başlamıştı.

Dikkat çekecek aşırılıklardan kaçınılmasına ve ılımlı bir yol takip edilmesine rağmen, İttifak’ın amaçları, yeni Türk basınının makaleleri kısa bir süre sonra Rusları tedirgin etmeye başladı. Bunun sonucunda, Yusuf Akçura, Mart 1906’da tutuklandı. Akçura’nın, yapılacak genel seçimlere katılamaması ve Duma’ya girmemesi plânlanmıştı. Kadetler, seçimlerde 179 milletvekilliği elde ederek, Duma’nın en büyük partisi hâline geldiler. Bu milletvekillerinden 30’u Müslümandı. İttifak, böylece siyasî bir başarı kazanmış oluyordu.

İttifak’ın üçüncü kongresi Ağustos 1906’da, yine Nijni-Novgorod’da toplandı. Bu, bir yıl içindeki üçüncü toplantıydı. İlk Rus meclisi kısa bir süre önce dağılmıştı. Yeni seçimlerin yapılması ve Duma’nın tekrar açılması bekleniyordu.

Rusya Müslümanları İttifakı’nın üçüncü kongresi başlıca iki eğilimin tartışma sahnesi oldu. Bu eğilimlerden ilki, İttifak’ın siyasî bir partiye dönüştürülmesiydi ve en hararetli savunucusu Yusuf Akçura’ydı. İkinci eğilim, mücadelenin kültür, eğitim ve din alanlarıyla sınırlı tutulmasıydı. Bu eğilimi, Tercüman’ın başyazarı İsmail Gaspıralı temsil ediyordu. Tan Yıldızı gazetesinin çevresinde toplandıkları için Tancılar adıyla anılan ve başını Ayas İshakî’nin çektiği sosyalizm taraftarları da Gaspıralı’yı destekliyorlardı. Tartışmalar sonunda İttifak’ın siyasî bir parti hâline getirilmesi, delegelerin oylarıyla kararlaştırıldı.

Üçüncü kongrenin en önemli kararı, farklı lehçeler konuşan Türk topluluklarında, orta öğretimde, medreselerde ve hattâ ilkokullarda ortak dil olarak Türkiye Türkçesinin kullanılması oldu. Böylece, bütün Türk topluluklarının birbirleriyle anlaşmaları kolaylaşacak, aynı zamanda hepsinin Osmanlı Devleti ile olan ilişkisi daha güçlenecekti.

Şubat 1907’de yapılan ikinci genel seçimlerde, Rusya Müslümanları 39 milletvekilliği kazanarak sandalye sayısını artırdılar. Ancak, etkili bir faaliyet göstermelerine fırsat verilmedi. Çar, Duma’yı dört ay sonra, Haziran 1907’de feshetti. Meşrutî yoldaki hızlı açılımlar kadar, Türk milletvekili sayısının da artmış olması Kremlin’i ürkütmüştü. Seçim sisteminde, Türklerin aleyhine köklü değişikliklere gidildi. Üçüncü defa yapılan seçimlerde Türkler ancak yedi milletvekilliği kazanabildiler. İttifak dağılmaya başladı. Sansür şiddetlendirildi ve Türklerin birkaç yıl önce başlayıp milliyetçi çizgide gelişen basın-yayın hayatı söndürüldü. Rus emperyalizmi, ülkedeki Türk milliyetçiliği kıvılcımını boğmayı başardı.

Türklerin Rusya’daki siyasî çıkış denemesi başarısızlığa uğramıştı. İsmail Gaspıralı’nın, önce kültür ve eğitim alanına ciddî olarak yönelinmesi tarzındaki görüşünün ne kadar isabetli ve günün şartlarına uygun olduğu böylece ortaya çıktı. Bu çalkantılı dönemden kalan en canlı hâtıra, üçüncü kongrede alınan, ortak Türkçenin eğitimde kullanılması kararıdır. Gerçi bunun uygulanmasına imkân bulunamamıştır. Ama, bu karar bile başlı başına bir inkılâp sayılmalıdır. Hatırlanmalı ki, aradan hemen hemen yüz yıl geçmesine ve Türk topluluklarının Rus-Sovyet boyunduruğundan kurtulmuş olmalarına rağmen, on yıldan beri bu istikamette bir karar alınabilmiş değildir. Yapılan ortak toplantılarda bu konu hep ileri sürülmüş, ama uygulama şansı bulamamıştır. Türkiye ve Kıbrıs dışındaki Türk devletlerinde millî şuur gereğince güçlenmediği ve aydınlar tarafından benimsenmediği sürece de uygulama imkânı bulunacağa benzememektedir. Bu bakımdan, Üçüncü İttifak Kongresi kararını ileri ve hâlâ aşılamamış bir adım olarak değerlendirmemiz gerekiyor.
 

Orkun'dan Seçmeler