TÜRKİYE – ABD ilişkileri, 1800’lü yıllara dayanır… O dönemde, Akdeniz’de ticaret yapabilmek için, Cezayir Beylerbeyliği’ne vergi ödemek durumunda olan ABD, 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu ile çarpışan ülkelerin yanında yer aldığından TÜRKİYE ile de hasım olmuştur…
İkinci Dünya Savaşı’na kadar olan süreçte; dış politikada, Atatürk’ün dahiyane girişimleri sonucu, eski düşmanlar dost olmuş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, milletler camiası içerisinde saygı duyulan bir konuma gelmişse de, onun vefatını takibeden yıllarda uygulanan renksiz ve kişiliksiz politikalar sonucu, Türkiye, ne Misak-ı Millî hudutlarına sahip çıkabilmiş ve ne de, BAĞIMSIZ BİR DIŞ POLİTİKA takip edebilmiştir…
İkinci Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda, dünyada iki süper güç belirmiş ve Türkiye, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (Doğu Bloku) yerine, ABD’nin safında yer alarak NATO’ya üye olmuştur.
Kore Savaşı’nda ve ortaya çıkan bütün uluslararası ihtilâflarda Türkiye’nin, ABD’nin en sadık müttefiki olarak onun yanında yer aldığını görüyoruz… Türkiye, ABD’ye karşı “STRATEJİK BİR ORTAK”tan beklenen bütün vecibelerini, ülkesini ve halkını sıkıntıya sokma pahasına daima yerine getirmiş olmasına rağmen, ABD’den bu yaklaşımı görememiş ve hep, “Çifte standartla” karşılaşmıştır.
• Kıbrıs krizinde adada yaşayan Türklere karşı Yunanistan tarafından organize edilen SOYKIRIM girişimini engellemek için uluslararası anlaşmalara dayanarak Adaya müdahale eden Türkiye, 74-78 ambargosu ile karşılaşmıştır. Bu ambargo için ABD’nin öne sürdüğü gerekçe çok komiktir. “Türkiye Kıbrıs Harekâtında ABD’nin kendisine vermiş olduğu silâhları kullanmıştır!!!” Yunanistan ve Kıbrıs Rumları hangi silâhları kullandı acaba? Bu anlayış, çifte standart değil de nedir?
• Rogers Plânı kapsamında, Türkiye’nin Ege denizindeki haklarının korunacağı taahhüdü ile Yunanistan’ın NATO’nun askerî kanadına dönüş operasyonu gerçekleştirilmiş, ancak Türkiye’ye verilen sözlerin hiçbirisi tutulmamıştır. Kenan Evren, Gnl. Rogers’ın sözlerine kanarak, Yunanistan’ın NATO’nun askerî kanadına geriye dönüşü için Türkiye’nin koymuş olduğu REZERV’i kaldırmıştır… Bunun sonucunda. Yunanistan tekrar NATO’nun bütün kararlarına iştirak eder ve bütün imkânlarından istifade eder duruma gelmiştir…
• 1. Körfez krizinde Türkiye, ABD’nin bütün taleplerini yerine getirmesine rağmen, ABD taahhütlerini yerine getirmemiştir…
• ABD tarafından, Türkiye ile Yunanistan’a uygulanmakta olan 7/10 oranındaki silâh kısıtlaması hâlen devam ettirilmektedir. 70 milyonluk Türkiye’ye 10 âdet SİLÂH satılmasına şartlı olarak müsaade eden ABD kongresi, bu satışa karşılık 10 milyonluk Yunanistan’a da aynı silâhtan 7 âdet SİLÂH verilmesini öngörmektedir…
• ABD tarafından Türk ürünlerine KOTAlar uygulanmaktadır.
• ABD, yıllardır Çekiç Güç kisvesi altında, Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurulmasına önayak olan aktivitelerde bulunulmasına doğrudan veya dolaylı olarak yardımcı olmuştur. Irak’ı işgal eden ABD, bugüne kadar, Kuzey Irak’ta yerleşik 6000 civarındaki PKK/KADEK militanına karşı hiç bir aktivitede bulunmamış, aksine, Osman ÖCALAN’ın ifadesi ile, teröristlerle yakın işbirliğine gitmeyi tercih etmiştir…
İçine düştüğü bataklıktan kurtulmak için, Türkiye, Pakistan ve Bengladeş gibi Müslüman ülkelerden asker talep eden ABD’nin, gerçekten STRATEJİK MÜTTEFİK olduğunu kanıtlaması için:
• LOZAN ANTLAŞMASI’nı KONGRESİ’sine onaylatması (Böylece ERMENİ TASARISI vs. gibi Türkiye aleyhindeki bütün çalışmalar KADÜK olacaktır.),
• KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’ni tanıması,
• I. ve II. IRAK OPERASYONU nedeni ile oluşan kayıplarımızı telâfi etmesi,
• Komünizmin, ABD’nin. Orta Doğu ve Akdeniz bölgesindeki menfaatlerini tehdidinin önlenmesi amacıyla, Türkiye’ye 1972 yılından itibaren verilmeye başlanan Askerî Yardım (FMS-Foreign Military Sales) kredilerinin silinmesi gerekmektedir. Yardım adı altında verilen bu kredilerin büyük bölümü, ABD’deki silâh endüstrisinin devamlılığının sağlanması ve işsiz Amerikalılara iş bulunması amacıyla kullanılmıştır. Türk Silâhlı Kuvvetlerinin envanteri; II. Dünya Savaşı’ndan kalan, güncelliğini kaybetmiş silâh, araç ve gereçleri ile doldurulmuştur.
ABD’nin Irak’a Türk askeri istemesinin ve bu askeri Kuzey Irak yerine, özellikle Arap yoğun bölgelere yerleştirme çabası içerisinde olmasının sebebi nedir acaba?!!
22 milyon Arabın, devletine ihanet etmiş 2 milyon civarındaki Kürtlerden intikam almasından mı korkulmaktadır? Türk askeri Kürtlere karşı yapılacak operasyonları önleyici bir kalkan olarak mı kullanılacaktır?
Türkiye için, Irak’taki Arap veya Türkmen toplumundan bir tehdit söz konusu değildir… Barzanî ve Talabanî yönetimindeki Kürtler ise her an ihanet içerisindedirler. Ayrıca, Kuzey Irak’ta yuvalanmış PKK/KADEK terör timleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti için tehdit unsuru olmaya devam etmektedirler… Birleşmiş Milletler kararı gereği Kuzey Irak’ta bulunan Türk birliklerinden Süleymaniye’deki Türk timine karşı, ABD tarafından gerçekleştirilen saldırgan ve aşağılayıcı uygulamayı da unutmamak gerekir!!! Bütün bu gerçeklerin ışığında: ABD ile yapılacak anlaşma, mutlaka ABD kongresinin onayından geçirilmeli ve bir takvime bağlanmalıdır. Verilen sözlerin hiçbir değeri yoktur…
Takvim, Türkiye’nin istekleri “ön alacak” şekilde hazırlanmalı ve uygulamada bu durum titizlikle takip edilmelidir…
ABD devlet anlayışında, MOU-Memorandum Of Understanding veya MOA-Memorandum Of Agreement’ların, KONGRE ONAY’ı yoksa, ÖNEMİ de yoktur…
Türkiye, askerî plânlamasını; Kuzey IRAK’ı “kesin” kontrol altında tutacak şekilde yapmalıdır…
Aksi takdirde, bütün hazırlıklarını Arz-ı Mevud’u oluşturmaya endeksleyen ve ABD yönetimine hâkim durumda bulunan Ortodoks-Yahudi Diasporasının bugünkü temsilcileri. STRATEJİK ORTAKLIK dahil, bütün anlaşmaları ve taahhütleri göz ardı ederek, Orta Doğu’yu yıllarca ateşe vermekten çekinmeyeceklerdir…