(Son günlerde bana bir griptir musallat oldu, onun için bu seferki yazım daha öncekilerden kısa olacak. Hoşgörüle.)
Bazı yazar ve konuşmacıların tüfeğinden fışkıran saçmalar ve seçmeleri arz ediyorum:
• Taha Akyol Milliyetteki yazısında “Türkçülük” deyimini doğru bulmuyor, “Türkiyeli Milliyetçi”yi daha münasip görüyor. Bir nevi alerji.
• Orkun Vakfı’nın 6 Mayıs 2006 günü ü İstanbul’da düzenlediği bir toplantıda konuşan Doç. Dr. Taner Tatar “Türkçüler, ‘ülkücü’ sıfatının bir siyasî partiye mensubiyet gibi anlaşılmasını istemiyorlarsa, “Türkçü Ülkülü”nün uygun gelebileceğini belirtti. Saçma değil, seçme bir söz. Ben de kullanıyorum. Daha Lise (Gazi Lisesi) son sıfındayken (yani 17 yaşındayken) okul dergisi Filiz’de yazdığım “Hayatın Mânâsı” başlıklı makalemi, “hayatın mânâsı ülkülü olmaktır” diye bitirmiştim.
• Akşam gazetesinde Şakir Süter, Devlet Bahçeli’nin bir sözünü naklediyor!
Ya Türkler?!
Devlet Bahçeli “Kürtçe konuşan
kardeşlerimizi de kucaklıyoruz” demiş.
Kalabalık var..
Arnavutlar, Lazlar, Çerkez,
Boşnak ve Türkmenler kuyrukta!
(9 Mayıs 2006)
Şaşırdım. Türkmenler Türk değil mi? Ben mi yanlış anlıyorum? Hani Yörükleri bile Türk olmayan etnik azınlık gibi gösterme anlamı mı? Ne Şakir Şüter, ne Bahçeli bunu demek istememiştir, eminim.
• Emre Kongar bir TV programında “Hristiyan Engizisyon zulmünü kınıyoruz. Ya Osmanlılar? Onlar da yapmadı mı?” dedi. El-insaf! Her yerde kan dökülmüştür ama, Engizisyon vahşeti Osmanlı’yla kıyaslanabilir mi? Saçma işte!