Daha önce dört güzide Kerkük şahsiyetini “ORKUN” dergisi okuyucularına sunmuştum. Bu sayıda 5. önemli bir Türkmen’i tanıtarak Türkçü Dergimizin arşivinde kalmasına çalışacağım.
Şakir Sabir Zabit, bu büyük insan unutulmuş, Türkmenelinde yaşayan Türkmenlerin çoğu birçok büyükleri gibi, hele hele gençler onu unutmuş, bilmez olmuş.
1913 yılında Kerkük’te dünyaya gelen araştırmacı yazar ve özellikle Irak Türklerinin tarihini, sosyal yaşantılarını araştırıp yazan tarihçi, ilk ve orta okulu Kerkük’te, liseyi Bağdat’ta tamamlar, Harp Okuluna girer 1938 yılında Teğmen olarak mezun olur. Orduda Irak’ın değişik yerlerinde hizmet eder ve 1958 yılında General Kasım devriminden sonra Türk olan subaylarla beraber albay rütbesinde iken emekliye sevk edilir.
Merhum Şakir Sabir Zabit’i yakından tanıma fırsatı bulmuştum “Hıdır Lütfü – Orkun S:44” yazımızda tarihçinin de Cuma sohbetlerine katıldığı olurdu, dikkatimi çeker, az konuşur, not tutar daha çok konuşulanları dinlerdi.
Hasa Çayının Çay Mahallesi tarafındaki kıyısında yaz kahvehaneleri (çayhane) vardı, bir çok zaman akşamları oraya gelirdi, konuştukları Türk tarihi, Türklükle ilgili bilgiler, gelenekler ve millî kimliğe sahip olmak için birleşmeyi, beraber olmayı tavsiye eder, Türk büyüklerini anlatırdı, okumayı tavsiye ederdi, gençler kendisini ilgi ile dinlerlerdi, ben de merhumu çok dinlemiştim.
Kerkük’te iki Şakir Sabir vardı, İkisi de araştırmacı yazar, birisi ziraat mühendisi, mühendis soyadını kullanır, Arapçada zabit subay demektir, o da “Zabit” soy adını almıştır.
“Kısa Irak Türkmen Tarihi” kitabı 1960 yılında Arapça olarak yayınlanır, bu kitap Irak Türklerinin (Türkmenlerin) tarihi hakkında ilk detaylı eserdir. Kitabın ön sözünü, aslen Türk olan Irak’ın tanınmış düşünür ve tarihçilerinden, belki de en tanınmışlarından biri olan “Mustafa Cevat” ın yazmış olmasıdır. Önsözde, o da Irak Türkmenleri hakkında geniş bilgi vermiş ve tarihçimizi şu cümlelerle okuyuculara tanıtmıştır: “Sabırlı bir araştırmadan sonra bu tarihî eseri yazan Şakir Sabir Zabit dikkatli ve uzun bir çalışmanın ürünü olan bu tarihî eserde araştırmacı yazar, İslam’a hizmet etmiş bir millete mensup anlayışı içersinde yazdığı kitabında, ilim, edebiyat, fıkıh, felsefe, harpleri, akınları ve siyasî konuları ecdadından kendisine geçen mirastan kaynaklanan bir bilgelik ile yazmıştır.
Yazar bu eserinde kaynaklara ve belgelere dayanarak gerçek bilgileri tarafsız olarak vermiş.
Türklerin (Türkmenlerin) tarihten sonra, yani Sümerlerden beri bu topraklarda bulunduklarını, medeniyetler kurduklarını belgelere dayanara ak yazdıktan sonra, kronolojik olarak kurulan Türk devletleri hakkında bilgiler vermektedir ve en sonda da: “Ben bu milletin (Türk Milletinin) bir ferdi olarak bu ülkenin insanlarına, Türkmenlerin, iyi ve kötü günlerinde her zaman kardeşlerinin yanında olduğunun gerçeklerini, tarihlerini yazdım.”
“Kerkük’te İçtimaî Hayat” kitabı, 15.06.1962 yılında Türkçe olarak eski harflerle basılmış. Bu kıymetli eserde, Türkmenlerin sosyal hayatlarını, inançlarını, komşuluk ilişkilerini, ailelerini, bayram şenliklerini, bayramlaşmaları, düğün ve matemleri, cenaze törenlerini, çocuk oyunlarını, töre ve gelenekleri. mahalleleri, ecdattan kalma Türk eserlerini, divanhaneleri, su taklarını, kehrizleri, vakıfları ve bunlara ait hayır kurumlarını ve mallarını, çarşıyı, pazarı, küzecileri, nalbantları, demircileri, kazancıları ve Türk Kerkük’ü anlatmış, tarihe mal etmiş Şakir Sabir Zabit.
Bu eseri tetkik edenler, Kerkük’ün, Tuz’un, Taze’nin, Telafer’in, Erbil’in ve bütün Türkmenelinin nasıl oldu da kimliği değişti, değiştirildi, bugün Türklüğümüz misali tartışma konusu oldu anlayacaklardır.
Örnek olmak üzere kitaptan bir bölüm alarak okuyucularımızın, Türkmenlerde düğün töreni hakkında bilgi edinmelerini, bir çok Türk yörelerindeki törenlerle kıyaslamalarını istedim:
Evlenme tören ve âdetleri:
Âdet 18-25 yaşlarında gençler evlendirilirdi. Aranan kızın namuslu bir evden olması birinci, güzellik ikinci sayılırdı. Gencin, refikasını (eşi olacak) görmesi zor idi. Anne, hemşire ve diğer kadınlar ev ev gezerler, su içmek bahanesi ile kızları görürlerdi. Bir de güzellik işlerini gören ve dolayısıyla (ev girip ev çıkan) bu çeşit kadınlar kızlı evleri anlatır, belki de birlikte evler gezerler namuslu, marifetli, güzel bir kız görürlerse onu denerlerdi. Ağzının kokusu gelmesin, dikiş bilir, ekmek yapar, evi idare edebilir, cisminde bir ayıp olup olmadığını anlamak için kızı hamamda görürler, beğenildiyse, “kaşla göz kalmadı söz”, istenilmesinde telâş edilmemesi için de “ağızla burun, kapıda durun”, denirdi. Beğenilmemiş ise “kaşla dudak yerivin gidek=yürüyün gidelim”, atasözlerini kullanırlardı. Bir kızın güzelliğine “Aya diyer sen bat, men çığıram= Ay diyor sen bat, kayıp ol, ben çıkıyorum” derlerdi. Merhum Molla Sabir Efendi kızın güzellikleri için bunları yazmış:” mine boylu, fındık burunlu, ela gözlü, çatma kaşlı, kaytan dudak, pembe yanak, ince belli, inci diş, çelebi ayak, kalem parmak, şüşe (şişe) gerdanlı, ay suretli, sırma saçlı, kement hörüklü, sona (ördek) yerişli (yürüyüş), ceyran (ceylan) bakışlı.
Kız isteme, önce görüşülmeye, sonra istemeye gidilir, kız evi ağır basmaz ise “biz bir hokka et satırıg=satıyoruz” derler ve verecekleri -yol’a=başlık-paraya razı olurlar veya pazarlık edilirdi, iki taraf anlaşınca, bir parça altın nişan verilir, arkasından söz verilen para-yol- verilirdi, kız babası yol parasına el vurmaz (sürmez) belki de üzerine bırakır ve kız için altın ve ağırlık alınırdı, kebin (nikah) akdi ise, kız evinde, şerbete dostlar davet edilir, molla veya kadı önünde kebin kesilir (nikah kıyılır) di. İnançlarımızdan biri: “özel bir dua okunur, veya düğüm bağlanırsa, o düğüm açılmazsa “Küreken=Damat” evlenebilmez (evlenemez) imiş. “Kebini kesilen kızın saç tellerinin evleninceye kadar yerlere atılması uğursuzluk getirirmiş”. Çahaz (Çeyiz) aparmak (götürmek) ise, kürekenin (damat) verdiği davette hazır bulunan dost ve akrabalar gece küreken evinden gelin evine giderler, hazırladıkları çeyizi kız evine ışıklar altında taşırlar. Damat ve arkadaşları için de elbiseler dikilirdi.
Kına gecesi: Evlenmeden üç gün önce bir leğen kına, oğlan evinde hazırlanır, kadınlar kınayı alıp kız evine giderler. Gelin sandalyede oturtulur, bir kadın onun eline ve ayaklarına kına bırakır. Gelinin ayakları bir teşt (leğen) su içine bırakılır ve kına içine bırakılan bir parça altın ile bir az da kına gelinin sol avucuna verilir. Bu parayı kimseye vermez, çünkü hangi kadına verirse onun ocağı kör olurmuş (yani çocuğu olmaz=Ocak kör) buna inanılırdı.
Kınalayan kadının (kına koyan), evli olması, ilk çocuğunun erkek olması, boşanmamış, günü ağ yani dar günü olmamış olması gerekirdi.
Hamam günü: Kına gününün ikinci günü hamama gidilir, eve dönülür, akşam eğlence ve ertesi gün de kız oğlan evine götürülürdü.
Düğün eğlenceleri: Avlu kırağlarında (etrafında) taht, iskemle ve döşekler bırakılırdı, ortada “Meyter (davul)–Zurna” çalınır, halay tepinirdi, özel düğünlerde kadın ve erkek girişirdi (beraber halay ederlerdi), maniler ve hoyrat gökleri zilerdi (inletirdi), geceleri Türkmenlerin icat ettikleri “Kılınç (kılıç) Kalkan”, “Pambuğa (pamuk) giren” ve “Atlı karınca” oyunları ile eğlenirlerdi.
Düğün: Pazartesi veya Perşembe günleri yapılırdı, öğle yemeğini oğlan evinde yerler, ikindi vakti kız evine giderler ve gelin bir at üzerinde, önünde Kur’an ve güzgü (ayna), oğlan, damda arkadaşları ile bekler, gelinin başına para ve şeker döker.
Gerdek: Gelinle birlikte gelen “Yenge” Küreken’in (Damat) perde arkasına girmesini bekler ve küreken iki rekat namazı kılar, perdeyi kaldırıp içeriye girer, yenge gelinin elini tutar kürekene verir “al emanetini” der ve odadan dışarı çıkar. Küreken bir müddet sonra dışarı çıkar pederinin elini ve arkadaşlarını öper ve birkaç silah çakılır. Geç çıkarsa avluda bekleyen arkadaşları tez çıkması için seslenirlerdi ve o gece evlenmez ise “bağlanıp” derler, nikahta okunan dua veya bağlanan düğümün açılması için dua ederlerdi. Kızın iffet nişanesini yenge kız evine götürür, hediyeler alırdı. Üç gün kız evinden sini (tepsi) ile oğlan evine yemekler taşınır, ertesi sabah oğlanın anne ve babası kıza “Sabahlık” diye hediyeler verirlerdi….
Türkmenlerde bu âdetler belki bugün azalmış olabilir, bu ve buna benzer Türk dünyasının bir çok yerinde var olan bu gelenekler ve töreler bir çok Türkmen köy ve kasabasında devam etmektedir.
Ş.S. Zabit Bir yıl devam eden “Halk kültürü” adıyla yayınladığı dergi ile yayıncılığa ilk adımını atmış olur.
1964 Yılında ikinci defa “Irak” isminde haftalık bir gazete yayınlar, 62 sayıdan sonra yayına son verir, artık değişik gazete ve dergilerde gâh Arapça, gâh Türkçe olarak millî şuuru işleyen, telkin eden yazılar yazar.
Büyük bir kütüphaneye sahipti, çok geniş bir arşivi vardı, Kerkük’ün en büyük özel kütüphanelerinden olan tanınmış Kerküklü Büyük Hafız Molla Sabir, kütüphanesini Zabit’e vermişti. Şimdi ne oldu, o paha biçilmez bilgi kaynaklarını vefatından iki yıl önce Bağdat’ta, 1988 yılında evinin bir bölümünü kendi adını vererek özel kütüphaneye çevirmişti. Kütüphane o dönemde Irak Kültür Başkanlığı ve Arap tarihçileri tarafından açılmıştı. Bağdat yanıyor, yağmalanıyor, el yazmaları, Türk ve Türkmenlerin bilgi kaynağı olan kütüphaneyi merhumun 1990 yılında, vefatından sonra dua ederim ki varisleri koruyabilmiş olsunlar.
YAYINLANMIŞ ESERLERİ
1- Irak – Türkiye dostluğu Tarihi – Bağdat. 1955. Arapça
2- Irak Türklerinin özet Tarihi, Bağdat. 1960. Arapça
3- Irak Türkmenleri ağzından Atasözleri, 1961. Türkçe. Eski yazı
4- Kerkük’te İçtimaî Hayat, 1962, Türkçe
5- Bayat Aşireti, 1965, Türkçe
6- Bizdeki Ahlak ve Ahlak kavramı, 1966, Türkçe
7- Zabit’in Gözyaşları, 1968, Türkçe
8- Zabit’ın Güzgüsü (aynası), 1968, Türkçe
9- Zabit’ın Mektebi, 1968, Türkçe
10- İran-Irak Savaşlarının Tarihi, 1984, Arapça ve 22 kadar basılmamış kitaplarından bazıları:
1- Kerkük’ün Meşhurları, Türkçe
2- Irak Türkmenlerinde Meşhurlar, Türkçe.
3- Irak’ta Mufassal Türk Tarihi, üç cilt, Türkçe.
4- Abbasî Ordusunda Meşhur Türk kumandanları, Türkçe
5- Osmanlı Devleti’nin Irak İdaresindeki son gafleti, Türkçe
Not: Irak’ta seçimlerden sonra, Türkmenlerin durumunu, Türkiye’deki siyasî gelişmeleri önümüzdeki sayıda yazmaya çalışacağım.