Türkiye tarihinin (Türkiye Selçukluları Devri) çoğu zaman popülizmden uzak oluşu,Türk tarihinin bu önemli dönemiyle ilgili çalışanların azlığı ve hatta ömürlerini Türk tarihinin bu dönemine vakfetmiş tarihçilerimizin yerinin tam olarak doldurulamamasının haklı bir açıklaması olmadığını belirttikten ve onları rahmetle andıktan sonra yazımıza başlamayı uygun bulduk. Türk tarihi birbirinden ayrılmaz zincir halkalarına benzer. Zamanın akışıyla beraber, yaşanan ara dönemler istisna, farklı mekân ve zamanlarda aynı milletin mensupları kurmuş oldukları siyasî, kültürel, ekonomik ve dinî mekanizmalarla yaşadıkları zamana ve coğrafyaya kalıcı izler bırakmışlardır. Bu halkanın başlangıcı ne olursa olsun incelenecek konu dikkatli incelenmeli, incelenecek konunun kaynakları eleştiri süzgecinden geçirilmeli ve bu şekilde bir hükme varılmalıdır. İncelenecek konu Türk tarihi olunca da, bir Türk tarihçisi için daha hassas bir bakış açısı gerekecektir. Türk tarihini aydınlatmamız için bize kadar ulaşan kaynak eserlerin farklı milletlerin mensupları tarafından yazılmış olması, yapılan mücadelelerin çeşitliliği, tarihi yazanların bugün de yaşanabildiği gibi tarafgirlikten kurtulamaması bizi bile yanılgıya düşürecektir.Özellikle de Türk tarihinin bazı dönemleri için başvurulacak eser sayısının bir yada iki olması durumu daha da zor bir duruma düşürecektir. İncelediğimiz konu da yukarıda bahsettiğimiz açıklamaya uygun bir örnektir. “Türkiye Selçuklu Devletinin III.Hükümdarı Şahinşah Dönemi Ve Şahinşah’ın Şahsiyeti” adlı çalışmamız maalesef ki, dönemin yazarına (Anna Komnena, Aleksiad), bu döneme ilgi duyan, eser bırakmış ve yeni eserler yazan az sayıda tarihçinin çalışmalarına bağlı kalınarak yazılabilmektedir. Bizim nâçiz çalışmamız ise Türkiye Selçuklu Devleti’nin III.hükümdarı Şahinşah’ın kısa süren mücadele dönemine yeni bir bakış getirmek ve belki de bu hükümdarın ismi ile dönemini anlatmaktır. Çalışmamızdaki amacımız özellikle Anna’nın babasını bir kahraman gibi yükseltmek için yazdığı Alexıad adlı eserindeki hataları düzelterek objektif bir çalışmaya ulaşmaktır. Bizim çalışmamız ise sadece bir monografik inceleme havasında olmuştur. Umut ederiz ki bu konuyu hiç bilmeyenler için yararlı bir çalışma olur.
GİRİŞ
Malazgirt Meydan Muharebesinin kazanılmasıyla, Türklere, Türkiye’nin (Türklerin Ülkesi) kapısının açılmasıyla Türkler artık çekirge sürüleri gibi görevlendirildikleri bölgeleri ele geçirmeye başladılar. Bu görevlendirmenin içinde Kutalmışoğulları da bulunuyordu. Kutalmış’ın dört oğlu vardı: Mansur, Süleymanşah, Alp İleg ve Devlet. Alp İleg ve Devlet daha Türkiye’ye gelmeden Atsız tarafından bertaraf edilmiş, bu olaya ses çıkaramayan diğer kardeşler daha güvenli ve Büyük Selçuklu Devleti’ne uzak bir bölgeye yerleşmek için Türkiye’nin iç kısımlarına doğru hareket etmişti. 1073’te Konya, 1075’de İznik alınarak merkez oluşturulmuş, 1078 yılına gelindiğinde ise artık Kutalmışoğlu Süleymanşah, Türkiye Selçuklu Devleti’nin sorunlarının çoğunu halletmiş olarak devletini kurmuştu.
Süleymanşah, Türkiye içerisinde tam olarak yerleşmeden, Büyük Selçuklu Devleti’yle mücadeleye girişmiş ve bu mücadele sonunda hayatını kaybetmişti. Kendisinden sonra üç yıl boyunca Türkiye Selçuklu Devleti, Ebul Kasım sayesinde, yıkılmaktan kurtulmuştu. Bir müddet sonra da Süleymanşah’ın oğlu Kılıç Arslan kaçarak Türkiye’ye gelmiş ve Türkiye Selçuklu tahtına çıkmıştı (1092). Tahta çıkmadan önce yaşamış olduğu tutsaklık hayatı onun kişiliğinde silinmez izler bırakmıştı. Kılıç Arslan bu şartlar altında ilk siyasî hatasını yaparak Bizans’ın oyununa gelmiş ve kayınbabası Çağa Bey’i öldürmüştü. Döneminin en önemli hâdiselerinden biri olan ilk Haçlı Seferleri karşısında Türk askerî taktiğini başarıyla uygulaması, inancı, kararlılığı ve de cesareti sayesinde Haçlılara büyük kayıplar verdirmiş, ancak Haçlıların Güney Uç Dağlarını aştıkları sırada onları takip etmeyip geri dönmesi bu başarıları tam olarak sonuçlandırmamıştı.
I. ŞAHİNŞAH İKTİDARI
ÖNCESİ GELİŞMELER
I.Kılıç Arslan’ın Son Dönemleri (1106-1107)
İlk Haçlı Seferinin ardından I.Kılıç Arslan batıya dönük politikasından (babası Süleymanşah’ın yaptığı gibi) vazgeçerek tabiî bunu yaparken de Bizans imparatoruyla bir anlaşma yapmayı da lüzumlu gördü ki (Bizans İmparatoru da batıdaki işleriyle uğraşmak için bu anlaşmayı uygun buldu) doğuya yöneldi. I. Kılıç Arslan, sahil bölgelerinin elden çıkmış olması, kaybedilmiş gibi gözüken itibarı doğuda yapılacak faaliyetlerle düzeltmek isteğ i ve de en önemlisi tahta çıkmadan önce geçirdiği tutsaklık hayatı; hatta, Arslan Yabgu zamanından başlayan hanedan üyeleri arasındaki hâkimiyet mücadelesi ve Büyük Sultanlığı kuran diğer hanedan mensuplarının bu aileye karşı aldığı tavırlar da etkili olmuştur*.
I.Kılıç Arslan’ın doğuya yönelmesinde haleflerinin ve kendi başına gelen olayların önemi göz ardı edilemez. I. Kılıç Arslan Türkiye* içerisindeki genişleme hareketinde başarıyı sağladıktan sonra, Türkiye dışına (yani Büyük Sultanlığa karşı) harekete geçti.Büyük Selçuklu Sultanı Mehmed Tapar, Musul’un idaresini Çökermiş’ten (Çökürmüş) alıp, komutanlarından Çavlı’ya vermişti.Fakat Çökermiş şehri Çavlı’ya teslim etmek istemedi. Bu yüzden çıkan çarpışmada Çavlı, Çökermiş’i bertaraf ettiyse de şehre sahip olamadı. Zira, Çökermiş’e bağlılıklarını göstererek, onun küçük yaştaki oğlu Zengi’nin etrafında toplanan şehrin ileri gelenleri, Musul’u Çavlı’ya vermemek için bu meliği savunmaya karar verdiler. Diğer taraftan da Türkiye’nin en güçlü hükümdarına başvurdular. (1107)1. Bu nazik durumdan yararlanmak ve bu önemli fırsatı kaçırmak istemeyen I. Kılıç Arslan harekete geçti. Fakat ordusunun bir kısmını daha önce yardım için Bizans’a göndermesi2 ve güç dengesini iyi hesaplayamaması yüzünden büyük sultanlığın buradaki komutanları ile girdiği mücadeleyi kaybetti (Haziran 1107).
I.Kılıç Arslan’ın Ölümünden Sonraki Durum (1107-1110)
I.Haçlı Seferi sonucunda sahilleri kaybetmiş olan Türkiye Selçuklu Devleti I.Kılıç Arslan’ın ölmesiyle bu kez de siyasî otorite boşluğuyla baş başa kalmıştı. Kılıç Arslan’dan sonra Türkiye Selçuklu Devleti kendi içine kapanmış, Türkiye sınırları ötesinde maceralar peşinde koşmak yerine, Türkiye’deki Türk birliğini temin yolunda faaliyet göstermiştir. Böylece “ütopist” siyaset terk edilerek “realist” siyasete dönülmüştür. Şu hâlde XII.asır başından itibaren Türkiye Selçukluları Devleti’nin dış siyasetinde büyük değişiklik olmuştur3.
Konya tahtı sahipsiz kaldı (daha önce de Süleymanşah Büyük Sultanlığa karşı giriştiği mücadeleyi kaybetmiş, ancak bu mücadeleye girişmeden önce yerine Ebul Kasım’ı bırakmıştı) yani I.Kılıç Arslan Büyük sultanlığın komutanlarına karşı bir birlik göndermemiş, bizzat olayı kendisi sevk ve idare etmiştir. Bizans, bu otorite boşluğundan yararlanıp artık müdafaadan taarruza geçerek bütün sahilleri geri aldı.Türkler her taraftan Türkiye’nin (Anadolu’nun) iç bölgelerine doğru göçmeye başladılar. Ulubat gölü civarında toplanıp Anadolu yaylasına dönmekte olan kalabalık bir Türkmen kitlesi4 Bizans ordusunun saldırısına uğradı.
Bizans’ın amacı Türkmen kütlelerini buradan söküp atmaktı. Bizans ordusu, Türkmenleri bulundukları yerlerden atma yerine onları imha etme yoluna gitti. Öyle ki, bu hususta çok zalimce hareket edildi; hiç kimseye merhamet gösterilmedi; beşikteki çocuklar bile kaynar kazanlara atıldı; savunmasız halk bütünüyle katliama tabi tutuldu. Geride tüyler ürpertici görüntüler kaldı. Bu katliamdan kurtulabilenler ise; yas alameti olarak, siyah elbiseler giyip, feryat figan içinde Türkiye’nin iç bölgelerini dolaştılar; Bizans’a karşı soydaşlarından yardım istediler5. I.Kılıç Arslan Türk komutanlarına karşı mücadeleye girmeden önce oğlu Şahinşah’ı melik unvanıyla Musul’un idaresine getirdi. Ancak I.Kılıç Arslan’ın mücadeleyi kaybetmesi üzerine Şahinşah da Çavlı tarafından tutuklanarak Büyük Selçuklu Devletinin merkezine, İsfahan’a götürüldü6.
I.Kılıç Arslan, 1092-1107 yılları arasında 15 yıl, Haçlılara ve Bizans’a karşı büyük bir vatan savunması yapmış, sonra doğudaki Türk beylerini hâkimiyetine alarak, devletin sınırlarını genişletmişti. Lakin vermiş olduğu (geçmişin izlerini taşıyan) bu kararla Devletin dağılma noktasına gelmesine neden olmuştur.
Kendisinden sonra geriye:Mesud, Şahinşah (Melik Şah), Tuğrul Arslan ve Arab adlarında çocuk sayılacak yaşta olan çocukları kalmıştı7. Şahinşah, Çavlı tarafından tutuklanarak Büyük Selçuklu Devleti’nin merkezine, İsfahan’a götürülmüştü. Mesud ve Arab’ın ise nerede oldukları belli değildi. Ancak I.Kılıç Arslan’ın en küçük oğlu Tuğrul Arslan annesi ve komutan Bozmış tarafından Musul’dan Malatya’ya kaçırılarak, burada “sultan” ilân edildi. Tuğrul Arslan’ın annesi gücünü elde tutabilmek için, birkaç yıl içinde peş peşe iki Türk başbuğuyla (beyiyle) evlenmiş ve onları oğluna atabek yapmıştı. Bunlar sırayla İl-Arslan, Artuklu Beyi Belek8’ti.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, Bizans, sahil bölgelerinde katliamlara başlamıştı. Katliamdan kaçanlar, güçlü Türkmen beylerinden yardım istiyorlardı. Bunun üzerine Kayseri Emiri Hasan Bey, 24 bin kişilik ordusuyla9 Alaşehir’de karargâh kurmuş olan Philokales’in üzerine yürüdü. Fakat Hasan Bey kendisiyle karşılaşmak istemeyen bu Bizans kuvvetiyle boşuna zaman harcamayarak, ordusunu üç kısma ayırdı. Birinci kısmı Menderes havzasına (Kelbionos ovası), ikinci kısmı Kırkağaç ve Bergama’ya kendisi de üçüncü kısmın başında Kemalpaşa ve İzmir üzerine yürüdü10. Fakat ordusunu üç kısma bölmesi Türk birliklerinin gücünü azaltmış, Bizans’ın pusuları ve Philokales’in saldırısıyla hareketi son bulmuştur (1109-1110)11.
Batı sahil bölgelerinde cereyan eden Bizans tedhiş hareketi güneyde de Ermeniler, Haçlılar ve Bizans eliyle gerçekleştiriliyordu. Ancak batıda olduğu gibi güneyde de Türkler lehine olumsuz sonuçlar doğuruyordu. Çünkü I. Kılıç Arslan’dan sonra bölgede büyük bir otorite boşluğu oluşmuştu.
II. ŞAHİNŞAH’IN İKTİDARI DÖNEMİ VE SONRASINDAKİ GELİŞMELER (1110- 1116)
1.Şahinşah’ın Türkiye Selçuklu Tahtına Geçişi
Şahinşah, 1107’de tutsak olarak götürüldüğü İsfahan’dan, 1110 yılında kaçarak* gelmiş ve Konya’da babasının tahtına oturmuştu12. Bu üç yıllık sürede yukarıda anlattığımız kargaşalı dönem yaşanmıştır. Şahinşah’ın Türkiye’ye geldiğinde ele alması gereken bazı sorunlar vardı:
1- İktidarını sağlamlaştırmak,
2- Bizans’ın Türkiye’nin sahil bölgelerindeki saldırılarını engellemek ve kaybedilen Türk topraklarını geri almak,
3- Danişmendli hâkimiyetini ve kardeşi Mesud’un baskılarını kırarak, hâkimiyetini sürdürmek.
2. Şahinşah’ın İktidarını Yerleştirme Çabaları
Şahinşah, Türkiye Selçuklu Devleti’nin başına geçer geçmez, kendi idaresini oluşturdu. Kayseri Emiri Hasan Beyi13 ortadan kaldırarak* Türkiye’nin iç bölgeleri üzerinde tekrar hâkimiyetini kurdu. Kardeşleri Mesud ve Arab’ı tutuklayarak hapse koydurdu. Fakat bir süre sonra bir fırsatını bulan her iki şehzade de kaçtı. Mesud Danişmendlilere sığındı ve Emir Gazi’nin kızıyla evlendi. Arab ise Selçuklulara ait Ankara’ya gelip yerleşti14. Arab ve Tuğrul Arslan daha sonra Mesud ve Emir Gazi’nin genişleme döneminde karşımıza çıkacaktır. Şahinşah merkezî idareyi kısmen de olsa kurduktan sonra Bizans’a yöneldi.
3. Bizans’ın Türkiye’nin Sahil Bölgelerindeki Saldırılarını Engelleme ve Kaybedilen Türk Topraklarını Geri Alma Çabaları
Haçlı seferleriyle Türkiye’nin batı sahilleri elden çıkmıştı, doğuda da gidilecek bir yer o an için yoktu. Büyük bir Türkmen kitlesine sahip olan ve Türkiye (Anadolu içlerinde) sınırlarında etkin bir role sahip Danişmendliler, hüküm sürüyordu. İkincisi Büyük Selçuklu Sultanlığına karşı büyük bir yenilgi alınmıştı. Bu yüzden yapılabilecek en doğru hareket tekrar batıya yönelmek olacaktı. Üstelik Bizans batı bölgelerinden içeriye doğru hareket hâlindeydi ve de bu bölgedeki Türk nüfusuna karşı soykırım uygularcasına katliamlar yapıyordu.
Şahinşah hemen harekete geçti ve Bizans’ın karargâh kurduğu Alaşehir’e bir ordu gönderdi. Bizans birliklerinin komutanı Konstantin Gabras, üzerine gelen Selçuklu ordusunu Orta Menderes havzasındaki Kelbionos ovasında (Beydağı yöresi) karşıladı15. Gönderilen bu Selçuklu birliği Bizans karşısında yenildi ve barış yapılarak geri çekildi. *
Devamı var
DİPNOTLARI
* Ayrıntılı bilgi için bakınız: Koca Salim, Türkiye Selçuklu Tarihi II.Cilt Malazgirt’ten Miryokefelon’a, “Kılıç Arslan’ın Kişiliği.”, Ankara,2004
* Bu makalemiz içerisinde Anadolu kelimesini mümkün mertebe kullanmamaya özen gösterdik. Çünkü Anadolu kelimesi Bizans kökenlidir ve ANATOLİA kelimesinden gelmektedir. Oysa biz Türkiye Selçuklu Devleti’nin kuruluş tarihi olarak 1078’i almaktayız. Bizans’ın Türkiye Selçuklu Devleti’ni tanıdığı anlaşmada 1081 yılında imzalanan DRAGOS (Kırkgeçit Çayı) Antlaşmasıdır. Böylelikle sahip olunan coğrafya Türk coğrafyasıdır ve bahsi geçen tarih Türkiye tarihi hüviyetini taşımaktadır. Yani burada Hititlerden, Urartulardan, Frigyalılardan vb. eski çağ devletlerinin artık(!) tarihi incelenmemektedir. Bir milletin yeniden şekillendirdiği, kendine mal ettiği ikinci bir anavatanın tarihi anlatılmaktadır. Bu nedenle tarihçilerin bu hususa dikkat etmesi gerekmektedir. Bu tercihimizi Saruhan (Manisa), Alaiye (Alanya), Adalar Denizi (Ege Denizi), Batı Uç Bölgesi (Ege Bölgesi), Güney Uç Sıra Dağları (Toroslar), gibi coğrafî mekânlarımız için de kullanmak zorunluluğumuz vardır. Gelecek nesillerimiz için.
1- Koca, Salim, Türkiye Selçukluları Tarihi,II. Cilt, Malazgirt’ten Miryokefelon’a (1071-1176)
2- Koca, Salim, a.g.e,s.92; Cahen, Claude, Osmanlılar’dan Önce Anadolu’da Türkler, çvr. Y. Morgan, s.100, İstanbul, 1984; Turan,Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Siyasî Tarih, Alp Arslan’dan Osman Gazi’ye (1071-1328), İstanbul, 109,1998
3- Köymen. M. Altay, Selçuklu Devri Türk Tarihi, s.113, Ankara, 1963
4- Turan,Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, s, 292, İstanbul, 1998, (7.Baskı)
5- Koca,Salim, a.g.e, s. 97; Turan, Osman, s.292, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, s. 292, İstanbul, 1998, (7.Baskı); Turan, Osman, a.g.e, 149, 1998
6- Koca, Salim, a.g.e, 96, Turan, Osman, s,292, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, s.292, İstanbul, 1998, (7.Baskı); Turan, Osman, a.g.e, s. 111, 998
7- Koca, Salim, a.g.e, 97, Turan, Osman, a.g.e, s. 111, 1998
8- Cahen, Claude, a.g.e. s. 101; Koca, Salim, a.g.e, s. 97; Turan, Osman, a.g.e, 1998
9- Koca, Salim, a.g.e, s. 97
10- Koca, Salim, a.g.e, s. 97, Anna Komnena, Alexıad, çvr. Bilge Umar, İstanbul, 1996, s. 442
11- Sevim, Ali, Anadolu’nun Fethi (Selçuklular Dönemi), Ankara, 1993, a.g.e. s. 88
*Şahinşah’ı, Mehmet Tapar göndermemiştir, Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurucularının Türkiye’ye gelişi ile ilgili de böyle görüşler ortaya atılmıştı. Burada farklı olan ikincisinde kaçarak gelişin söz konusu oluşudur. Çünkü Mehmet Tapar hanedan üyeleriyle iktidar mücadelesi vermekte ve de iç isyanlarla uğraşmaktadır.
12- Koca, Salim, s.99; Turan, Osman, a.g.e, 1998
13- Ayr. bkz. Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Siyasî Tarih, Alp Arslan’dan Osman Gazi’ye (1071-1328), s.149, İstanbul, 1998, Koca, Salim, s.99
*Hasan Beyin ortadan kaldırılma nedeni, büyük bir ihtimalle Hasan Beyin Şahinşah’ın Türkiye’ye gelmeden önceki faaliyetleri ve belki de Muhammet (Mehmet) Tapar ile olabilecek yakın ilişkisidir. Eğer hanedan üyesi olduğunu da düşünürsek böyle bir girişimde bulunması doğal bir hareket olacaktır. Ayrıca Ebul Kasım’ın (Apelkasem) kardeşi Ebul Gazi (Pulkhasi) olma ihtimali de vardır. Zira Şahinşah’ın dedesi Süleymanşah zamanında bu iki kardeşin isimleri geçmektedir. Türkiye Selçuklu Devleti, Ebul Kasım ve kardeşi Kapadokya Valisi Ebul Gazi tarafından korunmuştu. Ta ki Kılıç Arslan’ın Türkiye’ye gelip iktidarı ele alıncaya kadar. I.Kılıç Arslan’ın yanında Haçlılara karşı mücadelelerde bulunmuş ve hatta Ereğli muhasarası sırasında çok sayıda şehit verdiği için de ona nispetle çekildiği dağ Hasan-Dağı adıyla anılmaya başlamıştır. Bu arada Ebul Kasım, Bozan tarafından yay kirişiyle boğdurularak öldürülmüştü. Ki birinin yay kirişiyle boğdurulması onun hanedan mensubu olduğunu göstermektedir. Kılıç Arslan başa geçtiğinde de Ebul Kasım’ın kardeşi Ebul Gazi’yi Kapadokya (Kayseri) Valiliğine tekrar atamıştı. İhtimal odur ki Ebul Gazi ismi daha sonra kaynaklara Emir Hasan diye geçmiştir. Bize göre Kayseri Emiri Hasan Bey, Ebul Gazi’dir. I.Kılıç Arslan’ın kardeşi Kulan Arslan (Davut)’ın oğlu da olabilir. Akla ve mantığa uygun olan şimdilik budur. (Yeni kesin, tutarlı, akla ve mantığa yatkın bir kaynak bulununcaya kadar). Ancak şu soruları sormaktan da kendimizi alamıyoruz;
-1085-1110 yılına kadar geçen süre içerisinde Kayseri Emiri Hasan Beyin veya iddia edildiği gibi Ebul Gazi ‘nin kayda değer bir başarısı neden kaynaklara yansımamıştır?
-24 bin kişilik bir orduya sahip olan bir kişinin iktidar için yarattığı tehlike neden I.Kılıç Arslan’ın dikkatini çekmemiştir?
-Kaynaklarda 24 bin olarak belirtilen ordu her ne kadar abartılı bir sayı olsa da Kayseri Emiri Hasan Beyin arkasında kalabalık bir Türkmen kitlesi olduğu bir gerçektir. Eldeki bu veri Kayseri Emiri Hasan Beyin hanedanın bir üyesi olduğunu gösterebileceği gibi, I.Kılıç Arslan’ın ölümüyle birlikte dağılma aşamasına gelen devletin başına neden geçmemiştir yada kendi devletini kurma girişiminde neden bulunmamıştır sorusunu akla getirir . Aynı zamanda şu da akla gelebilir peki neden Kayseri Emiri Hasan Beyi ortadan kaldırdı da kardeşlerini ortadan kaldırmadı? O zaman da şu düşünülebilir: Şahinşah merhamet duygusuyla hareket etmiş ve küçük kardeşlerini öldürmemiştir.
14- Koca, Salim, a.g.e, s.99; Turan, Osman, a.g.e, 1998
15- Koca, Salim, a.g.e, s.99; Anna, Kommena, Alexiad, s.451; Turan, Osman, a.g.e, s.154, 1998
•Savaşın galibi tam olarak belli olmasa da Selçuklu birliklerinin mağlup olması yada en azından istenilen neticeyi alamaması, bir müddet sonra yeni ve daha kapsamlı bir akın hareketine girişmelerine sebep olmuştur.