Ana Sayfa 1998-2012 PROF. DR. KAFESOĞLU İÇİN NE DEDİLER?

PROF. DR. KAFESOĞLU İÇİN NE DEDİLER?

Kafesoğlu eski millî tarihimizi yazmakla vazifeli bir gerçek ilim adamı oldu. Bütün Doğu ve Batı kaynaklarını kullanarak üstün bir terkip kabiliyetiyle bir sıra güzel monografiler yazdı ve nihayet “Türk Millî Kültürü” eserini verdi. Onun kitabında ilmî delillerle işlenmiş ve aydınlık olarak gördük ki biz Orta Asya’da hayvancılığı, ziraati, sanayii ve yer yer şehirleriyle en az 2.300 yıllık bir tarihî medeniyetin sahibiyiz. Beyaz ırktan, başlıbaşına, çağdaş bir milletiz. Sözlü ve yazılı ileri ve müstakil bir kültürümüz vardır. Ve biz Oğuz Türkleri de Anadolu’ya barbar sürüleri halinde gelmedik. Kendi medeniyetimizi ve kültürümüzü birlikte getirdik.

Kafesoğlu millî tarihe aydınlık getirmiş ve millî şuura çok şey katmış bir ilim ve millet adamıydı. Allah rahmet eylesin.

Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu

•••

Gerek bizim millî mazimize gerekse çağın icap ettirdiği imkân ve şartlara göre ancak “taş devri” seviyesinde sayabileceğimiz başıbozukluk ortasında rahmetli Kafesoğlu bir ışık huzmesi gibi göz kamaştırıyordu. Şurası muhakkak ki, o hem ilim ve fikir adamı olarak, hem de insanlık ve hocalık vasıfları bakımından aynı unvanı taşıyan niceleriyle kıyaslanamayacak derecede önde ve çok yukarılardaydı. İl mî eserleri alışılagelenin aksine, ne bilinenlerin tekrarı, ne de tercüme ve aktarmaydı. Ele aldığı konuları, başlangıçtan günümüze doğru, kaynakları tarayıp ayıklamak suretiyle kendisi yeniden tanzim ediyordu. Seçme, değerlendirme ve kesin bir hükme varma ameliyesi tamamiyle zihin cehdinin eseriydi. Türk tarihinin ana meselelerinde ulaştığı netice artık tartışılamayacak kadar sağlam temellere dayanıyordu. Bu sebeple mensup olduğu neslin o vadideki yıldızı idi. Yetişmekte olanlar için ise, öncülüğü ve rehberliği elbette yıllarca devam edecektir.

Prof. Dr. Necmettin

Hacıeminoğlu

•••

Kelimenin tam mânâsı ile ciddî insandı. Bu ciddiyet ilimsizlik, kültürsüzlük, haksızlık, yanlış ve Türklüğün hakkının verilmemesi karşısında sertliğe dönüşürdü. Her zaman, vakarlı yüzü, ağır tavırları ve yavaş yürüyüşü ile, baktığınızda Türk ciddiyetinin bir heykeli ile karşı karşıya olduğunuz hissine kapılırdınız. Ama insanı bu ürküten hâli, dostlarının ve sevdiklerinin yanında beklenmedik bir güler yüzlülüğe dönerdi. Onlarla şakalaşmaya, gülüp söylemeye, kahkahalarla gülmeye bayılırdı. Yakın dostluğuna, yol arkadaşlığına doyum olmazdı. Sevdiklerine karşı bu candan neşesini kalp krizleri günlerinde bile kaybettiğini görmedik.

İşbirliğine fevkalâde açıktı. Bu sebepledir ki müşterek hareketlerin, beraber çalışmaların, ciddî dernek faaliyetlerinin daima içinde idi. Onların en alâkalısı ve en devamlısı idi. Hattâ en fedakârı ve en uysalı idi. Verilen her vazifeyi, iki eli kanda olsa, yine kabul eder, ayrıca herkesten önce de hazırlar, yerine getirirdi.

Prof. Dr. Muharrem Ergin

•••

O eşsiz insanı, o büyük ilim adamını diğer fanilerden ve bizlerden ayıran en belirgin ve en seçkin tarafı, muhakkak ki, kalbinde yaşattığı vatan ve millet sevgisi idi. Biz, Türklüğü sevmesini ondan öğrendik. Ondaki Türklük sevgisi o kadar büyüktü ki, neredeyse bir iman derecesinde idi. Türklüğü onun kadar seven ve tanıyan ve bunu yaşadığı müddetçe isbat eden bir ilim adamına zor rastlanır. Zaten onu yücelten, eserlerini ölümsüz kılan hususlar da buradan kaynaklanmaktadır.

Prof. Dr. Mehmet Saray

Kafesoğlu’nun nazarında, “Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk ile, daha önce yeni Türkiye’nin fikrî temellerini atan mütefekkir ziya Gökalp dışında, Türk topluluğunda 150 seneden beri Avrupaîliğin hakikî mahiyetini idrak ederek, onu Türk cemiyet düzenimizin yaşayan değerleriyle karşılaştırmaya muktedir olan ve çağdaşlaşma problemlerimizi ona göre ayarlayabilen tesirli bir şahsiyet ve aydın bir nesil yetişmemiştir… Avrupalılığı hatırdan bile geçirmeyen Ziya Gökalp ile Atatürk, ‘muasır medeniyet’ seviyesine yükselme formülleriyle dâvayı en doğru şekide ortaya koymuş idiler. Muasırlaşmanın avrupalılaşma ile bir münasebeti yoktur. Avrupalılaşma, avrupalı gibi yaşamak, avrupalının inanç ve örflerine intibak etmek, âdetlerine uymak, hayat telâkkilerinde onları takip etmek mânâsına gelir ki, bu düpedüz kötü ve zararlı bir taklitten başka bir şey değildir. Halbuki, Batı medeniyetinin asıl özü, iç cephesindedir. Bu onun muhtevasıdır, şekli değil mânâsı, maddesi değil ruhudur. Asıl çağdaşlaşma bu muhtevayı, mânâyı kavramak, özü bulmak, ruhu hissetmektir. Avrupanın dış şaşaası karşısında onu taklide sürüklenerek, kendimizi kaybetme pahasına avrupalı olmak değil, büyük milletimizin isteğine de uyarak, millî-mânevî istiklâl içinde çağdaşlaşma kararında olduğumuza göre, Batı medeniyetinin bu gerçek yanını iyi anlamamız lâzımdır.”

Görülüyor ki, Kafesoğlu’nun Gökalp’a bakış tarzı, onu değerlendirme ve yorumlama biçimi, “Çağdaş ve İnkılâpçı Türkiye’nin fikrî-mânevî mimarı” anlayışında ifadesini bulmaktadır.

Rıza Kardaş

 

Orkun'dan Seçmeler