Yıllardır taraftarı olduğum Fenerbahçemi statlarda destekliyorum. Bütçem gereği genelde kale arkasına girerim. FB-GS maçı öncesi yakın bir arkadaşım kulüp tarafından desteklenen taraftarları tanıdığını, onlarla beraber ücretsiz olarak maça gitmemizi önerdi. Kabul ettim.
Maç günü Avrupa yakasındaki toplanma yerimize gittim. Tamamı Güneydoğu kökenli varoş gençlerinin oluşturduğu elli kişiye yakın kalabalığın arasına daldım. Bizi stada ulaştıracak araçları bekliyorduk. Bu bekleme esnasında taraftarlar sürekli çevreyi rahatsız ediyordu. Yolduan geçen kadınları taciz ediyor, arabaların önlerini kesiyor, küfürlü konuşmaları ve tezahüratlarıyla mahalle sakinlerini bezdiriyorlardı. Neyse fazla beklemeden araçlar geldi ve doluştuk. Esrarlı sigara partisi yola çıkmamızdan hemen sonra başladı. Her iki kişiden birinde emanet tabir edilen kesici âlet vardı. Yol esnasında çevremizdeki araçlar ve yayalar sürekli rahatsız edildi. Bir benzin istasyonuna uğradık. Benzin alınırken taraftarların bir kısmı marketi soyuyor, bir kısmı bir okul servisindeki liseli kızlara sataşıyor, bir kısmı da uluorta tuvaletini yapıyordu. Bozuk Türkçeleriyle slogan atmayı da ihmal etmiyorlardı. Yola devam ederken daha önce yap tıkları razil olayları ballandıra ballandıra anlattılar. Statlarda kırdıkları koltukları, zarar verdikleri arabaları, okul önlerinde yaptıkları gaspları, ayakkabı çalmak için hangi apartmanlara girdiklerini, araba teybi hırsızlıklarını, onları uyaranları nasıl dövdüklerini vs…
Derken stada ulaştık. İlk polis kordonunu geçtikten sonra bir yetkili denetiminde çete liderinden onay alınarak yeni açık tribün arkasında bir kapıdan içeri alındık. Kumanyamız da kulüp tarafından dağıtıldı. İçeride yaşadıklarım ise çok düşündürücü idi. Yeni açıktaki binlerce güzide taraftarımız arasına dağılan bu bedavacı serseri grubu akla hayâle gelmeyecek bin türlü rezilliğe bulaştılar. Atkı, şapka hırsızlığı, cüzdan, cep telefonu yankesiciliği, insanlara sataşma, bayanlara taciz ve daha çok şey…
Bu vahim durum sadece FB kulübünde değil, çoğu kulübümüzde var. Maalesef 5-10 ses fazla çıkacak diye gerçek taraftarımız (özellikle bayan taraftarlar) statlardan soğutuluyor. FB çok büyük camiadır ve bu şehir eşkiyalarına ihtiyacı yoktur. Bunlar var olduğu sürece ben eşimi, kız kardeşimi nasıl maça götürebilirim?
Bence bunlar sadece tribünlerden değil, yaşamımızdan, çevremizden yok edilmeli…
DİPNOTLARI
1. Bu konuya yerli yersiz biraz Orkun’un geçen sayısındaki “Sol’un Komünizm Aşkı” adlı yazımda değindim.
2. Umarım bu yazımı okuyanlar öfkeye kapılıp aklı devre dışı bırakmazlar. Bana ve benim gibilere kızmakla ne işkence sayısı azalır ne de kocasından dayak yiyen kadın sayısı…
3. Benim aldığım yerde ekmeği çok zaman tarttırmak gibi çağdışı bir tutumum vardır. Bugüne kadar gramajı tutan ekmeğe az rastladım! Müslüman fırınlarında “kul hakkı” kuralı geçersizdir!
4. “IMF Şeytan Mı?” ve “Batı Düşmanlığı” adlı yazılarım Orkun yayın sansürüne takıldı. Ayrıca Orkun’da yazısı yayınlanan yazarların komplo teorilerine çok baş vurduklarını ve tokmağı hep başkalarının eline verdiklerini üzülerek ve hayretle okuyorum. Şu mazlumluk psikolojisinden kurtulalım!
5. Osmanlı’nın Galata Bankerleri macerası ve sonra Duyunu Umumiye düşünülsün. Bir iktisatçı olarak ben tabiî ki kredinin karşısında değilim. Bütün iş o krediyi “basiretli” bir iş adamı mantığı ile kullanmaktır, meselâ oy almak için değil!
6. Yazılarımı okumuş olanlar bilirler, ben bugünkü durumun sorumluluğunu Gazalî’ye, yani aklın devre dışı bırakılmasına bağlarım. Şahsen başıma gelen tatsız olaylardan önce kendi düşünce hatalarımı sorumlu tutarım ve onları düzeltmeye çalışırım. Hatayı ötekine atma eğilimi fikrî tembelliğin ve en önemlisi de kendine söz geçirememenin sonucudur.
7. Ben bir iktisatçı olarak bugüne kadar, Orkun’daki yazılar dahil, IMF tavsiye ve uygulamalarına karşı bir bilimsel ciddî reçete geliştirmiş kişi ve kuruluşa rastlamadım. Olamaz da, zira bugün evrensel sadece bir iktisat ilmi var! Tabiî hamaset edebiyatı ve abuk-sabuk “ceğiz-cağız” hariç!
8. Alman haber ajansı Deutsche Welle bunu, yani Almanya’nın azar işittiğini 05.11.2002 tarihli bülteni ile tüm dünyaya duyurdu.
9. “Türk Adamı” sözünü ödünç aldığım Türkeş de Orkun’da yazılarını okuduğumuz Reha Oğuz Türkkan da daha tâ 1944’te işkenceye maruz kaldılar. Aradan yarım asırdan fazla geçti, bizim cephede değişen bir şey yok! Hani işkenceye karşı bir Türkçü NGO?
10. Rüşvet pisliğine ömür boyu bulaşmadım, ama bu yüzden işlerim ters de gitti.
11. Ben Kağan’ın sözünü “titre” değil “silkin” olarak anlıyor ve yorumluyorum.
12. “Yıkık mezar taşları!” Evet bakımsızlık ve yıkık mezar taşları! Türk Adamı’nın “Ata Saygısı”nın sembolü. Türkler atalarını sayarlarmış! “Müteveffa” yerine “rahmetli” diyerek…