Ana Sayfa 1998-2012 Ölümünün 29. Yılında ATSIZ’A SAYGI DURUŞU

Ölümünün 29. Yılında ATSIZ’A SAYGI DURUŞU

Atsız’ı, ölümünün 29. yılında bir kere daha saygı ile anıyoruz. Arkasında bıraktığı boşluğun ne kadar büyük olduğunu da her geçen gün daha iyi anlıyoruz.

Türklüğe yönelmiş tehdit ve tehlikelere karşı yiğitçe direnmiş olan Atsız, özellikle komünizm ve Kürtçülük kıpırdanışları karşısında kalemini silâh gibi kullanmayı bilmişti. Onun bu faziletine karşılık zindanları reva görenler, bugün hâfızalardan silinip gitmiştir. Fakat, Atsız’ın adı, her gün biraz daha büyüyerek yıldız gibi parlamaya devam etmektedir.

Ölümünü takip eden yıllarda Türkiye’nin diz boyu gömüldüğü rezaletleri görseydi, Atsız bin kere daha ölürdü. Yüreğinde millet sevgisi namına en küçük bir kıvılcım taşıyanların kahrolduğu bu son dönemde, ne yazık ki, Atsız aramızda değil. Fakat, onun bıraktığı fikir ve ülkü mirası, ateşini muhafaza ediyor, hattâ her geçen gün daha da alevleniyor.

Türkçülüğün büyük şahsiyeti Atsız’a ecdat ruhları arasında ebedî huzur temenni ediyoruz. Fakat, ona asıl huzur v erecek olanın da, Türkçülüğün kesin zafere ulaşması olduğunun idraki içindeyiz.

Bu kutlu yolda yürüyen herkese selâm olsun:

Atsız’ın 1952’de kaleme aldığı “Veda” başlıklı yazısının son bölümünü sütunlarımıza alıyor ve onun aziz hâtırası önünde saygı ile eğiliyoruz.

ÜMİTLERİMİZ kırık değildir. Uğrunda çalışanlar, ızdırap çekenler, ölenler bulundukça Türkçülük mutlaka muzaffer olacaktır. Yabancı hâkimiyetler altında kırılan, sürülen milyonlarca ırkdaşımızın bulunması bize vazifemizin büyüklüğünü ve şerefini hatırlatsın.

Zevk ve sefa içinde yaşamak, içkiyle dünyayı hoş görerek zevk aldınlarıyla mest olmak, şehvet içinde kendinden geçmek de vardır; Turanı kurtarmak için yapılacak kutlu savaşta yığın yığın topraklara serilmek de vardır. İzteyen onu, isteyen berikini tercih eder.

Hayat ve ölüm… Bunların ikisi de güzeldir. Fakat esas ve ebedî olan ölümdür. Öteki bir rüya kadar geçici ve aldatıcıdır. Büyük ve esrarlı kâinatın sinesinde yatmak… İşte bizim nasibimiz budur. Bu nasibimizi almadan önceki kısa rüya âleminde kendimizi ölüm kadar ebedî bir fikre vermek ve o fikir uğrunda harcamak gibi yüksek bir ülküye kaptırmaktan şerefli ne olabilir? Bu ölüm bizi gayemize, Tanrı Dağında bekleyen ecdat ruhlarına ve bizzat Tanrı’ya kavuşturacak şanlı ve güzel bir ölümdür. Bu ölümün güzelliği ile içki ve şehvet içindeki hayatın çirkinliğini düşünmek hakikatı anlamaya da yardım edecektir.

Ülkü yolunda ölenlerin, ebedî karanlık içinde kaybolurken hâfızalarda bir ışık gibi parlamaları güzel, fakat hâfızalardan ve gönüllerden de uzakta bulunarak karanlıkla bir olmaları ondan daha güzeldir.

Yaşamak sadece, kısa bir an yaşamaktır. Ölüm ise kâinatın ebedîliğinde, hâtıralarda ve gönüllerde asırlarca yaşamak, yahut hâtıralardan ve gönüllerden de silindikten sonra sonsuzlukta sonuna kadar yaşamakta devam etmektir.

Yaşamak hakkından vazgeçmek ne kadar güzel, hatırlanmadan, gönüllerden silinerek, unutularak yaşamak ondan da ne kadar güzeldir. Her fedakârlık muhteşemdir. Fakat eserine imza koymamak, ülkü uğrunda ad bırakmadan silinmek her şeyden daha muhteşemdir.

Birleşmiş Milletler ideali uğrunda Kora’da şehitler vermek güzel bir şey, fakat Türkleri birleşmiş görmek için Kafkasya’da, Azerbaycan’da, Türkistan’da, Altaylarda can harcamak şaheser bir şeydir. Türkçülük din gibi derin, tasavvuf gibi mistik bir sistemdir. Ondaki ihtişamı ve bu uğrunda ölmekteki ululuğu ancak ruhunda istidat olanlar duyabilir.

Türkçüler! Sıkı saflar hâlinde birleşerek ve başka her düşünceyi geride bırakarak, ateş yağmuru altında döküle döküle, fakat bir an durmadan Moskofa karşı Köprüköy taarruzunu yapan Türk alayı gibi ülküye doğru ilerleyiniz. Bu ilerleme sırasında düşenlere bakmak için bile bir an kaybetmeyiniz. Onları mukadderata, tarihin şeref yaprağına ve Tanrı’ya bırakarak yürümekte devam ediniz ve en büyük kahramanlığı yapsanız bile en küçük karşılığını beklemeyiniz.

Tanrı Türk’ü Korusun.

 

Orkun'dan Seçmeler