Son zamanlarda üniversitelerin içerisinde ve üniversiteler konusunda birtakım karışıklıkların yaşandığını hepimiz çok yakından takip etmekteyiz. Güya üniversiteleri kontrol etmek için kurulmuş olan YÖK ne yaptığını bilmeden, ortalığı daha fazla karıştırmaktadır. Fakültelerde hiç lüzumsuz pek çok bölüm ve kürsüye dokunmazken, bazılarını da kasıtlı olarak ortadan kaldırmaya çalışıyor.
Daha düne kadar Türkiye Cumhuriyeti’nde eğitimde eşitlik ve birlik esasına bağlı olarak, sadece devlet tarafından açılmış eğitim kurumları varken, bugün neredeyse devletin açtığı okullar kadar özel şahıs ve kurumlarca inşa edilen özel eğitim müesseselerine rastlamaktayız. Bunun ön adımları ilk ve orta eğitimde atıldı. Özel kolejlerin bir çığ gibi büyümesi ve bu kuruluşların çok gelir getiren birer ticarethâneye dönüşmesi üzerine her tarafta bu tür okulların tesis edildiğini gördük. Çünkü senelik ücretleri nerdeyse bir servet olan bu kurumlara yine de insanlar büyük bir eğilim göstermekteler. Hususiyetle bu okullarda yabancı dille eğitime dayalı bir öğretim sisteminin yer alması ve bizzat devleti idare edenler tarafından ana dilin horlanarak yabancı bir lisanın, özellikle de i ngilizcenin ön plâna çıkarılmasıyla, parası olanlar çocuklarını bu eğitim yuvalarına göndermeye başladı. Bu arada bazıları da çeşitli burslar vererek, kendilerine yakın gördükleri insanların evlâtlarına veya ileride kullanabilecekleri yapıdaki çocuklara kucaklarını açtılar.
Nüfus itibarıyla çok büyük bir ülke olan Türkiye Cumhuriyeti, elbette ki bunları denetlemekte zorluk çekti. Belki başlangıçta gerçekten samimî hizmet duygularıyla kurulan bu okullar bir süre geçtikten sonra, bazı ideolojilerin hücreleri hâline geldiler. Çok genç yaşta bu okullara teslim edilen ve kaydedilen beyinlere kendi ideolojilerini empoze etmeye başladılar. Tabiî zaman zaman buralarda verilen eğitimlerle, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel yapısını tehdit eder duruma geldiler.
Türkiye Cumhuriyeti anayasasından ve kanunlarındaki birtakım boşluklardan faydalanarak vakıflar aracılığıyla, bu kez de mantar gibi üniversitelerin kurulduğuna şahit olduk. Şu an pek çok kişi bunların sayılarını ve nerelerde faaliyet gösterdiklerini bile bilmiyor. Biraz parası olan, Türkiye’nin şartlarını ve içerisinde bulunduğu durumu hiç hesaba katmadan özel üniversiteler açmaya başladı. Tıpkı kolejler örneğinde olduğu gibi buralarda da temel eğitim yabancı dille yapılıyor. Son zamanlarda insanların ana dilini öğrenmeden yabancı lisana yönlendirilmeleri ve iş bulma hususunda gerek olsun ya da olmasın, bir veyahut da iki yabancı dilin mecbur tutulması, bu sefer de bu üniversitelere doğru halkın, özellikle de paralı bir kesimin akmasına sebep oldu. Gerçi burada yabancı dille eğitim meselesi de ayrı bir tartışma konusudur. Türkiye Cumhuriyeti kadar kendi diline sahip çıkmayan herhâlde başka bir ülke yoktur. Dilini kaybeden bir milletin tarihte yaşaması ve varlığını devam ettirmesi herhâlde mümkün değildir.
Birtakım gerçekler göz önünde bulundurulmadan, yeterli araç-gereç, bina ve eğitim kadrosuna sahip olmadan bu kuruluşlar öğrenci almaya başladı. Hakikaten bir iki tane değerli elemanları olmalarına karşılık, çoğu zaman bunlar yetersiz oldu.
Vakıf üniversiteleri genellikle ideolojik mânâda yapılandıklarından cumhuriyete sadık bireyler yetiştirmekten çok, cumhuriyeti parçalamaya yönelik düşüncede mezunlar vermeye başladı. Bunların sağ ya da sol anlayışı benimsemeleri hiç de önemli değildir. Bir kısmı köktendinci radikal eğilimli eğitim kurumlarıyken, bir kısmı da anti-milliyetçi ve çok uluslu bir devlet modelini Türkiye’ye dayatmaya çalışan görüşleri benimseyen şahısların kümelendiği üniversitelerdir. Devletin hassas kurumları her iki hususu da göz önünde bulundurmalıdır.
Netice olarak, bazı siyasî çıkarlar yüzünden geçmişte birtakım kurum ve kişilere imtiyazlar bahşedilerek özel okulların açılmasına müsaade edildi. Fakat her zaman olduğu gibi, bu işte de gelecekte ne olacağı düşünülmedi. Yararları veya zararları tartışılmadan kararlar alındı.
Trilyonlarca liralık yatırımlar yapıldı. Şimdi tehlike kapıya dayanınca tedbir almaya çalışıyoruz. Bunlar zamanında düşünülmeliydi. Türkiye gibi çok karmaşık şartlar yumağı içerisinde bulunan ülkelerde bazı şeylerin suistimal edilmesi her zaman ihtimaller dahilindedir. Bunun için, devletin bir an önce bütün özel üniversiteleri kapatması gerekmektedir. Bir veya ikisini kapatmakla problemlere çare bulunamayacağı ortadadır. Yarın devletin başına diğerlerinin belâ olmayacağını kimse garanti edemez. Özel üniversiteler tek bir kalıpta insanlar yetiştirmeyi amaçladığından, ülkenin geleceğinde faydalı olup olmayacaklarını kestirmemiz mümkün değildir.