Dr. Yağmur ÇAVUŞOĞLU
Türk’ü Türk kılan güzel hasletlerinden birisi de temiz ahlaklı oluşudur. Tarihte ilk defa ortaya çıktığımız günden beri, bizden bahseden kaynaklara baktığımızda, bu asil ırkın çok temiz ahlakla ve diğer insanlardan üstün vasıflarla donatıldığı görülecektir. Türkler hakkında bilgi veren bazı vesikalarda şunlara rastlıyoruz: Namuslarına son derece düşkün olan Türk kızlarının yanına yaklaşmak bile mümkün olamazdı, çünkü hepsinin yanında birer hançer mutlaka bunuyordu. Zaten yüz kızartıcı bir suçu işleyenin de cezası ölümdü. Bunun en güzel örneklerinden birisine 8. asırda Hazar-Arap münasebetleri vesilesiyle değinilmektedir. Bilindiği üzere bu sıralarda, Kafkasya’ya ve Hazar Gölü çevresine hakim olma meselesi yüzünden, özellikle Bizans, Arap ve Hazarlar arasında kıyasıya bir mücadele yaşanmaktaydı. Bizans, Hazar Kaganlığına evlilik yoluyla yaklaşınca, Araplar da Halife Mansur zamanında bu tarz bir şey denemişlerdir. Halife, Ermenistan bölges i valisine yazdığı mektupta; kaganın ailesinden bir kızla evlenmesini istedi. Buna bağlı olarak, Hazarya’dan bir prenses yollandı ve bu kız Kafkasya’daki İslam toprakları sınırına ulaşınca konakladı. Valiye bir haber salıp; “bana Müslüman kadınlardan gönder. İslamı ve Kur’an’ı öğretsinler. Müslümanlığı anladığımda bana istediğini yapabilirsin”, dedi. Prensesin talebi yerine getirildi. İslam hakkında bilgi sahibi olduktan sonra hatun üzerindeki kılıcı ve hançeri çıkardı. Bunun manası artık valinin kıza yaklaşabileceğiydi. Bu hatun valiye iki çocuk doğurmasına rağmen, ne kendisi ne de çocukları uzun yaşayamadı. 10. asrın başlarında Türk yurtlarında dolanan bir Arap olan İbn Faldan da, “zina eden kim olursa olsun, el ve ayaklarından bağlarlar; sonra o kişiyi balta ile ikiye parçalarlardı”, diyor.
Bir toplumun ayakta durmasını sağlayan temel taşlardan birisi de ahlaki kurallara sıkıca bağlılıktır. Halkın saf, huzur ve güven içinde yaşaması bununla doğru orantılıdır. Böylece insanlar birbirlerine sırtını dönmekten korkmazlar, mallarını, canlarını bu ahlak ve töre nizamlarına emanet edebilirler.
Sefalet ve ahlaki çöküntünün başladığı yerde yozlaşma ve kısa bir süre sonra da soysuzlaşma ile benliğini yitirme vukua gelir. Yine tarihimizin en kıymetli hazinelerinden olan Kök Türk Kitabelerinde buna özellikle değinilmektedir. Atalarımız karşılaştıkları felaketlerin Türk töresi, gelenek ve göreneklerinin bırakılması yüzünden olduğunu söylüyorlar.
Ne ise, lafı fazla uzatmayalım. Biz, bu yazımızda televizyonlarda son zamanlarda çokça işlenen bir konu üzerinde durmak istiyoruz. Hangi televizyon kanalını açarsanız açın, her televizyonda istisnasız bir dizi film ile yüz yüzeyiz. Bunlarda da daha çok doğuda geçen olaylar veya doğu kökenlilerin ele alındığı ağa-maraba-metres ilişkilerinin yaşandığı senaryolar hakim. Bunun yanı sıra abartısız her dizide eşini başka bir erkekle aldatan kadın motiflerine yer verilmektedir. Bu nasıl iştir? Beşbin yıllık Türk tarihinde değil eşini aldatan bir kadın, hiçbir şekilde bir erkeğe bağlı olmayan kız bile ebeveynlerinden habersiz bir adamla ilişkiye girerse sonu ölümdü. Sadece kadın öldürülmekle kalmaz, erkek de idam olunurdu. Bu hususta tarihi belgelerde çok kesin ve net ifadelere rastlıyoruz. Bu durum hiçbir surette barbarlık veya gerilik değildir. Toplumun ve nesillerin bozulmadan devamı için gerekli şartlardan biridir.
Basında (maalesef Türk basını demeye dilimiz varmıyor) böylesine ahlaksız münasebetler işlenerek, Türk toplum ve aile yapısının dejenerasyona uğratılmasına çalışılıyor. Güya dört buçuk yıldır iktidarda, din ve iman konusunda mangalda kül bırakmayan, tek başına hükümet olan partimiz bile bu hususta bir önlem almamıştır.
Ey Türk milleti, kalelerimiz içeriden ve dışarıdan kuşatılmış durumdadır. Aklını başına almadığın takdirde, boynuna ilmiğin geçtiğini ve ayaklarının sallandığını bile hissetmeyeceksin. Düşün!