Ana Sayfa 1998-2012 “Mum kimin yanan Kerkük”

“Mum kimin yanan Kerkük”

“MUM Kimin Yanan Kerkük” 1976 yılında yayınlanan kitabımda Kerkük’ü, dibini aydınlatmayan, yavaş yavaş yanan eriyen bir muma benzetmiş idim.

Keşke yanılsaydım, düşündüklerim, tahminlerim yanlış olsaydı ve yanan “Mum” son erime, yok olma noktasına gelmeseydi.

Tarih, hele Türkmenlerin tarihî, siyasî geleceği 1920’lerden sonra acı günler içinde, dalgalı bir şekilde bugüne kadar geçmiş ve geçmektedir. Nasıl ki Kerkük Musul yani Türkmenlerin 1990 yıllarından sonra güvenli bölge dışında bırakılma basiretsizliğine uğradı ise, 1926 Ankara Anlaşması ile de aynı akıbete uğradı, ama bir farkla, yüce Atatürk’ün dirayeti, anavatanın selâmeti, bekası, devamlılığının uzak görüşü içinde o günün şartlarının mecburiyeti, ileriye dönük olmak üzere, şartlar elverdiği, uygun zamanın beklenmesi ve bu süre içersinde hazırlıklı olunması tavsiye edilerek bırakıldı. Kerkük’ten, Türk topraklarından vazgeçilmedi.

Şartlar zuhur etti, bugün olduğu gibi kullanılmadı, şanlı ordumuzun önü kesildi. Tarihin sorgulayacağı güne kaldı, tıpkı Türkmenlerin bazı kuruluşlarının yarın tarih önünde sorgulanacağı gibi.

Türklük ateşi ile yüreği yananlar, yüce şanlı ordusunun yanında, arkasında saf tutmayı, yanlarında olmayı yaşlı gözlerle beklemektedir.

Firak içerisinde olan Irak yağmalanmakta, yıkılmakta, yakılmakta, tarihi silinmektedir. İnsanoğlunun var olduğu günden beri devlet, millet mefhumu olmayanlar tek dişi bir türlü sökülememiş canavarlar, kan emiciler, petrolü bir damla kan olarak tarif edip içenler tarafından kullanılmaktadırlar.

Kerkük bizimdir, Kürdistan’ın içerisindedir diyenler hayâl sarhoşluğundan, yalanlarından ne vakit uyanacaklar? Saddam uyanmadı, yükseklerde uçtu, gitti gitti arkasından viran olan bir ülkeyi, tarihin karanlıklarına, ABD ve yandaşlarının sayesinde gömdü. Bunlara gelince nelerini gömecekler, olmayan tarihlerini mi? Hiçbir zaman kendilerinin olmayan Kerkük’ü mü? İşte burada durmak lâzım. O MUM Türkmenlerin kanlarının son damlasına kadar sönmeyecek, hele Mehmetlerim yetişirse Türklüğün alevi yalnız çevresini aydınlatmakla kalmayacak, dibini de aydınlatacaktır.

ABD’nin ileri sürdüğü ve kanıtlanamayan bahanelerle Irak Devleti yok oldu. Türkiye bu hususta ileriye dönük, millî menfaatlerimizi koruyan, Türkmenleri ayakta tutan basiretli bir politika üretmedi, ortaya koymadı. Yakından takip ediyoruz, hassasiyetlerimiz var, üzerinde duruyoruz, kimsenin gücü yetmez, söz konusu olmaz gibi yuvarlak lâflarla Türkiye yakın komşusunun yarınki kaderinden dışlandı, yalnız kaldı, yapılanmada kurulacak masada oturmayacak, değil ABD, masada oturan pazarlık yapan Kürtler Türkiye’yi istemeyecek.

Kerkük yüreğimin yandığı gibi yanıyor, silâhsız, örgütsüz ve Türkiye’den yoksun Türkmenler eşkıyalar karşısında ne kadar dayanabilir? Tapu, nüfus, adliyenin kayıtları alınıp götürüldü, üzerinde ay yıldız bulunan mezar taşları yok edildi, kırıldı. Bunlar boşuna mı yapıldı? Efendim bu kayıtların birer kopyası Bağdat’ta vardır, Irak yeniden birlik içersinde kurulduktan sonra getirilir diyenlere sormak lâzım, gerçekten buna inanıyor musunuz? Neden Bağdat’ın her yanı, tarihi talan edilirken ABD yalnız petrol ve içişleri bakanlıklarını korudu, yağma ettirmedi? Musul Arap olduğu için peşmergeler bu gibi müesseselere pek dokunmadı. Demek ki, Kerkük’ün Türk olan alt yapısını ortadan kaldırmak isteyen Talabanî, Barzanî 1991’de Körfez Savaşı’nda uyguladığı aynı yöntemi bu sefer daha çabuk, daha plânlı yaptı, arkasından da yenilir yutulur olmayan açıklamalar geldi, adamı “Rüzgaralı Hamagami”yi Kerkük valisi olarak tayin etti. Diyarbakır’ı gündeme getirdi, Türkiye müdahale ederse Türkmenlerin durumu daha kötü olur, tehlikeye girer dedi. Barzanî, Türkiye Kuzey Irak’a girmeyince bu zaferimizin % 90’ınını kazandık demektir. Kerkük Kürdistan’ın içindedir ondan vazgeçemeyiz ve müzakere konusu bile ettirmeyiz, dedi. Tevekkeli değil daha önce TEZKERE geçmeyince Büyük Millet Meclisimizde 70 adamının bulunduğunu söyleyerek teşekkür etmişti. Biz ise yetkililerin dediği gibi, beyanat verdikleri gibi “yakından izliyoruz, hassasiyetle üzerinde duruyoruz, bizimle iyi geçinmeleri gerek.” Sanki onların mevcudiyetlerini kabul etmişler gibi talihsiz açıklamalar yapılmaktadır. “Sistemli bir katliam olmamış”, doğru sayın bakanım, Kerkük’teki yağma, geceleri evlere zorla girme sistemli yapılmıyor, sistemsiz, her gün bir iki tane ölü, yavaş yavaş… Haklısınız, bu sistemli değil, çünkü bir günde veya bir saatte yüzlerce insanın ölmesi gerek, sistemli ne anlama geliyorsa anlamak mümkün değil. Kırmızı çizgiler kızılötesi ışınlara dönüştü, ne çizgi kaldı ne de demografik durum, oldu bittiler daha önce HASSASİYETLE üzerinde durulan çizgilerin ışınlarında görülmez oldu.

Bu eylem içerisinde olan ABD destekli Kürtler, Kerkük’e en az 300 bin kişiyi, daha önce Kerkük’ü Araplaştırmak isteyen Saddam tarafından yerleştirilen evlere, Arapların kaçısından sonra yerleştirmekte ve yerleşme devam etmektedir.

Türkmenler yalnız, Türkiye devre dışı, yarın ciddî bir hâdise olursa ordumuzun bu kadar uzak bir yerden oralara yetişmesi zor, hem de çok zor. Savaştan önce bölgede bulunan birliklerimiz eğer tezkere mezkere gündeme getirilmeden takviye edilseydi, o doğrultuda tedbir alınsaydı, Kürtlerle ittifak olmazdı. ABD onları koalisyon ortağı yapıp söz vermezdi, Türkiye Irak’ın yapılanmasında fiilî söz sahibi olurdu. Kerkük yağmalanmaz, Türkmenlerin zar zor oluşturmaya çalıştıkları silâhlı veya silâhsız direnişleri güçlü olurdu.
 

Orkun'dan Seçmeler

”Kürdistan” tabiri

“Avrupalı”