Psikoloji açısından milliyetçilik:
Bu bilim dalı benim esas mesleğim-ağırlık eğitim psikolojisi olmak üzere.
“Milletler Psikolojisi” üzerine kitaplarım daha çok Fransızca (“La République”) ve İngilizce (“One America”, “Turks in Refrospeet”, “Turkish National Character”… vb) dir. Türkçe olarak benim 1970’lerin sonlarında “Türklerin Ruh Yapısı” dizi olarak Tercüman’da yayınlandı (gene nasip olursa bunu da kitap olarak çıkartmayı düşünüyorum).
Milletlerin tarih içinde çizgisi giderek beliren öyle davranışları vardır ki, ruh yapılarının ve düşünüş alışkanlıklarının ipucudur. Ve milletler, bazı benzer noktalar hariç, birbirlerinden farklıdırlar. Kendileri bunu tam farkedemezler ama, ilişkide oldukları komşular, milletler, çok kere alaycı fıkralar düzenleyerek yakalarlar (tabiî sade olumsuz yanlarını).
Deneysel Psikoloji (Experimental Psychology), tıpkı fertler üzerinde uygulanan İQ, EQ testleri gibi, milletler üzerinde de testler yapar, istatistik bilimiyle de bu özelliklere hangi oranlarda o millette rastlandığını tesbit eder. Çoğunluk gösteren rakamlar o milletin-ya da ırkın- psikolojik yapısını gösterir. Çıkan sonuç, % 60-70 genlerimizin, % 30 çevre ve kültürün, % 10 da şansın eseridir.
Şüphesiz psikoloji, milliyetçiliğin, antropoloji-genetik bilimi kadar önem verilmesi gereken bir uğraştır.
Neden?
Milletimizin neleri daha iyi ve daha kolaylıkla başarabileceğini, nelerde zorlanacağını göstereceği içindir; o takdirde daha yoğun çalışma plânlarıyla projelere girişilir.
Milletlerin belirli karakterleri eğitimle değiştirilebilir mi? Yüzde 60 rakkamı, bunun kolay olmayacağını, fakat bir dereceye kadar mümkün olduğunu haykırıyor.
Genlerimiz, davranışlarımıza güçlü bir eğilimle şekil vermeye çalışır. Kötü bir eğilimse eğitim ve psikoloji yollarıyla, tam önlenemese bile, bir hayli frenlenebilir. Olumlu bir eğilimse, önünde fırsatlar açarak, eğitimle, psikolojik yollarla geliştirilir.
Kişi bazında birer örnek:
Farabî veya Beethoven Yeni Gine’nin ormanlarında doğsalardı, dahilik genlerine rağmen ne dereceye kadar başarılı olabilirlerdi? Ya da kaptıkaçtıcılık yapan bir çocuk hep o çevrede yaşayıp durur, yakalanınca hafif cezalara çarptırılır ve psikolojik etkileme yapılmazsa suç yolunda, hattâ şiddetini artırarak belki katil de olarak devam edip gidecektir.
Aksine, hoşgörülü, fakat akıllı, disiplinli, gereğinde hem şefkatli, hem de çok sert bir aile muhitine alınırsa çok daha farklı bir yetişkin olur-gene de, o olumsuz genleri belki onu, yazar olmuşsa, “intihal” hırsızlığına, belki mağazalardan dayanamayıp bir iki ufak şey aşırmasına sürükler
MİLLETLER PSİKOLOJİSİ
Gelelim milletlere.
Tarih içinde milletlerin davranış çizgileri bizi biraz aydınlatır ama, belirli özelliklerin o toplum içindeki yaygınlık derecesi bilinmiyorsa tam aydınlanmış olamayız.
Avrupalıların bir kısmında ve Amerika’da bu ölçmeler ve araştırmalar az çok yapılmıştır -gene de, bu yaklaşım yeni olduğu için, tam veriler elimizdedir denemez. Hele Türkler için bunlar çok eksiktir-psikolojik özellik dağılım oranları ise, bildiğim kadarıyla hiç yoktur.
Elimizde kala kala, komşuların çoğu iğneli “gözlemleriyle”, “tarih içinde beliren karakter çizgileri” kıstası kaldı.
Bizimkine gelmeden önce, başka milletlerin sade birkaç belirgin özelliklerini -o da çok özet olarak- görelim (bu konuda yazılmış kitapların birkaçını yazımız sonunda kaynakça olarak vereceğim).
Almanların disiplin ve muntazamlık “huyu” tarih boyunca görülür. Türklerin ise bu özellikte yaya kaldıkları malûmdur (hattâ, belki kendi uydurmamız olan bir söz de vardır: “Türk gibi başla, Alman gibi bitir” diye).
Saatı saatı iş görmek de Almanlara özgüdür (Fransızlar onlarla alay eder, “saatını radyoya göre ayar etme, Alman komşunun ayağı sokağın köşesinde gözüktüğü an doğru saattır, derler). Bu özelliğin aksi-geç kalış-yalnız bizde değil, Fransızlarda ve İtalyanlarda da var ki, kongre düzenleyen Japonlar randevu saatini on iki milletin delegelerine yarım saat önce olarak bildirdikleri hâlde, gene de nefes nefese yetişirlermiş; Almanlara doğru saat söylenir ve dakikası dakikasına gelirlermiş.
Bu meziyetlerine karşılık Almanlar, çabuk anlama (intikal sürati) testlerinde geri, akıl (yavaş ama etraflı düşünüş) testlerinde ileri çıkmışlar (tabiî çoğunluğu). Tarih boyunca da iyi, fakat zalim savaşçı, soykırımı yapmaya yatkın bir millet olarak beliriyorlar.
Bir iki örnek daha vereyim mi?
İrlandalılar cesur, kavgacı, fakat bir arada savaşmayı bir türlü beceremeyen bir soy olarak görünüyorlar. Hintlilerin sanat zevki güçlü, fakat savaşmaya isteksiz, kolay boyun eğmeye eğilimli oldukları anlaşılıyor. Bağımsızlıklarını bile savaşarak değil, Gandi’nin “Pasif Direnme” yoluyla kazanmışlardı.
Yunanlılar için Fransızların bir atasözünü söylesem mi diye tereddüt ediyoum. Hadi söyleyeyim: “Voleur comme un Grec” (bir Rum gibi hırsız!) Ondan olacak ki, Amerika’daki Rum kökenlilerin seçim sırasında pek azı oy verirmiş. Sebebini araştırmışlar, çoğu dükkân sahibi olan bu Rumlar geceye kadar kasanın başında durur, birkaç saatlığına olsun soydaşlarına emanet etmezlermiş (abartı payını gözardı etmemeli).
Oxford Üniversitesi profesörlerinden ve Milletler Psikolojisi uzmanı de Madariaga, millî karakterleri çift özellikler -iyisi, kötüsü olarak- sayar. Meselâ İspanyollar, vakur ve zalim (Engizisyon anıları bu sonuncu özelliğe yeterince tanık), Amerikalılar “âdi ve canlı”, İngilizler “iki yüzlü ve pratik”; Fransızlar “berrak düşünebilen ve gevşek ahlâk sahibi”.
YABANCILARA GÖRE TÜRK İNSANI
Biz gelelim bize, Türk’ün belirgin ruh yapısına.
Yabancıların Türkler hakkında söyledikleri ve yazdıkları raflar doldurur-bir kısmı da Türkçeye çevrildi. Amerika’da yayınladığım “Turkish-American Encyclopedic Digest”e aldıklarımın bir ikisini aktarayım:
Çinlilere göre Türkler, “yaban kedisi gözlü dehşet verici savaşçılardır”. İranlılar ise bize “fil gövdeli, güneş yüzlü kasırgadırlar” diyor. Abartılı lâflar. Olumsuz lâflar çok: “Tanrının yolladığı âfet”, “Vahşi, barbar”, hattâ hakarete vatan sözler: “insan değiller, yamyamlar”. Yunanlı bilimadamı Alexander Pallis’in teşhisini koyduğu gibi, bunlar büyük bir korkunun hezeyanları; “dinî fanatiklik, bir de kırılamayan Türk zaferleri bir araya gelince, Türkler karşısında bütün Avrupalılar paniğe kapılmış, Türklere tarafsız bir gözle bakamamışlardır” diyor Pallis(8)
Buna karşılık Fransa’nın başbakanlarından Edouard Herriot, Sorbonne Üniversitesi’nde verdiği bir dizi konferansta, özetle bizi şöyle tarif ediyor: “Karşımızda, samimî, çok kere uzlaşmaya yanaşmaz, ama her zaman da dürüst bir millet var; bu temel dürüstlüğe Türkler, zekâ ve ihtiyatı da katmışlardır (29 Kasım-6 Aralık 1953).
9. yüzyılda Arap bilgini Cahiz, olumlu yanımızı biraz fazla abartarak şöyle demiştir: “10 farklı milletten 10 çok güçlü insanı bir insan yapsak, tek bir Türk’ün kudretine ancak ulaşır”(9)
Bizi çok iyi bilen ve ölümsüz Osmanlı tarihini yazan Avusturyalı Hammer (1774-1885) karakter özelliklerimizi iki maddede toplamış: “Türklere haklı olarak sınırsız cesaret ve girişimcilik atfedilmiştir”.
Eski ve yeni araştırmaların çoğuna bakıyorum da, Türk karakteri hakkında şu iki özellikte birleşiyorlar: “İki zıt ruh yapısı olan, ne yapacağı kestirilemeyen bir millet”.
RUH YAPIMIZIN ANA
ÖZELLİKLERİ
Türklerin ruh yapısı bir iki makaleye sığmayacağına göre, “Turkish National Character”(10) kitabımda tesbit etmeye çalıştığım ana özellikleri sayıp noktalayayım:
1) Gurur, vakur olma hassasiyeti,
2) Eleştiriye karşı aşırı duyarlılık, aynı zamanda da başkalarını kolay tenkit etme,
3) Kendini övenlerden hoşlanmamak, fakat kendini methetme huyu,
4) Aşırı bir ben duygusu, kendi çöplüğünde horoz olma hevesi yüzünden ayrılıkçı, hizipleşmeci,
5) Birlik olmaya özlem, çok güçlü bir lider gelince itaat ve disiplini benimser,
6) Hükmetmek için doğmuş bir millet,
7) Milliyetçi, vatansever duygulu, aynı zamanda da kendini aşağı görüş, taklit meraklısı,
8) Aşırı kıskanç ve yarışmacı ruh,
9) Kendini ilgilendirmeyen şeylere bile karışma,
10) Yardımsever,
11) Dürüst,
12) Konuksever, nazik,
13) Erkeklik duygusu,
14) Kaderci,
15) Hem bazen fanatik, hem hoşgörülü,
16) Yüksek zekâlı (“leb” demeden “leblebiyi” anlama), fakat derin düşünme eksikliği,
17) Çok hareketli, girişimci, ardından takipsizlik ve tembellik,
18) Sert,
19) Savaşçı ruhlu, askerî yeteneği çok yüksek,
20) Hem zalim hem şefkatli,
21) Hayat kalitesine ve güzelliğe, sanata düşkün,
22) Mizah yeteneği yüksek, neşeli,
23) Büyük düşünme eğilimli (cihangir vb.),
Şöyle bir soru akla gelebilir:
Kaç tanemiz bu tarife uyan bir karakter sahibiyiz, kaç tanemiz farklıyız?
Aynı soru, Türklerin kaç tanesi açık sarı saçlı, mavi gözlüdür veya siyaha yakın koyu tenlidir? Cevap herhâlde “azımız” olur. Çünkü büyük çoğunluğumuz siyah veya kahverengi saçlı, kahverengi elâ gözlü, buğday tenliyizdir. Karakter konusunda da cevap öyle olmalı.
TEMEL ÖZELLİKLER
Bu 22 maddeli özellikleri “esas karakterlere” indirirsek, bunları da “olumlular, olumsuzlar” diye ayırırsak şu tablo çıkar:
Olumlu (teşvik edilmeli, daha da geliştirilmeli):
1) Zekâ
2) Girişimci
3) Savaşçı, askerî yetenekli
4) Sanat ve mizah kabiliyeti
5) İcabında disiplinli, itaatlı
6) Birlik-beraberlik özlemli
7) Milliyetçi, vatansever
8) Yardımsever
9) Dürüst
10) Büyük düşünebilen.
Olumsuz (düzeltmeye, azaltmaya çalışılmalı)
1) Eleştiriye tahammülsüzlük
2) Aşırı ben duygusu, bölünme
3) Milletçe kendini aşağı görüş, taklit
4) Aşırı kıskanç
5) Zekâyla yetinip akılla devam etmeye yanaşmamak
6) Zaman zaman tembellik.
Not: Son 20 yıldır Türkiye’de bir iki konuda çok farklı davranışlar görüldü. Bunlar hangi karakter özelliğimize bağlanabilir? Yoksa yabancı bir oluşum mudur? Araştırılmalı.
•••
İşte Türk milliyetçisine düşen bir görev daha: Türk’ü kuvvetli ve zayıf yanlarıyla çok iyi tanımak, halkımızda bu meziyetlerin ve bu nakıselerin ne oranda dağıldığını tesbite çalıştıktan sonra düzeltme ve geliştirme işine girişmek. Eğitimden siyasete kadar.
• De Madariaga, “Englishmen, Frenchmen, Spaniards,
• Re Tocqueville, “Les Americains”,
• Luigi Barzini, “The İtalians”,
• De Grammont, “Les Français, Portrait d’un Peuple”.
DİPNOTLARI
(8) In the Days of the Jannissaries, Londra, 1951.
(9) Kitab-ı Fezail’l-Türk, T. Tan 13.
(10) New York, 1970, TARD.