Mitolojinin çok geniş ve zaman zaman birbirinden farklı tanımları olmakla birlikte en genel geçer tanımını şu şekilde yapmak mümkündür: “Uzak geçmişte olmuş, bitmiş; kutsal gerçekliğinden şüphe edilmeyen, bir şeyin nasıl var olduğunu açıklayan hikâye.”
Toplumların uzak atalarının kahramanlıklarını ve onlarla ilgili efsaneleri dile getiren mitoloji, çoğu zaman sembolik bir dil kullanır. Bu dil, “kozmogonik bir anlam taşır ve tanrılardan söz eder.” Mitolojinin veya mitolojik metinlerin gücü, herhangi bir gerçek durumu kapsayıcı ve tam anlamıyla doyurucu bir biçimde açıklamalarındandır. Mitoloji, kökenleri çok eskiye dayanan toplumların karşılaştıkları anlaşılması zor şeylere, kesin ve akla yakın çözümler getirirler. Her çeşit nedenselliği, insan eylemini örnek alarak kavrayan mitoloji, toplumun geçmişteki ya da o günkü üyelerinin kavrayış gücünü aşan bir şeyi yüce varlıkların yapıp ettiklerine ve davranışlarına dayandırarak düzenleme işlevlerini, toplumsal isteğe denk düşecek biçimde açıladığı ölçüde, sorunlara yaklaşmanın bütün öteki tarzlarından daha “doğru” ve biricik olarak görünür. Mitoloji şöyle der: “ Gerçekler işte böyledir ve dolayısıyla bizim de şöyle davranmamız gerekir.”
Mit her zaman toplumu yönlendirir; o toplumla ilgili inanışları, düşünceleri bir düzene koyar. Bireylerin davranışlarını, davranışların hem yakın hem uzak anlamlarını açıklar. Bu noktadan bakıldığında mitler boş, uydurma veya içi boşaltılmış bir olaylar dizgesi değil; tam tersine sürekli canlı, “başvurulacak olan yaşanan bir gerçeklik”, “ soyut bir kuram ya da imgeler gösterisi” değildir. Mitoloji bu düşünceyi bilinçaltımızda yerleştirdiğinde birey olarak bizim “kutsal” anlayışımızda genişleme eydana gelir. Sözünü ettiğimiz bu genişlik olumsuz yönde olmayıp tam tersine millet, tarih ve vatan anlayışımızı kökünden etkilemekte, onları beslemektedir. Bireyin bilinci bu bilgi alanı karşısında ne kadar uyanık olursa bilgilenme süreci de o denli etkili olmaktadır.
Bir toplumun mitolojisini tanıdığımızda o toplumun davranışlarını, isteklerini, zevklerini…vb. özelliklerini anlayabiliriz. Mitler aynı zamanda bir topluluğun kuruluşunu da bize anlatır. Topluluk bir yönüyle meşru kılınmış olur. Bu meşruiyeti sağlamanın en güvenilir yolu “mitolojik bir kimliğe” sahip olmadır.
Günümüzün insanı kendisini olağanüstü derecede yüceltmede, maddi/teknolojik gelişmenin sağladığı güvenle her şeyin odağında kendisini görmektedir. Aslında, bu aşırı güven maddi dünyada insanoğluna “büyüklük/kibir” duygusu verirken, teknolojik insanın manevi dünyasında büyük açmazlara ve buhranlara sebep olmaktadır. Kimi mitoloji, arkeoloji veya halk bilimi eserlerinde “ eski, ilkel insanlar” dan söz edilir ve tahfif edici bir dille onların dünyalarının kozmik ve kutsal olanla ilişkili olduğu sıkça dile getirilir. Bugün gelmiş olduğumuz sosyal aşamaya (modern, çağdaş toplum) güvenerek ya da onu yücelterek kendimizi farklı bir zihinsel dünyanın üyesi olarak görme eğilimindeyiz. Gerçekten “ilkel” diye adlandırdığımız insanlardan “düşünsel” anlamda çok mu ayrılıyoruz? Bu sorunun cevabı kolay kolay “evet” olmayacaktır.
21. yüzyılın maddeci zihninin yerine gerçeküstü ( transandantal/aşkın) mitoloji dünyasına bir dönüş olacağı düşünülmektedir. Dünyada son yirmi yılda meydana gelen “ kutsal”a dönüş hareketlerinde ( tarikatların hızla artması, geçmişin manevi mirasının ciddi inceleme konusu olması, kapitalizmin getirmiş olduğu tüketim kültürünün bizzat insanın kendisini tüketmesi…) kayda değer bir artış söz konusudur. İnsanlık kurtuluşunu insan merkezli, akılcı mitlerin dönüşünde ve teknolojinin acımasızlığıyla yıkılan mit dünyasının günümüzün gerçekçi dünyasıyla barışında bulacaktır. Ancak, asıl önemli olan bunların bilincinde olarak kendi mitolojik olgularımızı küreselleşen dünyaya taşımaktır.
Sanayileşme ve iletişimdeki radikal değişimler toplumları ciddi bir biçimde etkilemiş, hızlı kültürel değişim ve gelişime neden olmuş, yaşam biçiminin değişmesinin yanında bir kültür şokuyla karşı karşıya bırakmıştır. Küreselleşme sürecini çok hızlı yaşayan toplumlar, yavaş yavaş ortak paydalar üzerinde düşünmeye başlamıştır. Bu durum halk kültürleri ( dolayısıyla mitoloji) için tehlikeli olmaktadır. Küreselleşme olgusu kültürel değişim ve gelişime bağlı halk kültürünün doğal akışını hızlandırıp aşındırmaya başlamıştır. Küreselleşmenin etkisiyle halk kültürünün halkla bağları zayıflamış, kendi kaynaklarından beslenmez olmuştur.
Mitolojiye dayalı “sözel” varlığımız için asıl tehlike burada başlamaktadır. Türk mitolojisi ile ilgili çalışmalar – Avrupa’dakilere nazaran – yakın dönemlerde başlamıştır. Akademik alanda ve metin çözümlemesinde bu durum zaman zaman sıkıntı yaratmaktadır. Her araştırmacı kendi ulus anlayışına, araştırma alanına, kapasitesine ya da ideolojik görüşüne göre metinleri tahlil etmekte, sınıflandırmaktadır. Bunun neticesinde tarihî ve içtimaî gerçeklerle ilişkisi olmayan sonuçlar ortaya çıkabilmektedir. Daha da vahim olanı ise “ Türk mitolojisinin başıboş, herkesin kalem oynatacağı bir alan” olarak düşünülmesidir.
Kimliksizlik ve kişiliksizliğin küreselleşme adı verilen ucubeyle bir “kimlik”e dönüştüğü kırılgan bir zamanda yaşadığımızı daima hatırda tutarak “mitoloji”ye; yani milli kimliğimizin dokusunu oluşturan bilgi alanına dönmek zorundayız.
Küreselleşme, benzemeyen birçok şeyi benzeştirirken aslında bizi silik, solgun ve nihayetinde görülmeyen, anlaşılmayan bir resme dönüştürmektedir. Kendine özgü kurallarıyla toplumu yeniden kurgularken küreselleşme, toplumların nesiller boyunca oluşturdukları ve geliştirdikleri alışkanlıklarını, inançlarını ve en kötüsü dünyayı algılayış biçimlerini yozlaştırmakta, bozmaktadır. Bunun tabii bir sonucu olarak da bir şekilde kendisinden, hayatından, var olduğu coğrafyadan, içinde bulunduğu toplumdan kopuk “hayal kırıklığına uğramışlar” ordusu meydana gelmektedir.
Oğuz Kağan’dan, Manas’tan, Dede Korkut’tan ve Türk dünyasından isimlerini sayamadığımız birçok destan, masal, efsane…vb. türlerden; bunlarda var olan kahramanlardan, onların dünya görüşlerinden bugünümüzü aydınlatacak pek çok bilginin olduğuna inanmamız gerekir.
* Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Muallim Rıfat Eğitim Fakültesi.
1- ARTUN, Erman: Anonim Türk Halk Edebiyatı Nesri, Kitabevi, İstanbul 2006. s. 35
2-ARTUN, a. g. e s. 44
3-ELİADE, M. Mitlerin Özellikleri, Çev: Sema RIFAT, Simavi 1993. s. 24
4-ARTUN, a. g. e. s. 43
5-BAYAT, Prof. Dr. Fuzuli: Türk Mitolojik Sistemi: Ontolojik ve Epistemolojik Bağlamda Türk Mitolojisi- I, Ötüken, İstanbul 2007. s. 14. Türk mitolojisi araştırmalarına geniş bir perspektif getiren sayın Fuzuli Bayat’ın bu eseri, araştırmacılar tarafından daha fazla tanınmalı ve tanıtılmalıdır.
6-BAYAT, a. g. e. s. 14
7-ARTUN, Erman: Türk Halk Bilimi, Kitabevi, İstanbul 2005. s. 359 vd.