MİLLÎ Eğitimin yıllardır Türkiye’nin kanayan bir yarası olduğunu herkes kabul etmektedir. İster sağ, ister sol hangi düşünceden olursa olsun insanlar bu Millî Eğitim konusunda her zaman dert yanmaktadırlar. Adının önünde “millî” sıfatı olduğu hâlde, ne yazık ki Atatürk’ten sonra bir türlü millî olamayan bu müessese, Türk milliyetçilerinin de en çok kafa yorduğu meselelerden birisidir.
Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de millî eğitimin amacı milletine, ülkesine, devletine bağlı, ülkesi için yaşayan ve üreten insanların yetiştirilmesine aracı olmaktır. Fakat bugün tam mânasıyla hüviyetini yitirmiş, Millî Eğitim kurumundan ancak kendisini düşünen, yani çıkarcı ve bencil insanlar mez’un olmaktadır. Dolayısıyla bunlardan da ülke ve millet için bir şey bekleyemezsiniz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bize göre, birinci problemi eğitimdir. Bunu halledemedikten sonra hiçbir işte başarılı olmak mümkün değildir. Yani ne ekonomik, ne siyasî, ne de kültürel problemlerin yoluna girebil mesi söz konusu olamaz.
Evet Türkiye’de iktidarlar değişiyor, yeni hükûmetler kuruluyor ve her hükûmetin, ya da siyasî iradenin eğitim programı bir öncekinden farklı oluyor. Gerçi bu durum sadece millî eğitim ile sınırlanmıyor. Bütün iç ve dış politikalarda bu farklı çizgilerle karşı karşıyayız. Halbuki gelişmiş ve büyük ülkelere baktığımızda, yönetimin başına kim gelirse gelsin bu önemli konuların uygulamasında değişiklik olmadığını, devletin geleceğini etkileyen hususlarda tek bir görüş ve siyasetin mevcudiyetini görüyoruz. Kişiye ve zihniyetlere göre politika takip edilir mi? Zaten oralarda iktidarlar insanlara daha iyi hizmet vermek için yarışıyorlar. Bizde ise, politikacılar kendi seçmenlerine ve yakınlarına çıkar sağlamak amacıyla bu işi yapıyorlar. Dolayısıyla da ülkemizin başındaki problemleri bir türlü halledemiyoruz.
2002 kasımında Türkiye’de seçimler oldu ve iktidara da ezici bir çoğunlukla yeni bir siyasî parti geldi. Aslında farklı bir ideolojik resim çizen bu iktidarın da bir öncekilerden değişik olmasını bütün Türkiye bekledi. Yüce Türk devleti için yakalamış oldukları geniş yetkilerle çok iyi faaliyetler icra etmelerini düşünmek, kaçınılmazdır. Ama şu andaki gidişat bunların da daha evvelkilerden pek farklı olmadığını göstermiştir. Güya yenilikçi ve radikal çıkışlarla her gün yeni bir şey ortaya atan bu iktidarın görüşlerinin de desteksiz olduğu anlaşılmaktadır. Bunlardan birisi de, iktidarın Millî Eğitim Bakanının basın aracığıyla yaptığı bir beyanata göre, fakir ancak zeki çocukların devlet parasıyla özel okullarda okutulmasıdır. Görünüşte çok ideal ve güzel bir düşünce gibi duruyorsa da, arka plânını düşündüğümüzde aklımıza bazı sorular gelmektedir.
Millî Eğitim Bakanının yapmış olduğu bu beyanat bizim fikrimizce çok talihsiz bir açıklamadır. Sayın bakan bunu söylemekle devletin okullarında yeterli eğitim verilmediğini peşinen kabul etmiştir. Bunu benim gibi bir eğitimci, kendisi ve çocukları devlet okullarında okuyan bir kişi yadırgadığı gibi, her Türk vatandaşı da herhalde acaip karşılar. Bu eksikliği söylemekle problem çözülüyor mu? Eğer böyle bir durum var ise devlet bunu düzeltmelidir. Yani bozuklukların üzerine gidilmeli, eğitimin kalitesi yükseltilmelidir.
Ne diyor Millî Eğitim Bakanı; bu zeki çocukların özel okullardaki masraflarını devlet karşılayacak, yani okul giderlerini devlet ödeyecek. İyi de kardeşim, devlet özel okul sahiplerine para kazandırmak zorunda mı? Sen bu paralarla kendi eğitim kurumlarını ıslah etsene. Millî Eğitim mensubu öğretmenlerine yaşayabilecek kadar ücret verip, onların çalıştıkları kurumlara ve öğrencilerine bağlanmasını sağla. Başka yerlerde iş arayıp, mesailerini oralara aktarmalarına engel ol. Eğer hiçbir şey yapamazsan, bu zeki ve çalışkan öğrencileri bul, kendi kurumlarında, özel hocalar nezaretinde eğit.
Yoksa benim gibi kişilerin aklına şu soru gelebilir: Devlet, yeni zenginler yaratmayı mı veya Millî Eğitimi kökten yok etmeyi mi düşünüyor?