Numaracı cumhuriyetçilerden sonra şimdi de haritacılar türedi.
Bu millet gerçekten çok talihsiz. Bir taraftan dış düşmanlarla uğraşacak, diğer taraftan içinde beslenip barınan hainler ya da en az onlar kadar ve belki de daha zararlı olan gafillerle cebelleşecek. Buna güç mü yeter, can mı dayanır?
İngiliz Muhipleri, Amerikan Mandacıları, Teali-i İslâmcıları, TKP’cileri, PKK’cıları yetmedi. Suret-i Haktan gözüken, insandan hayvana kadar Türkün dışındaki her türlü mahlûkatın hakkını arama ayağına yatan, Avrupa’nın kucağında İngiliz kaşığı ile Alman maması yiyen türediler grubu başımıza musallat oldu.
Zaman oldu mark, dolar karşılığı raporlar hazırlayıp Güneydoğuyu PKK’ya verelim demeye g tirdiler, zaman oldu Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kanla, imanla, inançla kurduğu millî devleti yok saymaya getirdiler. Numaracılık huylarıdır ya; “gelin cumhuriyeti de numaralayalım” numarasına yattılar.
Bir zamanların genç kızlarının sevgilisi, moda imparatorluğunun el bebek gül bebek büyütülmüş veliahtı, Afrika safarilerinin eli tüfekli, Kuzey Kutbu seferlerinin eli zıpkınlı, güler yüzlü, tatlı ama sivri, ama gayrı millî delikanlısı nereden aklına esti, nereden kulağına fısıldandı bilinmez, durup dururken en son cevherini yumurtlayıvermiş: “Vatan harita değildir…”
Breh, breh, breh… Lâfa bak, hizaya gel… Kelleye bak, pazara gel…
Doğrudur; vatan harita değildir ama, haritası olmayan toprak da vatan değildir.
O harita senin babandan kalma tekstil ve moda imparatorluğunun dudağı rujlu, tırnağı ojeli desinatörlerince klimalı atölyelerde değil, Türk milletinin eli silâhlı, yüreği imanlı evlâtlarınca cephelerde kanla ve cephe gerisinde irfanla çizildi. Sakarya’da, Dumlupınar’da Lozan’da Türk’ün süngüsüyle, Mehmet’in gücüyle ve Allah’ın izniyle çizildi. Bir daha değiştirilmemek üzere. Ve değişecekse Türk’ün iradesiyle ve Türk’ün lehine değişmek üzere…
Afrika steplerinde safariye çıkma alışkanlığından kalsa gerek yaşı geçkin delikanlı Kıbrıs için de boyundan büyük lâflar etmiş, “Kıbrıs Türkiye’nin ayağında dikendir” demiş.
Kıbrıs, Lala Mustafa Paşa’dan günümüze binlerce, onbinlerce şehidin kanı ve canı pahasına Türk’ün toprağıdır ve bundan sonra da Türk’ün kalacaktır.
Kıbrıs, Türk’ün ayağında bir diken değil, Türk’ün Akdeniz’de, Ortadoğu’da ve daha da açığı Anadolu’da hür ve bağımsız pâyidar olabilmesinin tek ve vaz geçilmez şartıdır.
Bilenlerin sustuğu, bilmeyenlerin ağzına geleni kustuğu bir dönemde bu millete bir kere daha saygı duyuyorum. Evet, bu millet talihsiz bir millet ama, bu millet bir o kadar da büyük bir milletmiş. Bunca iç ve dış düşmana, bunca hain ve gafile ve bunca ağzı açık ayran delisi, baldırı çıplak şöhret budalasına rağmen hâlâ ve hâlâ ayakta, hâlâ ve hâlâ büyük…
Ne mutlu bu millete, ne mutlu bu milletten olana!