İSTİKLÂL Marşı şairimiz Âkif, bir İslâm şairi olduğu kadar, bir toplum ve vatan şairidir. Onun şiir ve yazılarında toplumun her diliminin dertleri, mes’eleleri bütün gerçekleriyle ortaya konmuştur.
Bazen çocukların, kadınların, ihtiyarların dertleriyle dertlenmiş:
“Üç sınıf halka içim parçalanır hem ne kadar!
İhtiyarlar, karılar, bir de küçükler; bunlar
Merhamet görmeli, yüz görmeli insanlardan…”
mısralarıyla duygularını ifade etmiştir.
Bazen köylünün perişan hâline ağlamış;
“Köylünün bir şeyi yok, sıhhati, ahlâkı bitik;
Bak sırtındaki mintan bile tiftik, tiftik.”
diye feryat etmiştir.
Bütün ömrünce kahvelerde heder olan vakte yanmış; bilgisizlik, cehalet, kötü alışkanlıklar, batıl inançlar ve görenekler, miskinlik ve tembellik yüzünden düştüğümüz gerilik, fakirlik ve sefalet çukuruna bakıp inlemiş, milleti uyandırmak için didinmiştir.
“Yıllarca, asırlarca süren uykudan artık,
Silkin de; muhitindeki zulmetleri yak, yık;
Bir baksana; gökler uyanık, yer uyanıktır,
Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır!”
diyerek kükremiştir.
Nasıl kükremesin ki, millet bitik, hasta, sefil, perişan; vatan, üstünde baykuşlar ötüşen bir virane, bir kabristandı:
“Ah! Karşımda vatan namına bir kabristan
Yatıyor şimdi… Nasıl yerlere geçmez insan?”
Yürekler parçalayan bu elim tablo karşısında bir vatansever nasıl ağlamaz, feryat, figan etmez?
“Viranelerin yasçısı baykuşlara döndüm,
Gördüm de hazanında bu cennet yurdu;
Gül devrini bilseydim onun bülbül olurdum,
Yarab, beni evvel getireydin ne olurdu?”
diye Hakk’a niya z etmiştir; çünkü:
“Bu ıssız âşiyanlar bir zamanlar gayet muazzezdi,
Bu damlar böyle baykuş seslerinden çın çın ötmezdi!
Şu kurbağalar seken vâdide ceylânlar koşup gezmedi!”
Âkif, toplumcu şiir ve yazı türünün ve anlayışının en samimî, en güçlü ve en büyük temsilcisidir. Bu sebeple, milletin ve vatanın ıztırabını duymayan, bunları yazmayan, söylemeyen; dertlerimize derman, meselelerimize hâl çaresi aramayan kimseleri adam bile saymazdı.
En büyük vatan şairlerimizden biri olan Âkif’te vatan; kudsî bir varlık, şehitler, velîler diyarıdır;
“Enbiya yurdu bu toprak; şühedâ burcu bu yer;
Bir yıkık türbesinin üstüne Mevlâ titrer!..”
Âkif’in şahsında kemal ifadesine kavuşan vatan anlayışı; Türk milletinin tarihi boyunca var olan, uğrunda her fedakârlığa katlanılan bir anlayıştır. Vatan, daima değerli, aziz ve kutlu bir varlık olarak baştacı edilmiştir.
İlkçağların en büyük asker ve devlet adamı Tanrıkut Mete, sınırda çorak ve çıplak bir avuç toprak isteyen komşu devlete: “O toprak atalarımızın bize mirasıdır. Millete aittir; millete ait olan başkasına verilemez.” diyerek savaş açmıştır.
İstiklâl Savaşı başlarında, Doğu Anadolu’da Ermenistan’ı tespit için Erzurum’a bir Amerikan heyeti gelmişti. Zamanın Erzurum Belediye Reisi, heyeti mezarlıklara götürdü ve heyetin başındaki kişiye: “Görüyorsunuz general, bu toprakların altı da, üstü de, ölüsü de, dirisi de Türk’tür.” diyerek hem gerçeği, hem de Türk’ün vatan anlayışını basit fakat çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyordu. Vatan; yalnız doğup büyüdüğümüz, üzerinde yaşadığımız coğrafya parçası değildir. Vatan; ataların kanıyla sulanmış, hâtıralarıyla beslenmiş, mezarları, türbeleri, eserleriyle süslenmiş, donanıp bezenmiş, dağına, ırmağına, her şeyine Türk mührü vurulmuş mukaddes yerlerdir.
Bir şairimiz bundan dolayı:
“Şehitlerden elli milyon bekçisi olan
Aşılmaz bir kayadır bu ebedî vatan!”
mısralarıyla vatanımızın şehitlerle korunduğunu, bu sebeple aşılamayacağını düşmana ihtar ediyor.
Âkif de:
“Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı,
Sen şehit oğlusun, incitme yazıktın atanı,
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı…”
mısralarıyla Türk vatanının dünyalara değişilmez kıymette olduğunu ifade ediyor.
İstiklâl Savaşı günlerinde bu aziz vatan çiğnenmek, milletimiz tutsak edilmek istenildiği zaman; Âkif de, vatan müdafaasına koşanların başında idi. O, vatan için sadece yazıp söyleyenlerden değil, bizzat ölmeye koşanlardandı. “Dostlar şehit, gazi” zihniyetiyle nutuk atıp, vatan tehlikeye düşünce pusan, sinen ödlek riyakârlardan değildi. Vatanı tehlikede gördüğü zaman hiç kimseden işaret beklemeden Anadolu’nun bağrına koşmuştu.
Anadolu’nun köy, kasaba ve şehirlerinde halkı millî mücadeleye çağırdı. Camilerde saazları, evlerde sohbetleri, salon ve meydanlarda heyecanlı ve imanlı nutuklarıyla, gazete ve mecmualardaki inançlı âteşin yazı ve şiirleriyle milleti şahlanışa, vatan savunmasına çağırdı.
“Arkadaş! Yurduna alçakları uğratma sakın,
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın…”
Vatan için gövdeler siper edilince, akan kanlar taze hayat, düşen canlar toprağa can verecek ve vatan kurtulacaktır. Âkif, o müjdeyi, zafer ve kurtuluş müjdesini daha savaşın başında, en karanlık günlerde veriyor, milletin sevincini, azmini artırıp, imanı nı kavileştiriyordu:
“Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın;
Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın!”
Âkif için vatan o derece kutsaldır ki, vatan için taprağa düşen Çanakkale şehitlerine:
“Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker,
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer,
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi…
Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlı idi.”
şeklinde hitap ediyor ve onları, Bedir’deki İslâm’ın ilk şehit ve gazileriyle birlikte anarak yüceltiyor ve Peygamberin ağuşuna lâyık görüyordu.
Şehit ve gazilerin kanları, ulu atalarımızın eser ve hâtıralarıyla kutsallaşan bu vatanı, dünyanın en mamur, en mutlu diyarı yapmak en büyük vezifelerimizden biridir. Toprağın altı cennet ehliyle dolup taşarken, üstünü sahipsiz, fakir ve yoksul bırakmak bizim kuşağımızın affedilemez suçudur.
“Sahipsiz olan memleketin batması haktır,
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır…”
diye gürleyen Âkif, doğru yolu göstermiştir.
Evet, bu vatana sahip olmalıyız. Çağdaş bilim ve fenle marifetlenerek, güzel, gökçek erdemlerle donanarak, arınmış görül, inanmış yürekle gece gündüz çalışarak, bu vatana sahip olmalı, onu dünyalar cenneti, insanlık imrencesi, güzellikler, iyilikler, esenlikler, mutluluklar ülkesi hâline getirmeliyiz. Ancak o zaman Âkiflerin, M. Kemallerin, vatan yoluna can baş verenlerin ruhları şad olacak, nesiller de bizi hayırla yâd edeceklerdir.