Ana Sayfa 1998-2012 ''Kürdistan'' tabiri

”Kürdistan” tabiri

OSMANLI Devleti XVIII. yüzyılda Rusya ve Avusturya karşısında kaybettiği savaşlar dolayısıyla büyük toprak kayıplarıyla birlikte askerî başarısızlıklarını da sorgulamaya başlamıştır. III. Selim ile başlayan reform süreci, Selim’in öldürülmesiyle son bulmuştur. II. Mahmud kendinden önceki II. Osman ve III. Selim gibi reform yanlısı padişahların başına gelenleri iyi tahlil ettiğinden, yapacağı reformlara engel olacağını düşündüğü unsurları bertaraf ederek işe başlamıştır. Önce tahtını borçlu olduğu âyanları Sened-i İttifak ile tasfiye etmiş, ardından reformların önünde en büyük engel diye nitelenen Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmıştır. Nihayet ulemanın nisbeten de olsa kontrol altına alınmasıyla reform sürecine girildi. II. Viyana mağlûbiyetinden itibaren Avrupa’nın üstünlüğünü kabul eden Osmanlı Devleti, XIX. yüzyılda II. Mahmud ile birlikte Avrupa’nın üstünlüğü öncelikli bir reform siyaseti izlemeye başladı.

XIX. yüzyıl Osmanlı reformlarında Mustafa Reşid Paşa (1800 –1857)’nın önemli bir yer işgal ettiği malûmdur. Altı kez Osmanlı sadrazamlığı yapmış olan bu kişinin asıl uzmanlık alanı diplomasidir. II. Mahmud’un saltanatının son devirlerinde genellikle Avrupa’da kalmış, Avrupalıları çok sevmiş ve alafrangalığın Osmanlı ülkesinde öncüsü olmuştur. Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nun hazırlayıcısı da Mustafa Reşid Paşa’dır. Bir devlet adamı olarak Avrupa’yı ve onun duygularını çok iyi bilmesine rağmen, ülkesini tanıma, halkının menfaatlerini ve ihtiyaçlarını anlama hususunda maalesef aynı şeyleri söylemek mümkün değildir.

Osmanlı ülkesinde , Mustafa Reşid Paşa’nın başını çektiği Osmanlı reformcuları ve Avrupalı uzmanların yön verdiği bir dizi reform hareketine girişilmiştir. 1839 Tanzimat Ferma’nın ilânından sonra, Avrupa Devletleri Türkiye’nin güçlü bir devlet olmasından başka bir şey düşünmezmiş havasına girildi. Oysaki Tanzimat’ın hemen öncesinde imzalanan 1838 Balta Limanı Antlaşması İngiltere’ye Osmanlı ülkesinde oldukça elverişli şartlar altında ticaret imkânı sağladığı gibi, diğer Avrupa Devletlerine de benzer imtiyazların sunulması neticesinde yüzyılın son çeyreğinde Avrupa mamulü malların Osmanlı piyasasını işgaliyle, Osmanlı küçük sanayisi onarılması mümkün olmayan yaralar alıyordu.

1850’li yıllardan itibaren Avrupa Devletlerinin ve özellikle de İngiltere’nin işlemiş olduğu etnik köken konusu Osmanlı ülkesinde yaşayan Müslümanlar ile Gayr-ı Müslimlerin arasını açmakla kalmadı, Müslümanları parçalamak için de kullanıldı. Bunlar arasında Kürtler dikkati çekiyor. XV. yüzyılda Türkmenler aynı amaç için kullanılmış, yüzyıllar boyu devam eden bu mesele Osmanlı ve İran’ı yıpratıp meşgul etmiş idi.

Doğu Anadolu’da 1830’larda olaylar çıkmış, bu isyan askerî güç kullanılarak bastırılmıştır. Kargaşalık 1840’lara kadar sürmüştür. Tanzimatın ilânından sonra, Avrupalılar, Osmanlı devlet adamlarına, yöredeki halkın idaresinin, daha değişik bir biçimde oluşmasıyla, mükemmelleşeceğini telkin etmişlerdir. 26 Kasım 1847’de Diyarbekir vilâyetine bir vali tayin edilmiş iken, 13 Aralık 1847’de Kürdistan Eyâleti kurulmuş, Van, Muş ve Hakkâri sancakları ve Cizre, Bohtan ve Mardin kazaları ile Kürdistan adlı yeni bir eyalet teşkil edilmiştir.

Müteakip yıllarda Kürdistan Eyâleti’nin kapsadığı sancaklar şöyledir: 1849 ‘da Muş, Van, Hakkarî, Cizre ve Diyarbekir ile 1856’da, Diyarbekir, Mardin ve Siird sancaklarını içine alıyordu.

Mustafa Reşid Paşa’nın döneminde gerçekleşen Kürdistan Eyâleti’nin kurulması, Paşa’nın gösterişe merakı sebebiyle Kürdistan Eyaleti kurulmasına da yansımış, çok önemli ve büyük bir işmiş gibi, bir de Kürdistan Madalyası ihdas edilmiştir.

Kürdistan Eyaleti’nin adı halkın gözünde gerçek yeri ile ilgisiz olduğundan, hiç bir anlam ifade etmemiş, çünkü eyaletin ağırlığını teşkil eden Diyarbekir’in, Kürdistan ile tarihin hiç bir devrinde ilgisi olmamıştır. Doğu Anadolu’da kurulan Ak ve Karakoyunlular ile ilgili XIV. yüzyıl Avrupalı gözlemcilerin intibaları ilginçtir. Osmanlılar ve öteki beylikler de Türkmen kökenli oldukları hâlde, Osmanlılar daha yerleşik olmaları dolayısıyla, Türk adıyla isimlendirilmiş, Akkoyunlular ve Karakoyunluların göçerliliğine istinaden, Türkmen olarak tabir edilmiş, yaşadıkları yerlere de Türkmenia yani Türkmen ülkesi denilmiştir.

Avrupalıların, Osmanlılar ile Türkmenler arasındaki bu ayırımı, Avrupa siyasetinin esasını teşkil etmiş, Osmanlı-Akkoyunlu, Osmanlı-Safevî devletlerinin arasının açılmasında kullanılmıştır. Esasen, Anadolu’nun doğusundaki Türkmenler ile batısındakiler arasında bazı farklılıklar da yok değildir. Sivas civarına kadar olan bölgenin Türkmenleri daha değişik özelliklere sahiptir. Bilhassa göçerlilikleri veya dağlık bölgelerde oturmalarından dolayı Ekrâd gibi isimler de verilmiştir. XIV. yüzyılda Anadolu topraklarında Kürdistan diye bir coğrafî tabir ile anılan sahanın bulunmaması bir gerçektir. Bu nedenle de XIX. yüzyıl ortalarında sun’i olarak yaratılan Kürdistan tabiri, 1864-67 ıslahatı ile ortadan kaybolmuştur.

XIX.yüzyılda Avrupa kendi menfaatleri doğrultusunda dünyayı şekillendirirken, Osmanlı ülkesinin içinde bulunduğu, kendileri için elverişli zemin ve zamandan istifade etmiştir. Böylece uzunca bir dönem batılı gözlemciler Osmanlı’nın Doğu Anadolu topraklarını Turcomania diye isimlendirirken, bu bölgeden Armenie diye söz edilmeye başlanmıştır. Bu gözlemcilerin, dikkate değer bir kısmının, Avrupa devletlerinin istihbarat elemanları olmaları da dikkat çekicidir. Böylece Doğu Anadolu’da az sayıda da olsa yaşayan Ermeniler ön plâna çıkarılarak, Osmanlı Devleti’nin yıpratılmasının önünü açmayı plânlamışlardır.

Bölgenin tarihî geçmişiyle ilgisi olmadığından söz ettiğimiz Kürdistan tabiri eskiden beri biliniyordu. Fakat coğrafî konumu, Dicle nehrinin doğusunda idi.

XIX. yüzyıl coğrafyacıları tarihî geçmişi ne olursa olsun tabiî şekilleri esas alarak hareket etmişler, Avrupa’nın siyasî menfaatleri doğrultusunda da Osmanlı Devleti’nin zaafından ve bir kısım devlet adamlarının basiretsizliğinden ve ham Avrupa hayranlığından istifade ederek uygulama imkânı bulmuşlardır. Vaktiyle yapılan yanlışların gerekli ilmî tetkikleri yapılmadan kullanılması veyahut da bir kısım menfaatlerin öyle gerektirmesi ile de ortaya vahim sonuçlar çıkmaktadır.
 

Orkun'dan Seçmeler