Kür Şad, Türk edebiyatı tarihinde karşımıza ilk kez Sabahattin Ali’nin “Esirler” adlı piyesinde çıkmıştır. Bu karakteri tarihin karanlıklarından gün ışığına kavuşturan ve kullanması için Ali’ye anlatan ise merhum Nihal Atsız’dır. Bununla birlikte Sabahattin Ali’nin Kür Şad’ı aciz bir aşık olarak göstermesinden hoşnut olmayan Atsız Beğ, konuyu kendisi ele almış; böylece Türk Edebiyatının en etkili tarihsel romanlarından biri olan “Bozkurtların Ölümü” doğmuştur. Karakter öyle popüler hale gelmiştir ki sonraki milliyetçi literatürün en önemli figürüne dönüşmekle kalmamış, pek çok Türk çocuğuna -bir milliyetçilik nişanı sayılarak- isim olmuştur.
Atsız, romanında Kür Şad’ı kusursuz, idealize edilmiş Türk tipinin remzi halinde tebcil etmiştir. Onda insani zaaflardan hiçbiri bulunmamakta, üstün vasıflarla donanmış destansı Alp kişiliğinin mümeyyiz bir örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Atsız’dan esinlenen başka bir Türkçü şair olan Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, aynı romanı “Bozkurtların Destanı” adıyla nazma çekerek hafızalarda daha sağlam yer etmesini sağlamış, Kür Şad’ı bize en özlü bir dille şöyle anlatmıştır:
Kim derdi ki Kür Şad,
Kemikle etti?
O bir kişi değil,
O bir devletti!..
Bayraktı, vatandı…
Bir özge candı…
Tepeden tırnağa
Kıpkız zıl kandı!..
Tanrı Kut soyunun
Altın halkası…
Yedi iklim üzre
Düşer gölgesi!…
Çinliye ölümdü,
Türk’e kalkandı!..
Bin üç yüz elli yıl
Önceki dünden
Odu gönlümüze
Düşen volkandı!..
Bozkurt ocağının sönmeyen odu,
Çuluk Kağan oğlu Kür Şad,
Korku bilmiyordu!.
Bununla birlikte bilmemiz gerekir ki Kür Şad öncelikle ve doğru tanımıyla Türk edebiyatı tarihinin bir figürüdür. Zira Türk tarihinde Kür Şad adında bir kişi bulunmamaktadır. Tarih kitaplarında ve kimi akademik yayında bu ismin geçmesi Atsız’ın edebi kuvvetini göstermesi bakımından güzel; fakat tarihçiliğimiz açısından yanlış bir durum olduğunu göstermektedir. Hemen belirtmek isterim ki, Bozkurtların Ölümü’nde anlatılan hadiseler tarihi verilere çok büyük oranda ve titizlikle uymaktadır. (Bunu ele alan daha geniş kapsamlı bir yazıyı ilerde yazacağım). Eski Türk tarihi açısından sıkıntılı meselelerden biri burada roman karakterlerinin isimleriyle ilgili olarak karşımıza çıkmaktadır. Çoğu Türk büyüğünün adının mevsuk halini maalesef bilememekteyiz. Çin kaynaklarında ise bu kişiler Çin isimleriyle adlandırılmıştır. Çinlilerin bu alışkanlığı bugün dahi devam etmektedir. Dolayısıyla Kür Şad adında bir tarihsel kişi yoktur; ama bahsedilen Kök Türk ihtilal denemesi gerçektir ve tıpkı romanda anlatıldığı gibi kırk kahraman Türk tarafından denenmiştir. Bu hadiseden Çin’in Eski T’ang Sülalesi Tarihi’nde şöyle bahsedilir:
“T’u-li Kağanın biraderi Chieh-she-shuai, Chen-kuan saltanat devresinin ilk yıllarında, yani, 627’lerde, huzura çıkmış ve saray muhafızları sanggünü olarak atanmıştı. 13. yılda (639) İmparator Ch’ang-an’daki saraydan çıkıp Chiu-ch’eng Sarayına doğru yola koyulduğunda, o, yani Chieh-she-shuai, kendi bölüğünden 40 kişi ile anlaştı; bunlar Ho-lo-ku’yu koruma altına alıp geceleyin İmparator’un ordugahına sokuldular; tam dört sıra kalın perde-duvarı aştılar; yaylarını gererek rastgele ok atmaya başladılar ve böylece onlarca saray muhafızını öldürdüler. Garnizon kumandanı Sun Wu-k’ai, askerleriyle cesurane bir şekilde hücuma geçince, bunlar geri çekildiler ve kuzeye, Wei suyuna doğru kaçtılar; maksatları kendi bölüklerine gitmek idi. Fakat hepsi hemen yakalandı ve idam edildi. Ho-lo-ku ise affedildi ve ”Tepelerin Ardına’ sürüldü.” (İ. Togan, G. Kara, C. Baysal; Çin Kaynaklarında Türkler. Eski T’ang Tarihi.Chiu T’ang-shu, s. 25, 178, TTK, 2006; Liu Mau Tsai; Çin Kaynaklarına Göre Doğu Türkleri, s. 198-199, Selenge 2006; A. Taşağıl; Gök Türkler II, s. 25-26, TTK, 1999,)
Bu metinde adı geçen T’u-li Kağan, romanda Kür Şad’ın ağabeyi olan Tulu Han’dır. Anlaşılacağı üzere Chieh-she-shuai de Kür Şad’dır. Ho-lo-ku da romanda Kür Şad’ın ihtilal denemesi başarılı olsa idi Türk Kağanı ilan etmeyi düşündüğü yeğenidir. Bundan sonra T’ang Tarihi, “Bozkurtlar Diriliyor” adlı devam romanının başında olduğu gibi, Çin İmparatoru ile Çinli bürokratların ülkede yerleşik Kök Türk kitlesinin akıbeti üzerine yaptıkları musahabeyle sürer. Atsız bu bilgileri yanlış hatırlamıyorsam bir Fransızca eserden derlemişti (belki de Chavannes’ten). “She”, Türkçe’deki “şad”a karşılık geliyor. “Chieh”i ne için “Kür” ile karşıladığını bilemiyorum. Belki bu Çince kelimenin doğrudan karşılığı olmasa da “Kür” sarsılmaz, pek yürekli, kabadayı, yiğit, cesur gibi anlamları içermesi dolayısıyla (bkz. Yaşar Çağbayır, Ötüken Türkçe Sözlük) bu romanın başkişisine isim olarak seçilmiş olabilir.
Neticede tarihimizde Kür Şad adını taşıyan bir kişi olmamakla beraber bu yakıştırma ad öyle yerleşmiştir ki, edebiyatın gücü onu hayal sahasından tarih sahasına taşımıştır. Önemli olan, hikaye edilen hadisenin gerçek, tarihî kayıtlarla doğrulanan bir hadise olması ve bu hadisenin mimarı olan büyük Türk soylusunun, taşıdığı hürriyet, diğerkâmlık, cesaret gibi hasletler dolayısıyla, hakiki adını yitirse de bir nevi sembol olarak taşıdığı değerdir.