Ana Sayfa 1998-2012 Kızılelma

Kızılelma

SON zamanlarda şimdilik ilginç diye nitelendirebileceğim ideolojik gelişmeler yaşanmakta. Vakti göreceli çok, ve, leyhte ve aleyhte fikirleri okumak alışkanlığında bir Orkun Türkçüsü olarak bu gelişme veya oluşmayı aktarmak istiyorum. Üç çeyrek yüzyılı aşkın hayatımın şu aşamasında Kızılelma Sevenler’in arttığını ve değiştiğini doğrusu bıraz şaşırarak biraz da sevinerek izliyorum. Bana, “solcular da Kızılelmacı olacaklar” denseydi, muhakkak “… bu imkânsız…” derdim. Ama yakın zamanda bu gerçekleşti. Bilinçli bir hareket mi, heves mi, yoksa “şimdilik” oluşmuş “düşmanımın düşmanı – kim olursa olsun – dostumdur” şeklindeki geçici bir yaklaşımın ürünü mü, doğrusu pek kestiremiyorum ve daha çok sonuncu fikrime yatkınım.

Benim neslim için, yani Türkçülük ile Nihâl Atsız ve Reha Oğuz Türkkan kanalıyla tanışmış olanlar için (ki, ben deyim yerinde ise Türkkan Ekolü yetişmesiyim) solcular ile milliyetçi sağcıların aynı safta olmaları mümkün değildi. Benim gençliğimde, yani yarım yüzyıl önce, sol denildi mi komünizm anlaşılırdı. Komünist denince de Rus emperyalizminin kızıl versiyonu olan Sovyet emperyalizminin uşağı, yani düpedüz komünist bir rejim uğruna vatanını satmaktan dahi çekinmeyen bir kişi anlaşılırdı. Ve bunun genelde böyle olduğuna inancım hâlâ da değişmedi. Teorik olarak da dünya proletaryasına seslenen bir Marksizmin millî olması beklenemezdi ve beklenmemeliydi.

Hatırlanacaktır, birçok vesilelerle, millî komünizm sözcüğünün benim neslim için düşünülemez olduğunu dile getirmiştim. Turan Kazanlı da aynı fikri dile getirdi Galiyev adlı incelemesinde. Bu, kısmen Türk komünistlerin durumundan kısmen de Sultan Galiyev’in bilinmemesinden kaynaklanıyordu benim için. Özellikle yabancı dil öğrendikten ve dış kaynaklar ile bire bir temas kurduktan sonra Batılı komünistlerin millî kokan yanlarının farkına vardım. Nâzım Hikmet’i yaratan Stalin batılı komünistleri yaratmamıştı ve onlar Kızıl Çarlığa kafa tutuyorlardı. Bu koku henüz Türk komünistlerinde pek hissedilmiyordu. Bu kokuya alerjisi olan Sadun Aren ve Behice Boran, millî komünizmin Türkiye öncüsü sayılabilecek Mehmet Ali Aybar’ı saf dışı etmişlerdi meselâ… Ama Batı’daki bu gelişme zama nla bizim yerli malı komünistleri de etkiledi. Zaten komünizmden ayrı sosyalizm ve sosyal demokrasi gibi kavramlar da hepimizin fikir dağarcığına girmişti.

Kızılelma Koalisyonu konusu Radikal gazetesindeki 3 Ağustos 2003 tarihli Ahmet İnsel imzalı ve “Ulusalcı Türk Solu” adlı yazı ile gündeme geldi. Ertesi gün yine aynı gazeteden İsmet Berkan “…Türkiye’nin Türkçü-Turancılarıyla kendilerine utanmadan ‘sol’ adını veren birtakım Kemalist milliyetçiler biraraya geliyor…” diyerek konuyu tekrar kızıştırıyordu. Solun kendi içindeki çatışmadan anladığımıza göre solun birçok yorum ve fraksiyonları meyanında kendine “özgürlükçü sol” deyen veya denilenlerle kendine “ulusal sol” deyen veya denilenler çatışıyorlar. İsmet Berkan şu açıdan ulusal sola “utanmaz” diyor, çünkü sol evrensel değerler içerir ki, bunlar ulusallıkla bağdaşamazlar. “Utanmaz” deyimini bir tarafa bırakırsak teorik olarak “ulusal sol” çelişik bir durumdur. Bu durumda ulusal sol, evrensel solun ulusa yararlı görüldüğü varsayılan bazı esaslarını alarak yapılan bir sentezdir. Yani antiemperyalist, antikapitalist ve sonu Galiyev’in millî komünizmine kadar uzanabilecek bir devletçiliktir.

Yine Radikal gazetesinde (08.08.2003) H. Bülent Kahraman ‘Kızılelma’ koalisyonu anatomisi adlı yazısında, “1. Türkiye’de gerçek anlamda, ‘reel’ bir sosyal demokrasi yoktur. 2. Türkiye sosyal demokrasisi, Kemalizm’in bir versiyonudur ve ‘revize’ edilmek zorundadır… 3. Bir solun ulusal değerleri irdelemesi… başka şeydir, ulusalcı olması başka” demektedir. Kahraman “Anadolu Solu” açılımını da anlamsız bulmaktadır. Yapılan 30 Ağustos koalisyon mitinginin sönük geçmesi ve katılması beklenen grupların katılmaması (CHP Gençlik Kolları, Türksolu dergisi, 68’liler Vakfı gibi) üzerine Hürriyet’in liberal yazarı Cüneyt Ülsever “Ülkücü komünistler rezil oldular” başlıklı yazı yazıyor. Dinî kamptan Ahmet Kekeç de Yenişafak’ta 30 Ağustosta “Kuvay-ı Milliye anakronizmi” adlı yazısında “Kemalist, Maocu ve şovenistlerden mürekkep bir oluşum… Bir de isim bulmuşlar kendilerine: Kızılelma Koalisyonu. Ben Hasan Cemal’in yalancısıyım; aralarında mafyayla, yeraltı dünyasıyla işbirliği yapanlar bile varmış… Bu güzelim kavramı, ‘Kuvay-ı Milliye’yi, ne yapıp yapıp, şovenizmin ve boş hayâlden beslenen işsiz-güçsüz takımının ideolojisine dönüştürdünüz ya… Helâl olsun!…” diyor. Yeni Çağ gazetesinde Arslan Tekin solcu olmayan kampın tutumuna âdeta “sen de mi Brütüs!” dercesine cevap veriyor ve “Kızılelma Golden Mi, Amasya Mı? Gökyay’dan oku da gör; Ne imiş” adlı yazısında “Art niyetlilerin, yıkıcıların, bölücülerin Türk düşmanlığını anlardım da milliyetçi-muhafazakâr kesime hitap eden yayın organlarının Türk milliyetçilerine taarruz edeceklerini hiç düşünemezdim…” diyor. O muhafazakâr gazeteye Dr. Muhsin Kadıoğlu www.ulkucu.org’da savaş açtı, diye devam ediyor. Aynı yazıda üzerinde çok durulması gereken ve benim evvelce de çok duyduğum bir saptama var: “Türk tarihini inceleyin; Türk’ü düşman değil, Türk’ü Türk yenmiştir.” İmdi kafamızı iki elimizin içine alıp derin derin düşünelim diyorum. Bu meziyet mi bu rezaleti doğuruyor yoksa bu rezalet mi bu meziyeti doğuruyor? Özellikle komplo teorileri üreticilerine soruyorum: “Fikriniz nedir?” Bizde bu meziyet varken şu “dış güçler” denenler bu meziyetimizi kullanmayacak kadar aptal değil ya!”

Ben bir Türkçü olarak solun millî olanı keşfetmiş olmasından mutluluk duyarım. Türk’e, Türkçülüğe ve onun tabiî bir uzantısı olan Turan’a hizmet eden her Türk ve gayrı Türk kabulümdür. Ancak kendine ulusal sol deyen veya denilenlerin doğru yolda olduğuna inanmıyorum, tıpkı meselâ MHP’nin ve ülkücü kesimin doğru yolda olduğuna inanmadığım gibi… Solun ve özellikle son zamanlardaki ADD mensuplarının Kemalizm ve Atatürkçülük söylem ve yorumlarına da katılmak mümkün değil. Ama yine de “Ya Allah Bismillah Allahu Ekber” diye slogan atanlardan çok daha Atatürkçüler, çünkü Atatürkçülük’ün ruhu lâisizmdir… Yarın bu sloganı atanları AKP’de göreceğimiz muhakkak. Bugün fikren veya fiilen AKP saflarındaki dünkü ateşli ülkücüler meydanda…

Kızılelma konusu ile şu veya bu şekil ve derecede ilgili yazıların sadece internetten indirdiğim ve çıktısını aldığım kısmı daha şimdiden 12 punto üzerinden 50 sayfaya yaklaşmış. On sayfayı bire indirsem yine de 5 sayfa eder ve Orkun yazı standartlarını aşar. Konuyu ve tartışmaları özetlemeye çalışsam Orkun’un sayfalarını kötüye kullanmış olurum, buna zaten Orkun da izin vermez. Bütün bu gelişmeleri izlemeye çalışmış bir kişi olarak kanaatimi özetleyeyim: Bu geçici, arkası gelmeyecek ve gelmemesi gereken bir oluşumdur. Hatalı bir doğumdur. Türk solculuğu maalesef henüz komünizmin etki alanı dışına çıkamamıştır. Ne kadar kapitalizm düşmanı olurlarsa olsunlar Türk milliyetçilerinin komünizm ile uzlaşacaklarını sanmak istemiyorum. Galiyev, Türkçülüğünde haklı ama komünistliğinde hatalıdır. Üzülerek söylemem gerekirse (ki bunu Orkun’daki “Atatürk’ün gerçek yeri” adlı yazımda dile getirdim) kanaatimce bir kısım Türkçüler Türk-İslâm-Sentezi-Tezi’nin, Türkçüleri Türklükten soğutup İslâm’a yaklaştıran etkisi ile Atatürk’ten koptular ve bu dev Türk’ü – maalesef – solculara kaptırdılar (ki, bu bir kısım Türkçülerin dalâlet hattâ Atatürk’e ihanetidir!) Umarım ki o bir kısım Türkçüler silkinirler ve bu dev dehanın fikir yapısına uygun olarak Türk dünyasını – diğer insanları da incitmeden – muasır medeniyet seviyesinin odağına oturturlar. Dedim ya, ben, slogan atana değil ileri denene fark atana Türkçü, derim; yani ABD’nin akıllı denen roketi rampasından çıktığında onu daha havada kimseye zarar vermeden imha eden aygıtı yapan Türk’e Türkçü, derim. Ergenekon’dan bizi çıkaracak Asena, pozitif düşünen akıl ve ilimdir!

Solculuk ulusallıktan yola çıkarak Atatürk’ü solcu yapıp üzerinde fikirler üretiyor. Bunların başında da Attilâ İlhan gelir. Hazret bıkmadan usanmadan ve de fikir namusunu bir tarafa iterek Atatürk’ü şeddeli solcu yapar durur. Meselâ bakınız: “Gazi’nin Solculuğu!…” Cumhuriyet gazetesi 15.04.2002. Hayır efendim! Atatürk asla solcu değildir! Atatürk’ün o zamana uygun devletçiliğinden serbest piyasa sistemi karşıtlığı çıkarmak bir anakronizmdir. Tekrarlıyorum: Türk Solcu yorumu hâlâ komünizmin etkisinden kurtulamadı. Ama kendi içinde millîleşme trendinde ve bu iyi bir gelişme. Yani sol, kapısının önünü temiz tutma yolunda. Biz de kendi kapımıza bakalım, ne Şam’ın şekeri ne de Arap’ın yüzü, yani ne antiemperyalist, anti kapitalist diye komünizmin kucağına, ne de Türk-İslâm-Sentezi-Tezi yoluyla AKP’leşerek çağdışı şeriat tuzağına düşelim!
 

Orkun'dan Seçmeler