ADA halklarında karamsarlık hâli çabuk oluşur. Bu psikoloji hâl, o kara parçasında yaşayanlardaki sosyo-ekonomik nedenden kaynaklanmaktadır. Tabiî bu hâl, sonuçta hiç beklenmeyen, arzu edilmeyen kırıcı, hattâ infial yaratıcı biçimde ortaya çıkar.
Bir kısım Kıbrıslı soydaşlarımız -aralarına katılan Rumların da etkisiyle- böylesine bir psikolojik patlama sonunda duygularını, kamuoyumuzda hiç de mazur görülmeyecek biçimde ortaya koymuş oldular. Daha önce de, Kıbrıs’taki Akdeniz Üniversitesi’nde Kıbrıslı Türk gençleriyle, Türkiye’den bu üniversiteye okumak için gelen gençler arasında gerilimli bir hava içinde cereyan eden münakaşalarda geçen;
“– Bizi kurtardınız da ne oldu?” biçimindeki cevapların mazur görülecek hâli yoktur.
1974 Kıbrıs harekâtında, -yanlış olarak- sonradan ileri sürülen, Ege ve Akdeniz kıyılarımızın Yunan ablukası altına alınmamasının da etken olduğu görüşünün gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Harekât; Muratlı, Akıncılar katliâmlarına maruz kalan ve kılıç artığı olmas ı an meselesi hâline gelmiş olan soydaşlarımızı kurtarmak için yapılmıştır.
Türk kamuoyu, 1954’lerden, İngilizlerin adayı terketme hazırlıklarına ve orasını bir Yunan ülkesi hâline getirme girişimlerine başladıkları tarihten beri, oradaki soydaşlarımızın kaderiyle ilgilenip, en temiz duygularla bu davâya baş koymuş, bunu bir millî davâ hâline getirmiştir. Hukukî sahada Zürih ve Londra Konferanslarında bu yolda üstün çaba harcamış, oradaki soydaşlarımızın haklarını teminat altına alan bir Anayasa hazırlanmasında etkili olmuştur. Yine, o Anayasa çerçevesi içinde garantörlük hakkını kullanabilmek için harekât öncesi siyasî mücadele vermiş, sonuç alınamayınca TBMM’nin ittifakla verdiği karar üzerine hükûmet 20 Temmuz 1974 sabahı Türk Silâhlı Kuvvetlerine harekât emri vermiştir.
O sabah, Kıbrıs Türk Cemaati Başkanı Sayın Rauf DENKTAŞ, Org. Nurettin ERSİN komutasında adaya çıkan ordumuzu gözyaşlarıyla karşılamıştı.
O günlerin anılarını içeren not defterimdeki alıntıları aktarıyorum:
“Alayköy (Yeralaköz: Eskikuyu) Köyü E.O.K.A. Örgütünün Merkezi.
50’nci Alay 2 Tb. 4. Bölük, 1974 Ağustosundaki harekât sırasında, karşısındaki millî Rum Muhafız Birliği, ki tabur seviyesinde imiş, bu birliğe karşı kahramanca çarpışırken karşısında bir de Yunan Kontenjan Alayını bulmuş ve çok zayiat vermiş.”
Bu şehitlerimiz, yavruvatan topraklarında, soydaşlarımızın yaşamaları için seve seve hayatlarını vermişlerdir. Onlar için dikilen bir kitabede şair Halide Nusret ZORLUTUNA:
“Ey İstiklâl şehidi…. sırrından bize de ver.
Ver ki, hep bizim olsun bize verdiğin bu yer.” diyor.
Mukaddes şehitlerimizin yattığı bu yerleri bir palikarya ayağının çiğnemesine hangi Türk seyirci kalabilir, vicdanı sızlamaz? Kuşkusuz, bu ölüm-kalım savaşında Kıbrıslı -çoğunluğunu üniversiteli gençlerin oluşturduğu- gençler de, Türk Mukavemet Teşkilâtı bünyesinde, vatansever Türk subaylarının komutası altında bu vatanî görevlerini hakkıyla yerine getirmişlerdir. Bu mukaddes görev uğrunda şehadet mertebesine ulaşmış soydaşlarımızı da rahmetle anıyoruz.
Türk milleti, Kıbrıs harekâtına girerken her şeyi göze almıştır. O günlerde işittiğimize göre Hava Kuvvetlerine mensup genç pilotlarımız, Amerika’nın Akdeniz’de yoğun bir seyir hâlindeki 6’ıncı Filosu harekâtımızı önlemeye çalışırsa (2. Dünya Savaşı’ndaki Japon pilotlarının yaptığı gibi) KAMİKAZE yaparak bu filoyu batıracaklarına dair and içmişler. Nitekim, senelerce eğitime tâbi tutulmuşlar. Silâhlı Kuvvetlerimiz dışarıdan gerekli modern silâhları temin edememiştir. Bir gençlik bu uğurda hayatını vermiştir.
Şimdi, vefakârlık göstermek sırası Kıbrıslı soydaşlarımıza gelmiştir. Küçük maddî hesaplar peşinde koşmayıp, sırasında bir dilim ekmekle iktifa ederek, birlik ve beraberliği devam ettirmeleri bilincine erişmelidirler. Geçirilen karanlık günler unutulmamalıdır. Unutulduğu takdirde, Akıncılar ve Muratlı katliâmlarının tekrarlanacağı ve belki de yeni bir 20 Temmuz harekâtının yapılamayacağını da hatırdan çıkarmamak gerekir.