Ana Sayfa 1998-2012 Kıbrıs, Güneydoğu ve Irak

Kıbrıs, Güneydoğu ve Irak

Yazının başlığını okuyanlar, ne alâkası var Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Güneydoğumuzla diyecekler. Doğru, bir bağlantısı olmaması lâzım.Yeşiller Partisi’nden, dünyayı esenliğe çıkarttıklarını sanan, 68 kuşağından sayıldığını iddia eden, Türk düşmanı Bayan Mitterand hatun ile şiar ettikleri Türkiye düşmanlığında hemfikir olan Kızıl Deni denilen zatın bir TV kanalında gazetecilerimizden birinin sorusuna verdiği cevap, Türkiye, Kıbrıs ve Güneydoğu sorununu çözecek, AB üyeliği ondan sonra gündeme gelecek buyurmuş.

Çözüm, neyin çözümü, neyi çözecekler? Bir Türk devleti ortadan kalkacak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yok olacak, Rum kesimine katılacak, toplu katliâmlar unutulacak, Türkler topraklarından olacak, kovulacak, 12 adaya bir ada daha ilâve edilecek, Türkiye, Kıbrıs Türkleri ile birlikte ablukaya alınacak ve Yunan biraz daha genişleyecek, oh ne güzel çözüm.

O topraklarda Türk kalmak, özgürce yaşam kavgası veren, toprakları için kanları dökülen şehitlere, ambleminde BOZKURT’u taşıyanlara bunu isteyen bazı aydınlarımız ne cevap verirler? Verdik kurtulduk, ne kolay.

Bu bana daha önce Marksist Leninist devlet kurmak için binlerce şehit verdiğimiz, şanlı ordumuzun canla başla bu hainlerin peşine düştüğü dönemde, siyasî çözüm önerildiği günleri hatırlattı.

AB gündeminde yok iken gündeme oturtulan Kıbrıs için, paradan, çıkarlarından başka bir şey düşünmeyenler, ellerinden gelse bir saniye beklemezler, çözüm bulurlar.

Ya Güneydoğu (TÜRKİYE’NİN GÜNEYDOĞUSU) nereden çıktı? AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer sözü var ya, bu lâfı eden var ya, işaret parmağı ile gösterdi ya, al sana demokrasi, demokratlaşma ve meclisten geçen “Dil” yasası. Karşımızdakiler aptal mı ki açtığın kapıdan girmesin, girdiler ve “Dil” problemi yaratıldı, hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi eliyle. Allah eksik etmesin Kızıl Deni’den ilhâm alan bazı fikir adamlarımız, yazarlarımız, aydınlarımızın, verelim de kurtulalım demeye getirdikleri sözlerini üzüntü ve esefle dinlemekteyiz. Ey yüce Atatürk, sana şikâyete geldim.

ABD, görüldüğü gibi tutarlı bir politika takip etmiyor, şartlara göre, ama hiçbir zaman millî çıkarlarından taviz vermiyor, onun dışında dünya yansın. Hep düşünmüşüm, ABD’nin bilgisi varken, Kuveyt’i, Irak 150-200 bin askerle işgal etti. Etti etmesine ama, yağmaya daldı, disiplin kalmadı, vatan millet aşkının yerini para ve yağma aldı. Falih Rıfkı Atay’ın bir yazısı geldi aklıma, “Arabın tersi paradır”. (ARAP: PARA)

Irak ordusu, Kürtlerin de Kerkük ve Musul’a saldırmaları sonucu, o cephede de savaşmak zorunda kalınca daha da küçüldü. Ama ABD, değişik ülkelerden topladığı güçlere kendi ordusunu da katarak son derece techiz edilen bir orduyla Kuveyt’e girdi, yağmacı ordu kurtuluşu kaçmakta buldu. Teslim olanları TV ekranlarında ibretle seyrettik. Bağdat’a girmekten vaz geçti. Halbuki bütün Irak’ı işgal edebilirdi. Saddam ve rejimine 10 yıl önce son verilebilirdi ve bugün baş gösteren problemlerin birçoğu da olmazdı. Demokratik insan haklarına dayalı Irak’ın toprak bütünlüğü içerisinde, Türkler, Kürtler ve diğer azınlıklar 1970 yılındaki gibi kültürel, sosyal hattâ bir yerde siyasal haklarını bile alabilirlerdi. En önemlisi de Ortadoğu’da istikrar sağlanırdı. Ama ABD bunu yapmadı, belki İsrail’i dinledi.

Afganistan misâli, muhalefeti öne sürerek Irak’a saldırdı. Yani Irak muhalefeti ile Saddam’ı devirme plânları öteden beri bilinen bir konu. Irak muhalefet grubu Londra’da zaman zaman Türkmenlerin de katıldığı, dost alışverişte misâli toplantılar yapılıyor, şiî, sünnî tartışması ama yararlanan, silâhlanan, güçlenen, devlet aşamasına gelen Kürtler zayıflayansa Türkler. Bu durumda ABD’nin Irak’a saldırısı Kürtler için paha biçilmez bir fırsat. Körfez savaşında olduğu gibi hemen Kerkük ve Musul’a saldırır ve ABD’nin yardımı ile güvenli bölge dışında kalan, 10 yıl içinde eridikçe eriyen, güç kaybına uğrayan, göç eden zengin Türk topraklarına hâkim olurlar. Zaten öteden beri istedikleri bu. Bu istekleri değil miydi ki katliâmlarda hep birinci derecede rol almışlardır. Türkiye’nin bu konuda ne yazık ki hiçbir plânı yok, amacı yok. Para mı yoksa Türkmenler mi?

Sayın Şerafettin Elçi ve Sayın Mahir Kaynak beyefendilere kalırsa Federe Kürt Devleti, Türkiye’de de birkaç vilâyet, Türkiye’ye bağlanmalı. Beyefendilerce bağlamak kelimesi uygun düşmezmiş Türkiye’nin himayesine vermek demek daha uygun olurmuş. Açık oturuma katılan bir gencin ayağa kalkarak, hangi vilâyetleri kastediyorsunuz sorusu ise geçiştirildi, cevapsız bırakıldı. Bu düşünceler, bu sözler acaba ne ifade ediyor? Türkiye’yi bölmek değil midir? Hele Şerafettin Elçi’nin Irak’taki Kürdistan’ın uzun mücadelelerden sonra ortaya çıktığını, bundan sonra oraların kolay fedâ edilemeyeceğini, bölgelerinde azınlıkta olan Türkmenlere haklarının verildiğini söylemesi, hatırıma yıllar önce merhum Özal’ın Talabanî’ye söylediği sözleri getirdi “Irak bütünlüğü içerisinde federe bir devlet, ama içinizdeki Türkmenlere haklarını vereceksiniz, biz de sizlere her türlü yardımı yaparız”. (Bu ifadelerinde 3 milyon Türk azınlık olarak görülmektedir). Ya Haşim Haşimî, sanki o, bölgenin bir ferdi, savunucusu, hele Kerkük Türklerini yok sayarak sayılarının 500 bin olduğunu söylemesi… Milletvekilimin tarihî bilgisini yadırgadım. Milletim adına üzüntü duydum.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türkiye’nin Güneydoğusu (kimse o topraklara Güneydoğu demesin) ve Kuzey Irak’ta (siyasî Kuzey Irak) ismi ilân edilmemiş Kürt devleti, Türkiye’nin önünde AB engeli hâline getirtilmiş.

K.K.T.C.’nin Türk dünyası içerisinde eşi bulunmayan lideri, mücadele adamı, müstesna kişi Rauf Denktaş sayesinde şanla şerefle özgürlüğünün çözümünü bulacaktır.

Ama şunu iyi bilmek, tedbirli ve hazırlıklı olmak gerek. Siyasî Kuzey Irak’ta ilân edilecek, ismi konulacak oluşum, uyduruk da olsa, uydu da olsa Türkiye’yi çok hem de çok büyük sıkıntılara sokar. Türkmen toplumunu da yok eder.

Türk dünyasının bağımsız devletleri bugüne kadar neden K.K.T.C.’ni tanımadı? İki devlet, bir millet olduğumuzu her zaman iddia eden Azerbaycan bile Kıbrıs’ın Türk kalma uğruna verdiği ölüm kalım mücadelesini ya takdir edemedi veya kendinin aynı durumlardaki günlerini unuttu. Unutulmaması gereken şudur, Türk dünyası bir bütündür. Kıbrıs, bu bütünlüğün içerisindedir. Kerkük gibi onlar da aynı milletin bir parçasıdırlar. Ebediyete kadar payidar kalacak olan yüce Türk devleti yalnız bırakılmamalıdır onun için:

BÜTÜN TÜRK CUMHURİYETLERİNİN RAUF DENKTAŞ’IN YANINDA OLMALARINI VE HEMEN K.K.T.C’Nİ TANIMALARINI TÜRK MİLLETİ ADINA İSTİYORUZ.
 

Orkun'dan Seçmeler