Yük üste yükledim yük(*)
Demiri ettim bükük
Her Türkmenin kıblesi
Kâbe’den sonra Kerkük.
Ağlama canım balam
Canım cananım balam
Bizleri tarih söyler
Yiğit Türkmenim balam
Kıblem Kerkük, kâbem sen
Dilim imanım balam.
Kerkük menim canımdı
Gök(1) damarda kanımdı
El bili dünya bili
O menim vatanımdı
Uğruna baş koymuşam
Kürt he desin menimdi.
Çok değil bundan 20-25 yıl önce okullarda okuyan öğrencilere sormuş olsaydınız; “Sizin sınıfta kaç Kürt veya Arap öğrenci var?”, birkaç Arap memur çocuğu dışında, Kürt öğrenciye hemen hemen rastlanmazdı. Var olanlar da Kürt olduklarını gizlemek ihtiyacı duyarlardı. Zaten herkes Türkçe konuşurdu. Arap memur çocukları sınıf arkadaşları ile anlaşabilmek için Türkçe öğrenmek zorunda idiler.
Sonra ne oldu? Türklerin, Türkmenlerin Daniyal Peygamber, Ulu Cami, Yeşil Kubbe, İmam Zeynel Abidin, Sultan Saki, Babagürgürler diyarı toprakları ve bu toprakların KUTSAL Şehri KERKÜK, Tuzhurmatu, Altın Köprü, Erbil, Telafer, Yunus Peygamber, Kifri ve bütün Türkmeneli diyarı, Kürtlerin, Kürdün oluverdi. Çürük, hayalî, uydurma, mesnetsiz iddiaları ile kendilerinin oldu, Kürdistan’ın içinde yer aldı, hem de Türkiye’de TV’lerde demeç vererek Kürtlerin kâbesi ve başkenti olduğunu ilân ederek.
Halbuki o topraklar binlerce yıldan beri Türk topraklarıdır. Sayısız devlet kuran da Türklerdir. Asılları fasılları, dilleri, gelenekleri, töreleri var iken nasıl oluyor da bugüne kadar, eğer Medler zamanından geldikleri doğru ise ve buna inanıyorlarsa Allah rızası için, değil bir devlet bir devletçik bile niçin kuramadılar, dillerini oluşturmadılar, hâlâ birbirlerini anlamakta zorluk çektikleri hâlde bunun çaresini bulamadılar? Sömürgecilerin ağına düşüp, tatlı altınlarına kanıp velinimetlerine hıyanet edene kadar nerede idi bunların siyasî, sosyal, kültürel ve edebî geçmişleri, tarihleri? Şirin ile Ferhat, Memo Zin, acaba hangi milletin edebiyatına ait, bunları hiç düşündüler mi? Fuzûlî’nin diyarı, toprağı, nasıl oluyor da Türk’ün değil de, Kürtlerin oluyor? Bir tek Fuzûlî, Dede Hicri, Mehmet Sadık veya Hıdır Lütfü ayarında kişi göstersinler bu yazıyı okuyanlar. Şeyh Rıza Talabanî vardı diyecekler, doğrudur. O, Osmanlı döneminde yetişen, kendisini Kerküklü sayan bir şair idi, Türkçe, Farsça, Kürtçe, Arapça şiir yazardı, tanınmış bir Türkmen ailesinin de yakınlarındandır. İstanbul’a gelmiş, Namık Kemal ile arkadaşlığı olduğu söylenir.
Büyük Türk göçleri sırasında veya daha önceki zamanlarda atalarımız bugün Telafer’den Mendeli’ye kadar uzanan, tabiatlarına uygun, dağlık ve çöl olmayan bu geniş topraklarda yerleşmişler veya Sümerler zamanından önceleri buralarda imişler, devletler kurmuşlar, medeniyetlere sahip olmuşlar. Bugün İran rejimi tarafından yerle bir edilen Türk köylerinden Türkalan’ın yakınında bulunan “Yorgan Tepe” mevkiindeki, kazılarda, eski Türklere ait eserler, yazıtlar ve tabletler bulunması o yörelerin Kürtlere değil atalarımıza ait olduğunun kanıtıdır.
Tarihî Kale’de eserler, evler yıkıldı. Niçin yıktılar? Gök kümbeti, Fuzûlî Camisini, Kılcılar pazarını, kalenin surlarını. Yedikızlar, Topkapı, Saray ve Demirkapılarını. Daniyal Peygamber, ulu Cami ve Yeşil Kubbeyi yıktılar. Çünkü Türk ve Türk’ün olan her eseri yok etmek, onların varlığını ortadan kaldırmanın şartlarındandı. Tapu dairesinin yakılması, nüfus kütüklerinin imhası, Türk tarihî eserleri, arşivleri ile dolu merkez kütüphanenin yağmalanması, yıllar önce atalarımızın alın teri, göz nuru ile yapılan Taşköprü’nün yıkılması hep aynı düşünce ve zihniyet içersinde uygulanmıştır. Türk eserlerini, Türk varlığını yok etmek.
Bu yazıları yazmamızın sebebi, bölgenin, bu toprakların Türk olduğunu ortaya koymak içindir. ORKUN gibi Türkçü bir dergide bunları yayımlamak önemlidir, Türkmenler için şanstır. Çünkü yalnız dergi değil ORKUN’un geniş Türkçü camiası da Türkmenleri yakından tanıyıp büyük destek vermektedir.
KERKÜK, TÜRKMENLERİN KÂBESİDİR. Bir Arap yazarı olup hâlen ABD’de yaşayan Abdülkadir Fehid El-Şemerî’nin, gönlümde yatan duyguyu yazan bu yazarın yazısı beni ve eminim ki bütün Kerküklüleri çok etkilemiştir. Evet, Kerkük, Türkmenlerin kutsal ve ulu şehridir, toprağıdır, hiçbir zaman Kürtlerin ne toprağı, ne de ölülerinin gömülen mukaddes yerleri olmuştur. Bundan sonra da hiç ama hiç olmayacaktır.
Sayın yazar yazısında diyor ki: “Ey Türkmenler, Kerkük sizin KÂBENİZDİR. Kâbenizi kötülerden ve kirletenlerden koruyun, kalbinizi sevginizi toprağınıza zorla yerleşmek isteyenlere değil, sizlere sevgi ile yaklaşanlara açın. Ey Türkmenler, ezelden beri yanan meşalenizin (Babagürgür’ü kast ediyor olmalı) sonsuza kadar yanmasını, sizlerde kalmasını dilerim.” Şehit “Memet”ler bir gün kalkacak, tarihinizi, kaleniz çevresinde dolaşarak bilmeyenlere anlatacaktır.
Ey Türkmenler, sizler bu haksızlıklar, zulümler, zorunlu göçler, işkenceler karşısında ne kadar sabırlısınız, toprağınıza bağlısınız. İnşallah kısa bir süre sonra bunların hepsi biter, Kerkük’ten göç ettirilenler kendi topraklarına döner…. Bin kere selâm olsun sizlere, bin kere selâm olsun Türkmenlerin KÂBESİ KERKÜK’E.
“BİN KERE SELÂM OLSUN TÜRK’ÜN YURDU, MUKADDES TOPRAĞI VE KÂBESİ KERKÜK’E”.
Hayâl ne, serap nolsun(2)
Rakı ne, şarap nolsun
Kerkük Türkmenin Kudsu(3)
Kürtler ne, Arap nolsun.
Gelen giden göz koymuş yurdumun toprağına
Bayraklar istiyorlar assınlar çardağına
Yakarım o toprağı, bastırmam ayağını
Söyleyin Kürt oğluna açmasın ateşimi
Gitsin dağına dönsün kızdırmasın başımı.
Evet kızdırmasınlar başımızı, ULU önderimizin belirlediği MİLLÎ sınırlarımızın içinde bulunan Türk topraklarının ve Türk milletinin koruyucusu Şanlı Ordumun BAŞINI KIZDIRMASINLAR.
İstirem(4) Kerkük’e istirem dönüm
İstirem mum kimin men orda yanım
Gurbetin ölümü çoh acı mene
Dursunlar bir yana açsınlar önüm
İstirem Kerkük’e istirem dönüm.
DİPNOTLARI
(*) Hoyratlar ve şiirler genç vatanperver şairimiz Nihat Bayraktar tarafından yazılmıştır.
(1) Gök: Mavi, kan damarları kast edilmekte
(2) Nolsun: Ne olsun
(3) Kuds: Kudûs
(4) İstirem: İstiyorum.