Bir yazar için en küçültücü suçlama, kitabında, başka eserlerden çalıntılar bulunduğu iddiasıdır. Bu, pek sık rastlanan bir olay değildir. Eğer böyle bir yola başvurduğu ispatlanırsa, o “yazar”ın kalemini kırması, el gün içine çıkmaktan kaçınması ve kendini unutturması gerekir. Orhan Pamuk’un bu tür bir aşırmacı olduğu örnekleriyle ortaya konulmuştur.
Peki, bu zat, marifetleri iyice anlaşıldıktan sonra ne yapmıştır? Bir kenara çekilip artık susacağına, hiçbir şey olmamış gibi yeni romanlar yazmaya, üstelik orada burada Türklüğü ve Türkiye’yi aşağılayıcı sözler sarfetmeye devam etmiştir.
Orhan Pamuk’un, halk arasında “Yahudi dönmesi” olarak tanımlanan Sabetayist gruba men sup olduğu bilinmektedir. Onun bu kökeni ile, romanlarını yabancı ülkelerde yayınlayan ve büyük bir reklâm fırtınası estiren kimselerin Yahudi oluşları arasında bir münasebet bulunduğu artık gizlenemez hâle gelmiştir.
Manzara şöyledir: Beynelmilel Yahudilik, çıkarcı çevrelerle işbirliği yaparak, bir adamı yoktan var etmektedir. Bunun için gerekli sabrı ve önemli miktarda yatırımı göze almaktadır. Seçilen adamın Yahudi kökenli olması önemlidir. Böyle bir adam, şöhret hâline getirildikten sonra, kendisinden beklenen hizmeti yapmaya hazır ve mecburdur. Bu hizmet ise, bir millete mensup görünerek, o millet aleyhinde kullanılacak malzeme üretmektir. Orhan Pamuk’un şimdi yaptıkları, işte bu hizmetin yerine getirilmesinden ibarettir.
Kürtçülüğe ve bölücülüğa arka çıkması, Türklerin 1 milyon Ermeniyi ve 30 bin Kürdü öldürdüğünü ileri sürmesi “Düşünce özgürlüğü” perdesinin arkasına sığınılarak yapılmış saçmalıklar değil, Türkiye üzerindeki oyunların bir parçasıdır. Bu oyunda, Orhan Pamuk gibi kullanılan başka pek çok “özgürlükçü” daha bulunduğu çıplak gözle bile görülebilmektedir.
Mide bulandırıcı pis kokular taşıyan böyle beyanlarda bulunanlar, kendi kişilikleri üzerindeki gerçeklerin sezilip anlaşılamayacağını düşünmekte, bir bakıma herkesi aptal yerine koymaktadırlar. Halbuki, aldatıcı maskeler, asıl suretleri ne kadar saklayabilir? İşte günün birinde böyle çırılçıplak ortada kalıveriyorlar.
Orhan Pamuk da, nihayet işin farkına varmış, “Benden nefret ediyorlar” diyor. Bu teşhisinde haklıdır. Ama, durup dururken kimse kimseden nefret etmez, Pamuk, şimdi, ektiklerini biçiyor ve onun için de, hazmı bu kadar genişlemiş Türkiye’de bile kalamayıp yabancı ülkelere sığınıyor. Artık “beynelmilel” olmuştur. Kendisine yakışanı da zaten budur.
Türk okuyucusuna düşen ise, Orhan Pamuk’un gerçek şahsiyetini iyi anlayıp yazdıklarını, söylediklerini ona göre değerlendirmesi, para ödeyerek ve yoğun reklâmlara kanarak kitaplarını satın almamaktır.
Yani, Orhan Pamuk’u unutulmuşluğun karanlığına itmektir. O, bunu hak ediyor.