Batı cephesi, üç perdelik tarihî bir oyunun son perdesidir. Büyük bir askerî başarının anlatıldığı, uygar bir Türkiye ve batılı anlamda bir Türk toplumu yaratma senaryosunun en can alıcı kısmıdır. Türk’ün nefsi hür, nesli özgür bir yaşam için Batı Anadolu’yu Ege’nin her iki yakasında kurulacak Büyük Yunanistan’a katıp “Megalo idea” (Büyük fikir) ihtişamını kurmak isteyen Yunanlılara ve onları aracı olarak kullananlara baş kaldırışının, şerefli bir tarih öyküsünün son durağıdır. Ocak 1919’da Paris Konferansı’nda ingiltere, Ege Bölgesi’ni Yunanistan’a vermiş ve Yunan gemileri arkalarında itilâf donanmalarıyla körfeze girmişlerdir. ilk ingiliz harp gemisi körfezde göründüğü gün izmirli aydınlar “izmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti”ni kurup 17 Mart 1919’da bir bildiri ile ulusun varlığının ve haklarının korunmasında kararlı olduklarını ilân etmişlerdir. 12 Mayıs 1919’da Lloyd George ve Venizelos anlaşarak, izmir ve çevresi Yunanistan mandasına alınmı ştır. Yunan gemileri; güdümünde oldukları ingilizlerin gemileriyle körfeze girmiştir. izmir işgalinden bir gün önce Redd-i ilhak Cemiyeti kurulmuş ve Sivas Kongresi’nden sonra “izmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adını alarak işgal karşıtı faaliyetlerini sürdürmüştür. 14 Mayıs’ta izmir halkı “Maşatlık Mitingi” ile işgal kararını lânetlemiştir.
15 Mayıs 1919’da karaya çıkan Yunan birliklerinin itilâf donanması gözü önünde yaptıkları katliâm dolu işgal, Lloyd George’un Türkleri medenîleştireceğiz diye gönderdiği ordunun ilk marifetiydi. Gerçekte Anadolu kutsal bir vücuttu. Başı izmir, göğsü Ankara, kolu ve bacakları Sivas, Erzurum, istanbul… Lloyd George, Yunan sopasıyla Anadolu’nun başına çok sert vurmuş ve bu acı vücudun her yanında hissedilmişti. 1. inönü (6-10 Ocak 1921), 2. inönü (23 Mart-1 Nisan 1921) ve Kurtuluş Savaşımızın en uzun süren, kanlı bir meydan savaşı olan Sakarya Savaşı (23 Ağustos-13 Eylül 1921) Türk’ün ateşle imtihanının en çetin noktalarıdır ki; Türklerin tüm bu savaşlardan zaferle çıkmaları ingiltere’nin Yunanistan’a olan güvenini azaltmış, Yunan ordusunu savunma durumuna geçirmiş, tutsaklık anlaşması Sevr’in önünü tıkamış ve TBMM’nin Anadolu’da kesin otorite kurmasına sebep olmuştu.
Gazeteci Hıfzı Topuz’un, Yunan Başkomutanı Trikopis ile 1975’te yaptığı bir mülâkatta, Trikopis’in: “Bizim Anadolu’da işimiz ne idi? Bizim menfaatimiz Balkanlarda, Makedonya’da, adalarda olabilir ama Anadolu’dan bize ne? Ne diye bizi oraya gönderdiler?… Biz yabancı devletlere âlet olduk”, sözleri Yunanlı askerlerin ölümüne savaşacakları bir ülküleri olmadığını gösterir. Halbuki Türkleri zafere götürecek olan, uğruna can verdikleri “Tam Bağımsız Yaşama” ülküsüdür. Üst üste gelen yenilgilerin ardından, Yunan ordusunu toparlamak için Yunan Başkomutanlığına George Hacıanesti getirilmiştir. Kurtuluş’un son hamlesini, kendisini Çankaya’da çay ziyafetindeymiş gibi gösteren, ancak çoktan Afyon’a, cepheye varmış olan M. Kemal yapmıştır. 25 Ağustos gecesi, Yunanlıların atalarının mitolojiye geçen şarap şölenlerini yâd etmeleri onları ertesi günü sabahına büyük bir hezimete taşımıştır. 26 Ağustos sabahı, Kocatepe doruğunda, 4:30’da başlatılan muharebe 30 Ağustos’a kadar sürmüş ve düşman ordusu dört bir yandan çevrilerek Dumlupınar ateş hattı içinde tamamen yok edilmiştir. “ilk hedefiniz Akdenizdir, ileri” emriyle Türk süvarileri bağımsızlığa yürürken son durak izmir’e girmiş, biri tilkilik, diğeri Kordon’dan olmak üzere iki koldan kentin merkezine âdeta sel gibi akmıştır. M. Kemal, Belkahve’de düşmanın Namus Ocağından kovuluşunu ve izmir’in kurtuluşunu keyifle seyretmiştir.
15 Mayıs 1919 izmir’in işgali ve 9 Eylül 1922 kurtuluş tarihleri, Türk istiklâl Savaşı’nın başlangıcı ve bitiş tarihini belirlemekle birlikte Türk milletinin özgür bir toplum olarak yaşama hakkının olduğunu dünyaya kabul ettirmesi bakımından da önemlidir.