İsraf, zamanı ve ekonomi açısından değeri olan ihtiyaç maddelerini, gereğinden fazla kullanmak, amacına uygun olarak kullanmamak… anlamında Arapça’dan Türkçe’mize geçmiş bir kelimedir.
İsraf, kişilerin ve devletlerin yarınlarını olumsuz yönde etkiler. Kişilerde topyekûn refahın, devletlerde sürdürülebilir kalkınmanın önündeki en büyük engel, israftır. İsraf edene müsrif denilir. Müsrifin zıddı cimridir. Ancak; israftan kaçınılırken, cimriliğe saplanmak da yanlıştır.
Zamanı iyi kullanmakla, elektriği ve suyu gereksiz yere harcamamakla elde edilecek kazançlar, zenginliğimize büyük ölçüde katkı sağlar. Eskiler; En kolay kazanç, tasarruf yolu ile elde edilir derlerdi.
SU İSRAFI
En fazla israf ettiğimiz değerler; zaman, söz, su ve elektriktir. Diğerlerinin açtığı olumsuzlukların büyük boyutu sebebiyle zaman ve eskilerin israf-ı kelâm dedikleri söz israfını bir yana bırakırsak, su ve elektrik israfı, mutlaka önlenmesi gereken kötü bir alışkanlığımızdır.
Kullanılabilir su, tabiatta esasen kıt olan bir maddedir. Büyük bir bölümü tarım ürünleri yetiştiriciliğinde, sulama amacı ile kullanılmaktadır. Bu maksatla yapılan harcamalarda, yeni sulama teknolojileri kullanılmaması sebebiyle % 50 israf söz konusudur. Yıllık toplam su ihtiyacı 9.000 Km3’tür. Dünya nüfusunun yaklaşık beş milyar olduğu düşünülürse, kişi başına ihtiyaç yılda 1.800 M3’tür. Bu miktarın 5 kat fazlasını, israf ederek kullananlar olduğu gibi, onda birini bile bulamayanlar da vardır. Dünya nüfusuna her sene 80.000.000 kişi ekleniyor. Bu artış her sene su tüketiminin de 144 Km3 artması demektir. Yağmurlarla biriken ve yenileme yoluyla elde edilen su miktarı ise 100 Km3’ten azdır. Gerçek ap-açık ortadadır: İnsanoğlu, pek de uzak olmayan bir gelecekte, büyük bir felâketle karşı karşıya kalacaktır. Karşılaşacağımız bu felâketin sebebi israftır. Tabiatın verdiklerini israf ediyoruz. İnsanoğlu, bir taraftan da tabiatın dokusunu ve verimliliğini kendi el iyle bozuyor. Tabiatın hor kullanılması ve bozulması da israftır. Orman alanlarının azalması sebebiyle bazı bölgelerde sel felâketleri yaşanırken, bazı bölgelerde de öldürücü kuraklıklar hüküm sürüyor. Yerleşim bölgelerindeki aşırı yapılaşma sebebiyle toprağın su tutma özelliği kayboluyor.
Su kıtlığına yol açan bir başka etken de, su kaynaklarının kirletilmesidir. Kirletme de israftır. Kirlenen akar sular, üç-beş kilometre sonra kendi kendilerini temizleyebiliyorlar. Kirlenen durgun sular temizlenemediği için, insanlığın kaybıdır.
Yapılan incelemelere göre atık sular, tabii coğrafya şartları içerisinde 10 kilometre akabilirlerse, tarım arazilerinin sulanmasında kullanılabiliyor. Bu tür su yenileme çalışmalarına bâzı ülkelerde başlanmıştır. Çok masraflı bir kazanma yoludur. Oysa ki, aynı miktarda su, israftan kaçınılır ise, hiç masrafsız olarak gerçek ihtiyaçlar için kullanıma sunulabilir.
ELEKTRİK ENERJİSİNDE
İSRAF
Elektrik enerjisinde de aynı olumsuzluklar yaşanıyor. Ülkemizde üretilen elektriğin; üretimden tüketim yerine ulaşmasında ve açık unutulan lambalar ile aşırı ve gereksiz aydınlatmalar sebebiyle yarısının israf edildiği biliniyor. İsraf sebebiyle oluşan elektrik açığının kapanması için baraj ve santral yapımında kullanılacak kaynaklarla fabrika okul, hastahane ve yol yapılırsa, kalkınma hızı yüksek bir Türkiye’de yaşama imkânına kavuşuruz.
EKMEK
Değeri para ile ölçülebilen maddeler içerisinde en çok israf ettiğimiz bir başka nesne, ekmektir. Türk insanı ekmeği seviyor ve bolca yiyor. Yediğinin dörtte birini de israf ediyor. Çocukluk yıllarımızda, ekmeği yere düşürdüğümüzde, aldıktan sonra öpüp başımıza koyduğumuz ekmeği, azıcık bayatlayınca çöpe atmakta tereddüt etmiyoruz.
Ülkemizde 1 yılda ekmeğe ödenen paranın on milyar dolar olduğu belirtiliyor. İki buçuk milyar dolarlık ekmek israf ediliyor. Günlük ekmek israfının tutarı 6.850.000 dolardır.
Yapılan araştırmalardan anlaşıldığına göre insanlarımızın gelir seviyesi arttıkça; su, elektrik ve ekmek israfı artıyor. Ekmek israfına yol açan en büyük iki etkenden biri, ihtiyaçtan fazla satın alınması, diğeri de ekmeği saklamayı bilemeyişimizdir. Ekmekte ve diğer konularda tasarruf alışkanlığının kazanılması için, bu konuda yapılacak eğitime, kayıplarımızın onda biri kadar yatırım yapılması yeterli olacaktır. Bu konudaki çalışmanın yokluğu üzüntü ile hatırlanıyor.
DEVLETTE İSRAF
En büyük israf, devlet eliyle yapılıyor. Danışman kadrolarında bekletilip hiçbir hizmet alınmayan üst düzey bürokratlara, merkez valilerine ödenen ücretler çok yüksek bir yekûn tutuyor. Makam otomobilleri, lojmanlar, dinlenme tesisleri ve bunların bakımları ayrı bir kayıp. Devlet mülkiyetindeki binalar çok düşük bedellerle kiraya verilirken, bir kısım devlet birimleri için çok yüksek kiralar ödeniyor. Esnaf, aynı iş için devletten; herhangi bir şahıstan isteyeceği ücretin beş-on katını talep ediyor.
Denetim yetersizliği sebebiyle oluşan israf çok büyüktür. En çarpıcı örneği, banka krizlerinde yaşandı. Devlet ihalelerinde uğranılan kayıpların miktarı belirlenemiyor. Siyasî amaçlarla yapıldığı için işe yaramayan hava alanları, hammadde kaynaklarına ve tüketim bölgelerine uzak yerlere yapılan fabrikalar… israfın boyutlarını akıllara durgunluk verecek meblâğlara ulaştırıyor.
Yukarıda belirtilenlerin dışındaki israf olaylarından bazılarını şöylece sıralamak mümkündür:
*İş ve beyin gücü kayıpları,
*Et ve süt gibi gıda maddelerindeki israf,
*Tarımda yeni teknolojiler kullanılmaması,
*Erozyon sebebiyle toprak kayıpları,
*Çevre ve deniz kirliliği sebebiyle üretimde meydana gelen azalmalar,
*Devlet eliyle şirket kurtarma işlemleri,
*Verimsiz çalışan devlete ait kuruluşların politik sebeplerle elde tutulması,
*Ekonomiye kazandırılabilecek atıkların heba edilmesi,
*Devlete ait hizmet ve üretim kuruluşlarının istihdam deposu olarak kullanılması
ve diğerleri.
İSRAFIN BOYUTU
Günümüzde, beşerî ve maddî kaynakların kullanımındaki israf sebebiyle en az bütçe rakamları kadar kaybımız olduğu biliniyor. Siyâsî bağımsızlığımızı tehdit eden dış borçlarımız, israf alışkanlıklarımızın sonucudur. Bu noktadan hareketle denilebilir ki israflar ve israflarla kapı açılan yolsuzluk, rüşvet ve suiistimal olaylarının önlenmesiyle, dış borçlarımız kısa zamanda sıfırlanabilir.
İsrafın önlenmesinde kültüre dayalı tercih ve alışkanlıkların, her yaştaki insana eğitim yoluyla verilmesi mümkündür. Bu yapılmadığı takdirde; israf edilen değerler için yapılacak harcamalar sebebiyle, esâsen yetersiz olan sermaye, lüks ve israf edilen malların üretimine yönelir. Çünkü bu tür üretimler, çok kâr getirir. Böylece temel ihtiyaç maddelerinin üretimi azalır. Sonuçta, gelir dağılımında daha büyük dengesizlikler oluşur.
Tüketime dayalı kalkınma modeline öncelik veren ekonomistler de bulunmakla birlikte, modelin, kalkınmasını tamamlamamış ülkelerde başarılı olmadığı görülmüştür. Gelişmiş ülkelerin medya kanalı ile gerçekleştirdiği yönlendirmeler söz konusudur. Bu yönlendirmeler sebebiyle tasarruf etmenin meziyet olarak kabul edildiği dönemler geride bırakılmıştır. 21. yüzyılda tüketim miktarı, tüketim maddelerindeki çeşit zenginliği tercih edilmektedir. Bu tercihler, sanayileşmiş ve kişi başına millî geliri 10.000 doların üzerine çıkmış ülkeler için doğru olabilir. Türkiye için yanlış ve zararlıdır.
Doğru yolu, yasaklamalarla değil, eğitimle bulmak durumundayız. İsrafı kısmak, tasarrufa yönelmek suretiyle oluşan kaynaklarımızı daha fazla, daha kaliteli ve daha ucuz üretime ve daha çok ihracata yönlendirebilirsek, çok… ama çok kazançlı çıkarız.
Bilmek ve uygulamak mecburiyetindeyiz: Kalkınma, iki unsurla gerçekleşir: 1- Tasarruf, 2- Yatırım. Tasarruf olmazsa yatırım, yatırım olmazsa kalkınma olmaz. Sonuç: İsraf; tasarrufu, yatırımı ve kalkınmayı imkânsız hâle getirir.