Ana Sayfa 1998-2012 Irak’ın kuzeyinde oynanan oyunlar

Irak’ın kuzeyinde oynanan oyunlar

22-24 Ekim 2003 tarihleri arasında gerçekleştirilen Dokuzuncu Askerî Tarih Semineri’nde tarafımdan sunulan “Tarih’ten Günümüze Irak ve Türkiye” adlı bildirinin sonunda şunlar kaydedilmişti. “Bugün Irak’ta yaşanılan durumun gelir-geçer ve konjonktür gereği olmadığı görülmektedir. On dokuzuncu yüzyılda batılı sömürgeci devletlerin Şark Meselesi olarak ortaya attıkları ve Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflatılarak sahip olduğu bölgelerin sömürülmesi biçiminde çözümlenmeye çalışılan bu diplomasi oyunu, adı geçen devletlerin hiç ummadıkları bir gelişme ile zora girdi. Büyük önder Mustafa Kemal’in başlattığı bağımsızlık mücadelesi ve sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’ni kurması Avrupalı güçlerin Şark Meselesi’ni kendi istedikleri biçimde çözümlemelerini engelledi. Bugünkü gelişmeler, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması ile sonuçlanan, Oryantalizm Doktrini ve Şark Meselesi adı verilen sömürgeci devletlerin politikalarının hâlen devam ettiği, on dokuzuncu yüzyılın sorunlarının günümüze yansımaları, halledilemeyen bazı sorunların yeniden ortaya atılması ve sömürgeci devletlerin kendi aralarındaki güç ve paylaşım mücadelesi olarak adlandırılmalıdır. Batılı bazı tarihçilerin savundukları gibi Şark Meselesi Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla ve Lozan Antlaşması’nın imzalanması ile sona ermiş değildir. Maalesef Avrupalı devletlerin zihinlerinde tamamlanamamış oyunun son perdeleri sahneye konulmak istenmektedir. Bu durumda Türkiye Cumhuriyeti bütün bu tarihî gerçekleri göz önünde bulundurarak gerekli tedbirleri almak ve buna göre politikalar üretmek zorundadır.”1 Bu fikirler ileri sürüldükten sonra baş gösteren gelişmeler ileri sürülen tezin doğruluğunu destekler niteliktedir. Nitekim son günlerde Irak Federal Kürdistan Bölgesi Parlamentosu’nca hazırlanan “Kürdistan Bölgesi Anayasa Taslağı’nda “Anavatanları Kürdistan’da binlerce yıl yaşamış eski bir halk olan Kürtler, tıpkı dünyanın diğer ulusları ve halkları gibi, self-determinasyon (kendi kaderini belirleme) hakkını kullanabilecek niteliklere sahip bir ulustur. Self-determinasyon hakkı, Birinci Dünya Savaşı sonunda çıkarılan ve ilkeleri uluslararası hukukun temeli haline gelen Woodrow Wilson’ın 14. Madde’sinde kabul edilen bir haktır. 1920 yılında imzalanan Sevr Antlaşması’nın 62-64 no’lu maddeleri Kürtlerin self-determinasyon hakkını tanımalarına rağmen, uluslararası çıkarlar ve siyasal dengeler Kürtlerin bu hakkı elde edip uygulamaya geçirmelerini engellemiştir. Sevr Antlaşması’na konulan maddelerin tersine, Güney Kürdistan, 1925 yılında, kendi halkının irade si dikkate alınmadan, 4 yıl önce, yani 1921 yılında kurulmuş olan Irak devletince müsadere edilmiştir. Sevr Antlaşması Kürtlerin kendi topraklarındaki yönetim için Kürt kökenli memurların atanmasını ve eğitim, hukuk ve sağlanan tüm hizmetlerin dilinin Kürtçe olmasını şart koşmuştur. O tarihten bu yana Kürdistan’ın bu kısmı Irak Kürdistan’ı olarak bilinmiştir.” denilerek bugün herhangi bir hukukî geçerliliği bulunmayan ve tarihin tozlu raflarındaki geçersiz anlaşma olan Sevr’e atıfta bulunulmaktadır. Gündüz Aktan’ın: “Sevr, hiçbir hukuki etki bırakmadan Kurtuluş Savaşı ile kaybolmuştur. Self-determinasyon hakkı, sınırlarımızda kim yaşıyorsa (Türk-Kürt), Kurtuluş Savaşı, TBMM ve Lozan Antlaşması’yla kullanmıştır. Bu hak tarihte bir defa kullanılır. İki dakikada bir bu hakkı kullanamazsınız. Irak’ta federasyon var. Federasyonlarda bir anayasa olur. Ayrıca böyle bir yerel anayasa olmaz. Irak Anayasası’na katılıp orada self-determinasyonu kullanacaksın, sonra bir anayasa daha yapıp bir daha self-determinasyon hakkını kullanacaksın. Bunun anlamı, ayrılma isteğini ortaya koymaktır. Kabul edilecek bir şey değil.” görüşleri2 bu konudaki gerçekliği ortaya koymaktadır.

Gelinen bu noktanın tarihî süreç içerisindeki gerçekleri asla göz ardı edilmemelidir. Bilindiği üzere 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması, on dokuzuncu yüzyıl boyunca Osmanlı imparatorluğunun paylaşımı ile ilgili gerçekleştirilen eylemlerin son noktası idi. Böylece imparatorluk parçalanarak yeni yeni devletler kurularak başta İngilizler olmak üzere batılı emperyalist devletlerin sömürüsü ve hareket alanı hâline gelen imparatorluk toprakları bölüştürüldü. On dokuzuncu yüzyıl boyunca yaşanan süreçte Osmanlı imparatorluğunun parçalanarak toprakları üzerinde kurulması hedeflenen yirmi beş devletten yirmi üç tanesi kuruldu. Sevr Antlaşması ile son noktası konulmak istenen planlar içerisinde iki devlet kalmıştı. Kurulamayan iki devletten birisi “Büyük Ermenistan” diğeri de “Kürdistan” idi. Bu amaca uygun olarak Sevr Antlaşması’nın ‘Kürdistan” başlıklı 62-64. maddelerinde Kürtlerin bağımsızlığı konu edilmektedir. Sevr Antlaşmasının ilgili maddeleri şunlardır:

“Üçüncü Kısım

Kürdistan

Madde 62- Fırat’ın şarkında,müstakbelde tayin edilecek olan Ermenistan hudud-ı cenubiyesinin cenubunda ve 27 inci maddenin ikinci kısmının ikinci ve üçüncü fırkalarının tasvirine tevfikan taayyün ve Türkiye’yi Suriye ve Elcezire’den tefrik edenhat-tı hududun şimalinde kâin Kürt unsurunun adeden faik bulunduğu havalinin muhtariyet-imahalliyesi işbu muahedenamenin mevki- imeriyete vaz’ından itibaren altı ay zarfında İstanbul’da inikat edip İngiltere, Fransa ve İtalya devletlerinden her birinin bir murahhasından teşekkül edecek olan bir komisyon tarafından ihzar edilecektir. Bazı mesail hakkında ittihad-ı tam hasıl olmadığı takdirde bu mesail komisyon azası taraflarından mensup oldukları hükûmetlere havale olunacaktır. Bu plan Süryani, Gıldanîler ile havali-i mezkûre içerilerinde bulunan sair ırkî ve dinî ekaliyetlerin himayesine dair taahhüdat-ı katîyeyi şamil bulunacak ve bu maksadla İngiltere, Fransa, İtalya, İran ve Kürt mümessillerinden müteşekkil bir komisyon mahallerinde icra-yı tetkikat ederek işbu muahede mucibince Türkiye’yi İran’dan ayıran hudut hattında icap ederse ne gibi tashihat icrası lâzım geldiği taht-ı karara alacaktır.

Madde 63- Hükûmet-i Osmaniye 62 inci maddede mevzu-ı bahis komisyonlardan birinin veya diğerinin kararlarını ve kendisine iblağ edildiği günden itibaren üç ay zarfında icra edeceğini şimdiden taahhüt eyler.

Madde 64- İşbu muahedenin mevki-i meriyete vaz’ından bir sene sonra 62 inci maddede zikredilen havalideki Kürtler, bu havali Kürtlerinin ekseriyeti Türkiye’den ayrılarak müstakil olmak arzu ettiğini ispat ederek Cemiyet-i Akvam Meclisine müracaat ederler ve Meclis de ahali-i mezkûreyi bu istiklale layık görür ve onlara istiklâl bahşetmesini Türkiye’ye tavsiye eyler ise Türkiye işbu tavsiyeye muvafakat ve bu havali üzerindeki bilcümle hukukundan feragat etmeği şimdiden taahhüt eder.

Bu feragatın teferruatı başlıca müttefik hükümetlerle Türkiye arasında akdedilecek bir mukavelename-i mahsus ile tesbit edilecektir.

Bu feragat vukua gelmiş veya vukua gelecek olursa Kürdistan’ın şimdiye kadar Musul vilayetine kalmış olan kısmında mütemekkin Kürtlerin bu müstakil Kürt devletine ihtiyac-ı iltihaklarına karşı müttefik hükûmetler tarafından hiçbir itiraz dermiyân edilmeyecektir.” 3

Sevr Antlaşması’nın bu maddelerinden anlaşıldığı üzere O tarihte henüz sınırı belli olmayan Büyük Ermenistan’ın Trabzon’a kadar uzanacak sınırlarının güneyindeki toprakların bir bölümü, Türkiye’ye bağlı olarak “özerk Kürt bölgesi” olarak tarif edilmiş, Mardin, Urfa, Antep’i de sınırlarına alan Suriye’de ve Türkiye’nin o tarihte belirlenmeyen Irak sınırının alt bölgesinde kalacak Kuzey Irak’lı Kürtlere, bahsedilen özerk bölgede yaşayan Kürtlere katılma hakkı tanınmış, bu katılımın gerçekleşmesinden bir yıl sonra da, “Kürtlerin Milletler Cemiyeti’ne bağımsızlık başvurusu yapması, başvurunun kabul görmesi halinde Osmanlı’nın bunu yerine getirmek zorunda olduğunu ve bütün haklarından vazgeçeceğini de hükme bağlamışlardı.

Ancak M. Kemal önderliğinde gerçekleştirilen Kurtuluş Savaşı’nın mutlak elde edilmesi sonrasında batılı devletlerle imzalanan Lozan Antlaşması ile Sevr’in geçerliliği ortadan kaldırılmıştı. Ancak bugün dahi hâlen Lozan antlaşmasının imzalanması ile hukukî geçerliliği kalmamış bir antlaşmaya atıfta bulunularak Sevr zihniyetini yeniden canlandırma çabaları içerisindekiler ile buna alet olanların niyetleri bütün açıklığı ile ortadadır. Özellikle son yıllarda Kürtler üzerinden oynanan oyunların belirginleştiği Irak’ın kuzeyindeki gelişmeler göstermektedir ki, aslında Osmanlı İmparatorluğu’nun on dokuzuncu yüzyıldan itibaren parçalanma hedeflerinin son perdesi bugün Türkiye üzerinde yeniden sahneye konulmaya çalışılmaktadır. Bölgede oynanan oyun sahnelenirken maalesef Türkiye bu oyunun yönetmenlerinden değil, figüranlarından biri olarak görülmektedir.. Bu oyunların özünde, sınırlarının bir bölümü Orta Doğu’ya bir bölümü Batı’ya dayanmış olan bir Türkiye’nin hazmedilememe kapasitesi olduğu anlaşılmaktadır.

On dokuzuncu yüzyılda bölgede uygulanan politikalarla gerçekleştirilen hedeflerin özünde Anglosakson geleneğin Orta Doğu petrolleri üzerindeki emeller ve ona paralel olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasını hedef alan uygulamalar olduğu açıktır. Bugünkü Irak ve çevresinde gelişen olaylarda da yine Anglosakson geleneğin izleri görülmektedir. Bu gelenek, yine bölgedeki aktörler üzerinden hareketle yaklaşık seksen yıl önce yarım kalan planını tamamlamaya çalışmaktadır. Her ne kadar Avrupa Birliği ve Anglosakson gelenek bölgede çatışır gibi görünsede ve bu çatışma Türkiye’nin bölgedeki menfaatleri bakımından faydalı gibi algılansa da bu tamamen yanıltıcı bir sonuçtur ve asıl çatışma alanı Avrupa Birliği ile Anglosakson geleneğin kendi aralarındaki paylaşım mücadelesidir. Şüphesiz ki “Ermeni Meselesi” olarak bugün dünyayı ayağa kaldıranların ve buna alet olanların da hedefleri Sevr Antlaşması’nda yer aldığı şekliyle devam etmektedir. Bu bakımdan olası bütün gelişmelerde Türkiye bu planlara göre hedeflerini belirlemeli ve ona göre tedbirler almalıdır.

DİPNOTLARI

1- Haldun Eroğlu, “Tarihten Günümüze Irak ve Türkiye” Dokuzuncu Askerî Tarih Semineri Bildirileri I Genelkurmay Basımevi, (22-24 Ekim 2003), Ankara 2005, s. 83-96

2- Milliyet Gazetesi, 25 Kasım 2005

3- Nihat Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasî Antlaşmalar, C. I, (Osmanlı İmparatorluğu Antlaşmaları), Ankara 1953), s. 551-552

 

Orkun'dan Seçmeler