Son yıllarda görüntülü ve yazılı basın, borsa haberleriyle, hepimizi yeterince bilgilendirdiğinden ekonomist olmadan, tesirinde çok kaldığımızdan ekonomi üzerinde konuşur ve görüşür olduk. Bilindiği gibi Devlet İstatistik Enstitüsü millî gelir rakamlarını üçer aylık dönemlerle açıklıyor. Geçen ağustos ayının son günlerinde de yılın ikinci üç aylık dönemi açıklandı ve TAKKE DÜŞTÜ KEL GÖRÜNDÜ.
Tarımda ve sanayide, geçen yıla nisbetle % 11.8 geriledik ve TÜKETTİ/İMİZ KADAR ÜRETEMEDİ/İMİZDEN DE FAKİRLİK ÇUKURUNA DÜŞTÜK. Ekonominin, sadece faiz ve döviz fiyatlarından geçtiğini sandık. İSRAF EKONOMİSİni ölçüsüz tatbik ettik, tasarrufu unuttuk.
Yemekte-içmekte, gezmekte-tozmakta, çılgınlıkta, borçla yaşamada çok ileri gittik. İthal araç satışı yüzde yüz arttı. Güzel memleketimizin her türlü meyvesini görmezden gelip 24 ülkeden 26 çeşit meyve ithal ettik. 1 yılda, 21 bin ton yabancı muz tükettik, Zambiya’dan bile kayısı aldık. Eğlencenin ve havai fişeğin sevdalısı olduk. Şaşalı iftar davetleri yapıldı. Bebek bezine geçen yıl 115 trilyon ödedik ve 9 milyon litre viski içtik. İsrafın haram olduğunu unutup o kadar ileri gittik ki, ümmetçilikle iftihar eden bir parti lideri eşi, çocukları ve torunları ile yirmi yedinci kez Hacca giderek sevap işledi. Kumar keyfimizi tatmin için Bulgaristan’da kumarhane açtık. Televizyonlarımızı ve bankamatiklerimizi borsa kültürünün emrine tahsis ettik. Demiryollarının yerine karayollarına öncelik verdik. Bununla kalmadık, şehirlerarası mevcut yolları büyüterek ıslahı yerine, kaynaklarımızı otobanlara gömdük.
Futbolcu ithalinde bile ifrata kaçtık. Afrika’nın çirkinlerini Avrupa’nın süprüntülerini trilyonlar vererek yurdumuza doldurduk. Geçen yıl FB’nin 26 golünün 23’ünü Türk olmayan ithal oyuncular attı. Meclis futbol takımımız devlet uçağına binerek Almanya’ya, Arnavutluk’a ve Romanya’ya top oynamak için gitti.
Neticede hepimiz TASARRUF YERİNE İSRAF ETTİK VE İTHALATIMIZI İHRACATIMIZIN İKİ MİSLİNE ÇIKARTTIK. Zengin kaynaklarımızın fakir bekçisi olduk. Ekonomimizi siyasetin gölgesine sokup, adına kriz dediğimiz sıkıntılı duruma düştük.
İŞ ADAMI unvanı ile bazı dolandırıcılar, banka sahibi olarak tasarruflarımızı HORTUMladılar. insanımızı ve tasarruflarını emniyetle muhafaza edecek banka mü essesesini yıprattılar.
VERGİ ÖDEME GÖREVİnden kaçıldığı için toplanamayan vergi miktarı yılda 5 katrilyonu buldu.
HAYALÎ İHRATACI meslek kabul ettiler ve geçtiğimiz yıl, üç yüz trilyon lirayı bu yolla yuttular.
FAİZ EKONOMİSİ günlük hayatımıza girdi. Beşyüz büyük firmamıza ait gelirin % 80’i faiz gelirinden oluştu ve ÜRETİMLE BA/IMIZ KOPTU.
RÜŞVET, ekonomik sıkıntıya paralel olarak arttı.
Üretici ve satıcı esnaf, YÜKSEK KÂRı esas kabul etti.
Sonunda; yukarıdan beri saydığımız yanlışlıklarımız bizi DEVALÜASYONla tanıştırdı, krize soktu.
Bu yanlışlıkları yapanlar, Türk milletine karşı borçlu duruma düşmüşler ve hepimizin nefretini almışlardır. Çünkü SEVGİ VE NEFRET KARŞILIKLIDIR. Biliriz ki; BORÇLU OLANLAR DA ALACAKLILARINI SEVMEZLER.
Peki, bizi bu hâle kimler, hangi uygulamalarıyla getirdiler?
Hani ÖZELLEŞMİŞtik, DIŞA AÇILMIŞTIK, GLOBALLEŞMİŞ, KÜRESELLEŞMİŞTİK, SERBEST EKONOMİYE GEÇMİŞTİK, DEVLETİMİZİ KÜÇÜLTMÜŞTÜK… Netice bu mu olacaktı?
Bu sualin cevabını, ne halkımızın tüketim alışkanlığını, tasarruf eğilimini, inancını bilmeyen, yurdumuzu tanımayan sosyetik iktisatçılardan ve ne de medyadan, bürokrasiden ve akademi dünyasından oluşan ehil gruptan bekliyoruz. Milletimiz bu sualinin cevabını Türkçü iktisatçılardan kurulu bir komisyondan bekliyor. Bu görev ve sorumluluk onlarındır.
Şimdi, TEDBİR VE TEKLİFLERi gözden geçirelim ve sosyal hadiselerdeki çözümlerde, samimiyetin esas olduğunu bilerek durumu değerlendirelim.
Ticaret ve sanayi odamızın geç de olsa birinci teklifi; (DOLARDAN VAZ GEÇİP TÜRK LİRASINA DÖNÜŞ) idi. Teklife hükûmetimiz de uydu ve Başbakanımız “Paramız millî onurumuzdur” dedi. Cuma namazında DOLAR HUTBESİ dinledik. Tabiîdir ki, millî paramıza itibar kazandıracak hareketin hiç kimse karşısında olamazdı. Fakat bunun vatandaşın zekâ derecesini küçümseyen bir tarzda yapılmasına da tepki göstermemek mümkün değildi. Yurt dışına çıkışlarda vatandaşlardan yabancı para alan hükmedenlerin yanında kendi üniversitesine kayıt yaparken öğrencilerden KDV hariç 8200 dolar isteyen ve tamamen yabancı malı satan CARREFOUR-SA’nın ortağı Sakıp Sabancı’nın “Artık dolar kullanmayacağım” söylevi ne derece inandırıcı idi? Neticede; korktuğumuz başımıza geldi ve teklifi yapanlar 10 gün sonra vaz geçtiklerini açıkladılar.
İkinci tedbir de YERLİ MALI KULLANMA çağrısı idi. Bu teklifi de çok arzu etmekle beraber uygulayıcıların samimiyetine inanmadığımdan tatbik edileceğinden endişeliydim. Nitekim, aynı günlerde okuduğum gazetelerin çoğunda “ithal malı meyve bıçağı” hediyelerini ve televizyonlarda İzmir’de İngiliz mallarının satılacağı serginin açılış kurdelasını kesen resmî görevlileri gördüm. Çok geç kaldığımız ve aksini uyguladığımız bu tedbirde sizlere iki öncü örnek sunmak istiyorum: Birincisi yazımın sonundaki resim, Ankara-Ulus meydanının 1930’lu yıllardaki görüntüsü. Henüz Sümerbank binası bile yapılmamış, sol tarafındaki binada ok işaretiyle dikkati çeken bir büyük ilân var ve HER TÜRK TÜRKİYE MALI KULLANMALI! diyor. Resmin sağ tarafındaki meydan saatinin arkasındaki taş sütunlar Atatürk anıtının duvarları ve işaret ettiğim yerdeki Türkün sembolü Bozkurt başlı heykel.
İşte, Osmanlı yıkıntısından dünyaya yeniden gelen genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atan milliyetçi ve Türkçü liderler ve onların inanmış uygulamaları.
İkinci örnek de, 50 yıl önceleri büyük Türkçü rahmetli Nihal Atsız hocanın Orkun dergisindeki genç Türkçülere uygulamaları için bildirdiği aylık tebliğlerinden bir örnek: “YABANCI İLE ALIŞ VERİŞ ETME, YERLİ MALI KULLAN” dır.
Bugün için çok üzülerek ve içimiz kan ağlayarak İPİN UCUNU KAÇIRDIK diyebiliriz. Tedbirler için uğraşanlara da başarılar dileriz. Bu arada bazı uygulamaların, krize karşı tedbir gibi sunulması pek inandırıcı görülmemektedir. Bu arada KDV’nin otomotiv sanayiinde ve beyaz eşyada iki ay için yapılan indirimi bu piyasada biraz canlandırma yapacak, stokların erimesine yardım edecek, tasarruf sahiplerinin üç dört ay sonra yapacağı harcamayı öne almalarını temin edecektir. Ancak, krizle mücadelede öncelikli olan ÜRETİME BİR YARDIMI YOKTUR VE TÜKETİME DÖNÜŞ
DAVRANIŞTIR. Ayrıca bütçenin gelirlerini kısmaktadır. Oysa ki ekonomik krize rağmen otomotiv ihracatı bu yılın ilk on ayında % 51,5 artarak 3.2. milyar dolara ulaşıp rekor kırmıştır. İç piyasanın durgunluğu, sömürücü patronları rahatsız etmiş, kendi gazeteleri vasıtasıyla üç dört gün tesirli neşriyat yapmışlar ve hedeflerine ulaşmışlardır. Krizle mücadelede katedilen ciddî mesafe asıl ihracatta ve ithalatta olmuştur. Son aylarda İHRACATIMIZIN GEÇEN YILLARA GÖRE ARTTI/I İTHALATIMIZIN DA AZALDIĞI bir gerçektir. İşte bu gidiş çok ümit veren bir hareket.
Şimdi de madalyonun öbür yüzünü çevirelim. Zenginlik yarattığımız dönemlerde, ÂDİL PAYLAŞIMı beceremedik. Yoksullaşırken İNŞALLAH KAVGA ÇIKARMAYIZ. Bu duamızın kabul görüp görmediğini sanayici ve tüccarlarımızın banka borcunu ödeyemez hale geldiklerinde göreceğiz.
Tehlikeli sinyaller verip SOSYAL PATLAMAdan bahsederek ağzından çıkanı kulağı duymayanlar, milletimizin hasletlerinden habersiz hazır yiyicilerdir. Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki imkânsızlıkları bilen ve yaşayan insanlar ve onların helâl süt emmiş yavruları, böyle haince düşünceleri duymak bile istemezler.
İyi ki Sovyetler Birliği dağılmış ve Komünizm çökmüş… Memleketimizin bugünkü durumu 1970-75’li yıllarda olsa idi Türk olmayan Türkiye’li solcular, ortalığı yıkarlardı… O yıllarda enflâsyonun % 6-7 civarında ve tatminkâr büyüme olmasına rağmen, 68 kuşağı denen ajanlardan neler duymuştuk.
Şimdi, düşman yine kapımızı çaldı. Türk dünyasının kutup yıldızı Türkiye Cumhuriyetimizin düştüğü bu ekonomik krizden hiç şüphesiz hepimizin az çok yanlışları oldu. Dersimizi aldık ve bir mânâda da faydasını bile gördük. İkinci İstiklâl Savaşımızı ekonomide vereceğiz ve bu mukaddes görevimizi öğütlerini unutmadan M. Kemal Paşasız yapacağız.
Ulu Tanrı, dört mevsimi güzel bu cennet vatanı bize vermiş. Bizim güneşimiz, bizim denizimiz kimsede yok. Kahve hariç her şeyimizi bu mukaddes topraktan alabiliriz. Yalnız dikkatli olmamız, ciddî ve millî tedbirler almamız yeterli. Siz bakmayın IMF Uzmanı Derviş’in ONSUZ OLMAZ dediğine.
Herkesten fedakârlık istenmeli, tasarrufu artıracak tedbirler alınmalı, sağlıklı ekonominin şartları uygulanmalı, kimse kişisel çıkarını ülkenin çıkarının önünde görmemeli, görenlerin dersi verilmeli, herkes ayağını yorganına göre uzatıp tasarrufu tercih etmelidir. Fiyatların, UYARI ile değil, ÜRETİMle düşeceğine inanıp yerli üretimimizi koruyan tedbirler paketini uygulamalıyız ve bu tedbirleri uygulamakla görevlendireceğimiz insanların CEVHER-İ ASLİSİNE dikkat ederek TİTREYİP KENDİMİZE DÖNMELİYİZ…
Tanrı Türkü Korusun.