Ermenilerin soykırıma uğratıldığı iddiaları ile gündeme gelen Hrant Dink bir suikast sonucu öldürüldü. Kim olursa olsun, böyle suikast ve cinayetler asla hoş görülemez. Bu çığır bir kere açıldı mı, sonunda kimlerin hangi âkıbete uğrayacağı meçhuldür. Bu sebeple, Dink’in öldürülmesi tasvip edilecek bir olay değildir.
Harnt Dink’in ölümü ile bir ailenin ocağına ateş düşmüştür. Arkada kalanların acıları bir ömür boyu dinmeyecektir. Bu ailenin ilerde doğacak çocukları bile, dedelerinin suikaste kurban gidiş hikâyelerini dinleye dinleye büyüyecek ve yürekleri hınçla dolacaktır. Bu suikast, belki de vicdanları büsbütün karartacak bir dönemin başlangıcı olacaktır.
Bütün bunların yanı sıra, tetiği çektirenlerin kimlikleri hiçbir zaman belli olmayacak veya açıklanmayacaktır. Nitekim, yapılan ilk açıklamalar bu istikamettedir. 17 yaşında bir çocuk, kendi iradesiyle Trabzon’dan kalkıp gelmiş ve Dink’i vurmuştur. Arkada başka örgüt filân yoktur. Bu durum gösteriyor ki, ya bağlantılar tespit edilememiş, yahut izleri salimen sürdürebilmek için böyle yanıltıcı bir açıklama yapılmasına gerek görülmüştür. Ancak, bu açıklamanın tatmin edeceği insan sayısı pek azdır.
Soruşturmanın isabetli bir sonuca varabilmesi için en önce sorulması gereken soru şudur: “Bu suikastten kimin veya kimlerin çıkarı var?” Cinayetin hemen ardından bir kısım çevrelerin yönlendirmek istediği gibi milliyetçilerin mi, derin devletin mi? Milliyetçilerin (veya ulusalcıların) bu suikastten hiçbir çıkarları olmayacağı gayet a çıktır. Dink’in ölümü, neticede mevziî bir olaydır. Milliyetçilerin karşısında ise devâsâ meseleler bulunmaktadır ve mücadeleleri bunlara yöneliktir. Kim olursa olsun, bir kişinin ölümüyle bu meselelerin çözümlenmesi mümkün değildir. Devletin böyle işlere kalkışarak çıkar sağlaması ise hemen hemen imkânsızdır. Üstelik, bu suikast devletin başına yeni gaileler açacaktır. Aklı başında bir görevli (veya görevliler) durup dururken yeni gailelerle uğraşma yolunu seçer mi?
Akla en yatkın ihtimal, örtülü operasyonlar yapmakla ünlü dış merkezlerin bu olayda parmağı bulunmasıdır. Tam Kerkük ve Musul konularının TBMM’de görüşüleceği haftanın arifesinde suikastin işlenmesi, Türkiye’nin önünü kesmek anlamına gelebilir. Yakın geçmişte bunun başka örnekleri de görülmüştür. Yine Musul ve Kerkük meselesi, Lozan’dan sonra müzakere safhasındayken İngiliz gizi örgütünün Şeyh Sait isyanını çıkarması, ABD ile ilişkilerin soğuyup Adnan Menderes’in Moskova ziyaretinin planlandığı dönemde 27 Mayıs darbesinin yapılması hâfızalardaki tazeliğini korumaktadır. Dink’in öldürülmesi Türkiye’de bir çalkantı yaratacak ve sınır ötesi meselelerle meşgul olmasını ya önleyecek ya erteletecektir. Gerçekten de böyle olmuştur. Dink’in cenazesini takip edenler, acaba böyle bir oyunun parçası olduklarını fark etmişler midir?
Ermeni soykırımını tanıma kanunları Arjantin’de kabul edilmişken, Fransa’da Meclisin kararlaştırdığı metin son tasdiki beklerken, Birleşik Amerika’da Temsilciler Meclisi’ne sunulmak üzere yeni bir tasarı hazırlanmışken, Türkiye’de gazete sahibi bir Ermeninin öldürülmesi bu gidişatı hızlandırıcı niteliktedir. Amerika’daki diaspora, daha ilk gün bu cinayetle soykırım arasında bağlantı kurmuştur. Ermenistan Cumhurbaşkanı, şimdi Türkiye’nin tam bir kıskaca girdiğini beyan etmiştir. Demek ki, Dink’in öldürülmesi Ermeni propagandasının işine fevkalâde yaramaktadır. Şu hâlde, bu cinayetin işlenmesinde Ermeni diaspora merkezlerinin dahli olamaz mı? Çok aykırı gibi görünen bu ihtimalin geçmişte örnekleri vardır. Hele, Dink, Ermeni intikam merkezleri tarafından feda edilebilir bir nesne olarak görülüyorsa. Arkasından dökülen timsah gözyaşları ise kimseyi aldatmamalıdır.
Soruşturmanın, suikasti işleyenin kanalından yürütülmesi ile yeterli sonuçlara ulaşılmasının mümkün olmadığı anlaşılmıştır. O zaman, öldürülen şahsın cephesinden daha geniş açılımlar yapılması isabetli olabilir.
1. Hrant Dink hangi uluslar arası örgütlerle temas hâlindeydi? Bu örgütlerle ilişkileri muntazam mıydı, inişli çıkışlı mıydı? Anlaşamadıkları noktalar olmuş muydu?
2. Kendisine ödül veren Avrupa kuruluşu başka hangi örgütlerle ilişkiliydi? Ödülü, el altından acaba onlar namına mı vermişti?
3. Agos gazetesinin finansmanı nereden sağlanıyordu? Gazeteyi malî açıdan destekleyen örgütler var mıydı? Varsa, bunların mahiyetleri ve niyetleri neydi?
4. Hrant Dink’in daha önce Komünist örgütlerle ilişkisi bulunduğu açıklanmıştır. Bu ilişki hâlen devam ediyor muydu? Ediyorsa hangi örgütlerle ediyordu?
5. Ermeni Patrikhanesi ile Dink’in arası niçin açılmıştı? Siyasî sebeplerden mi, cemaat ilişkilerinden dolayı mı, yoksa bir çıkar ilişkisinden ötürü mü?
6. Hrant Dink, en fazla hangi çevrelerle ve şahıslarla ilişki içindeydi? Bunların da yurt dışındaki örgütlerin uzantıları olup olmadığı incelenmeli.
7. Suikastin hemen ardından, Şişli’den Taksim’e kadar yürüyüş yapacak bir kalabalık nasıl toplanmıştır? Önceden hazırlanmamış bir organizasyonla bu tür yürüyüşler yapılabilir mi? Suikast yapılacağından haberi olanlar varsa mesele büsbütün vahim bir hâl almaz mı?
Cenaze merasimleri, kortejler, kilise âyinleri, matem ve gözyaşı gelip geçicidir. Asıl mesele, yukardaki soruların etraflıca ve tatmin edici şekilde cevaplandırılmasıdır. Bir kısım medyanın ve bazı çevrelerin abarttığı gösteriler, konunun karanlık yönlerini örtmemelidir. Hele, kendi millî kimliğine saygısızlık anlamı taşıyan “Hepimiz Ermeniyiz”, “Hepimiz Hrant’ız” gibi dövizler yürek sızlatıcıdır. Her türlü ölçüyü aşan aşırılıklardır. Keşke bunlar hiç yapılmasaydı. Arkada kalanların acısına saygı gösterilerek, sakin ve ağırbaşlı bir cenaze merasimi yeterli görülseydi. Kimin muhatap alındığı belli olmayan protesto gösterileriyle ortalık daha da karıştırılmak istenmeseydi.
Cenaze merasimine katılan örgütlerin tespiti de, belki soruşturmanın ilerletilmesinde değerli ipuçları verebilir. Türkiye’nin çıkarı, suikastin işlenmesinden çok etraflıca aydınlatılmasında yatmaktadır. Böyle bir aydınlığa ihtiyacımız her zamankinden çoktur.