Avrupa ile Osmanlı ilişkilerinde 1683 İkinci Viyana Kuşatması askerî açıdan dönüm noktasıdır.
1838 İngiltere Serbest Ticaret anlaşması da iktisadî açıdan dönüm noktasıdır. Bu anlaşma neticesinde yerli sanayi çökmüştür.
1839’da İngiltere’nin İstanbul’daki Büyük Elçisi Stratfort CANNİNG’İN bizzat yazıp Sadrazam Mustafa Reşit Paşa nın eline verip okuttuğu Tanzimat Fermanı ilânı ile Osmanlı tam olarak Batının avucunun içine düşmüştür. Bu Ferman da Osmanlı’da siyasî açıdan dönüm noktasıdır. Bu Fermanla Osmanlı ülkesinde yabancı devletlerin okullarını açma izni de verilmiştir. Bunun sonucunda Batı Dünyası Osmanlı’ya karşı düşmanı Osmanlının kendi tebası içinden yetiştirme imkânını elde etmiştir. Bu dönemin sonunda Osmanlı için gelinen son nokta, tarihinde ilk defa Avrupa’dan borç almasıdır.
1854 de Fransa ve İngiltere’den 3.3 milyon sterlin tahvil satışı ile Osmanlı Avrupadan İlk borcunu alır.
Şimdi sıra Avrupalının Osmanlıyı Avrupalı! yapmasına gelmiştir.
Osmanlı Devleti Sultan Abdülmecit devrinde 30 Mart 1856’ da Paris Anlaşması ile Avrupa Devletleri Konseyi’ne girmiştir. Yani kâğıt üzerinde Osmanlı toprak bütünlüğünü emniyete aldığını sanmış, üstelik birde kendi aslını inkâr edercesine Avrupalı !!! oldum zannetmiştir. O gün için Osmanlı bu düşüncelerinde belki haklıdır, çünkü Paris Anlaşması’na imza koyan Avrupalı devletlerin sözüne inanmıştır.
Paris Anlaşması’nın bizimle ilgili maddeleri şunlardır.
MADDE 7 – Avusturya İmparatoru, Fransız İmparatoru, Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Kraliçesi, Prusya Kralı, Sardunya Kralı ve Rusya İmparatoru, Osmanlı Hükûmeti’nin Avrupa devleti sayılmasını, Avrupa devletlerinin bütün haklarından ve Avrupa Devleti Konseyi’nden faydalanmasını kabul ettiklerini duyururlar. Bu hükümdarlardan her biri, Osmanlı Devleti’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı göstermeyi kabul ederlerken bu saygının devamı konusunda birbirlerine kefil olurlar. Bu kurala aykırı olan her hareket, kendileri tarafından genel çıkarlarla ilgili bir mesele şeklinde görülecektir.
MADDE 8 – Osmanlı Devleti ile bu anlaşmayı imzalayan devletlerden biri veya birkaçı arasında bir anlaşmazlık çıktığı takdirde, Osmanlı tarafı ve Osmanlı ile ihtilâflı olan taraf kuvvete başvurmadan önce bu anlaşmayı imzalamış olan diğer devletlerin aracılığına başvuracaklardır.
Biz 1856 Paris Anlaşması ile en azından sınırlarımızı emniyete aldık derken sonraları hatırlayalım neler oldu neler;
Mayıs 1860’da Osmanl ı toprağı Lübnan’da iç isyan çıktı. İsyanın arkasında İngiliz ve Fransız Avrupalı dostlarımız vardı, Paris Anlaşması’ndaki imzaları daha kurumamıştı ama, İngilizler Dürzîleri ve Fransızlar Marunîleri para, silâh ve siyasî destek ile Osmanlıya karşı ayaklandırdılar.
Mayıs 1861’de Lübnan İsyanını bastırmaya uğraşan Osmanlıya karşı İngiltere, Fransa, Prusya, Rusya ve Avusturya donanmalarını Lübnan’a gönderme kararı alınca Osmanlı peşinen yenilmeyi kabul etti ve Avrupa’nın ortak baskısı sonucunda Lübnan’a muhtariyet verdi.
Haziran 1864 Avrupa istedi, Eflâk ve Boğdan’da serbest seçimle meclis kurulmasını kabul ettik.
Haziran 1866 Girit’te Rumlar isyan çıkarttı. Avrupalılar Girit isyanını 1908’de Girit Yunan toprağı olana kadar desteklediler.
Haziran 1867 Belgrad’ı Fransa’nın baskısıyla Sırbistan’a terk ettik.
Mart 1870 Bulgar Kilisesinin bağımsızlığını Rusya’nın baskısı ile kabul ettik .
Mayıs 1876 Hersek’te Avrupalıların desteği ile isyan çıktı, Avrupalılar Osmanlıya muhtıra verip Hersek’ten çekilmemizi sağladılar.
Mayıs 1876 Selânik’te Rumlar Avrupa desteği ile isyan çıkardılar, isyanı bastırmada devlete yardım eden 6 Müslümanı Avrupa’nın baskısı ile Osmanlı idam etti.
Temmuz 1876 Rusya ile “93 Harbi” başladı altı yıl sürdü Ruslar Yeşilköy’e kadar işgal ettiler.
Haziran 1878 Kıbrıs adasını İngilizler Osmanlı’dan Rusya karşısındaki zor durumundan istifade ile istediler ve aldılar.
Haziran 1881 Paris Anlaşması ile Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü garanti eden Fransa Tunus’u işgal etti.
Temmuz 1882 Paris Anlaşması ile Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü garanti eden bir başka devlet olan İngiltere Mısır’ı işgal etti.
Eylül 1895 Ermeni isyanları başladı. Zeytun isyanında Avrupalılar Osmanlı’ya zorla Ermeni yanlısı bir anlaşma imzalattılar.
Kasım 1901 Fransa Midilli’yi işgal etti.
Kasım 1906 Almanya hariç Avrupa devletleri Limni adasını işgal etti.
1908 Balkan bozgunu ile balkanları kaybettik.
1912 İtalyanlar Trablusgarba sahip oldular.
1914 Çanakkale’ye birleşik Avrupa ordusu diyebileceğimiz donanmaları ile gelip İstanbul’u almak istediler . Çanakkale geçilmez yapıldı ama bu milletimizin 253 bin gencine mal oldu.
30 Ekim 1918 Mondros Anlaşması ile Osmanlının ölüm fermanına Avrupalılar imza attılar.
15 Mayıs 1919 Avrupalılar Yunan’ı İzmir’e çıkarıp Türk yurdunu işgale başladılar. Yunan işgalinin önünde İngiliz askerleri ve donanması vardır. İngiliz savaş gemilerinin Gemlik ve Mudanya’yı bombalaması arkasından Yunan işgali gerçekleşmiştir . Özetle İstiklâl Savaşı Avrupa’ya karşı yapılmıştır.
10 Ağustos 1920 Batılı devletler Sevr ile Türk yurdunu parçalamak istediler. 1854 de Osmanlının toprak bütünlüğü için Paris’te imza atan Avrupa’nın devletleri İngiliz’i, Fransız’ı, İtalyan’ı 1920 de Osmanlının paylaşımı ile meşguldü.
1919-1923 Arasında Lozan’da son bulana kadar süren İstiklal Savaşı ile batının bütün hesaplarını bu toprakların kahraman evlâtları kanları ile bozdular
TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’ni kurdular.
Devletimizin kuruluş esasları:
TEK BAŞKENT, TEK DİL, TEK BAYRAK, TEK VATAN, TEK MİLLET ve TEK DEVLET’TİR:
Türk devleti 1938 sonuna kadar kuruluş esaslarına bağlı kaldı. 1939’da İngiltere, Fransa ve Türkiye üçlü anlaşması ile devrin dışişleri bakanı Tefik Rüştü ARAS Türkiye’nin Avrupa’nın nüfuzunu kabul eden radyo konuşması ile yeni bir dönem başladı. Bu dönem yüzünü sadece batıya dönme dönemidir.
1963 Ankara Anlaşması ile resmîleşen bu yeni dönem, 1995 Gümrük Birliği ile iktisadî yapımızın AB ye teslimi ile devam etti, 17 Aralık 2004 de siyasî konular belgeye kondu ve son olarakda 3 Ekim 2005 müzakere çerçeve anlaşması ile Türkiye gündemine AB tam olarak oturdu.
3 Ekim 2005 belgesinde şimdiye kadar AB parlâmentosunun Türkiye aleyhine almış olduğu elliye yakın kararlarının Türkiye’nin tam üyelik görüşmelerinde AB müktesebatı olarak kabul edilmesi de var, bunu da birileri sevinçle karşıladı. Bu kararlardan sadece beş tanesini hatırlatmak istiyorum:
Ermeni Konusunda:
Avrupa Parlâmentosu Kararı: Türkiye’nin Ermeni soykırımı yaptığını ilân eder ve Türk Hükûmetinin bunu kabul etmesini ister. Türkiye’nin bu olguyu reddetmesinin Avrupa Birliği üyeliğinin kesin engeli olduğunu açıkladı…. ( 15-11-1995 ) Avrupa Parlâmentosu bu kararı birçok defa daha aldı.
Kıbrıs Konusunda:
Avrupa Parlâmentosu Kararı : Türk Hükûmeti’ne Kuzey Kıbrıs’taki işgal güçlerini geri çekme çağrısında bulunur. ( 15-11-2000) Türkiye Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının yüzde 37’sini yasadışı bir biçimde işgal etmektedir. (10-02-2000)
Patrikhane Konusunda:
Avrupa Parlâmentosu Kararı: Dünyanın her tarafındaki milyonlarca Ortodoks Hıristiyan için Konstantinopolis’teki Patrikhane’nin önemini göz önünde bulundurarak, Türk yetkililere çağrıda bulunur. (24-10-1996) Patrikhane’ye doğrudan bağlı olan Heybeli Ada Ruhban Okulu’nun derhal yeniden açılması çağrısında bulunur. (24-10-1996)
Ege Denizi Konusunda:
Avrupa Parlâmentosu Kararı: Doğu Ege’de Kardak adası ile ilgili olarak Türkiye’nin provokatif askerî operasyonlardan kaygı duymaktadır. Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin bir üye devleti olan Yunanistan’ın egemenlik haklarını tehlikeli bir biçimde ihlâl etmesinden ve Ege’deki askerî gerginliğin artmasından ciddî biçimde kaygı duymaktadır. (15-02-1996)
PKK Konusunda:
Avrupa Parlâmentosu Kararı: Bay Öcalan’a verilen cezayı lânetler ve ölüm cezasının kullanılmasına kesin muhalefetini tekrarlar. (22-07-1999) Sakharov Ödülü sahibi Leyla Zana’nın ve düşünceleri nedeniyle hapse atılmış olan Kürt kökenli eski milletvekillerinin serbest bırakılmasını talep eder. (15-11-2000)
1974’den 1995’e kadar 36 Türk Dışişleri mensubumuzun Batılı Devlet başkentlerinde öldürülmeleri ortada iken, Avrupa’nın birçok devleti Türkiye aleyhine sözde Ermeni soykırımını parlâmentolarında kabul ettiler. Yine 1984’den beri süren PKK terörünün arkasında birçok Avrupa devletinin olduğu bilinen gerçekti. Bütün bunlara karşın bilinmeyen veya unutulan, bence Atatürk’ün bize miras bıraktığı sözleridir. Büyük Türk Milliyetçisi Atatürk 1927 yılında TBMM kürsüsünde okuduğu Nutukta diyor ki:
“TEMEL İLKE, TÜRK MİLLETİNİN ONURLU VE ŞEREFLİ BİR MİLLET OLARAK YAŞAMASIDIR. BU ANCAK TAM BAĞIMSIZ OLMAKLA SAĞLANABİLİR. NE KADAR ZENGİN VE VARLIKLI OLURSA OLSUN, BAĞIMSIZLIKTAN YOKSUN BİR MİLLET, UYGAR İNSANLIK ÖNÜNDE UŞAKLIKTAN ÖTE BİR GÖZLE GÖRÜLMEYE LÂYIK OLAMAZ. OYSA TÜRK MİLLETİNİN ONUR VE YETENEKLERİ ÇOK YÜKSEK VE BÜYÜKTÜR. BÖYLE BİR MİLLET ESİR YAŞAMAKTANSA YOK OLSUN DAHA İYİDİR. ÖYLEYSE, YA BAĞIMSIZLIK YA ÖLÜM. İŞTE GERÇEK KURTULUŞU İSTEYENLERİN PAROLASI BU OLACAKTIR.”
Birinci Avrupa yıkım dönemi biteli 1923’den bu güne aradan 82 yıl geçti ama şimdilerde içimizde ikinci Avrupa yıkım dönemini başlatmayı görev kabul eden Avrupa muhipleri var.
2005 yılı itibariyle bir kez daha Avrupalı olmak arzusunda olanlar geçmiş tecrübelere bakmadan batılılarla anlaşmalar yapıp onlardan yeni sözler alıyorlar.
1856’da başlayan birinci Avrupa döneminde topraklarımızı kaybede kaybede sonunda Anadolu’yu milletimizin canı pahasına kurtarmıştık.
Şimdi ikinci kez neyi tehlikeye attığımızın bilincinde miyiz acaba?
Tarihden ders alınsaydı hiç tarih tekrar eder miydi?
Hazreti Muhammed’in bir hadisinde “Bir Müslüman bir delikte bir defa ısırılır. İkinci defa ısırılırsa onun gafletindendir” sözü yukarıda anlatılanlara uyuyor mu acaba?