Ana Sayfa 1998-2012 Fincancı ne zaman uyanacak?

Fincancı ne zaman uyanacak?

Türkiye’de gün geçtikçe her şeyin kötüye gittiği apaçık ortada. Ülkemize şöyle bir baktığımızda ekonomiden siyasete, sağlıktan eğitime kadar her alanda bir kokuşmuşluk var. Sözüm ona, iktidardakiler ekonominin düzeldiğini beyan ediyorlar, ama yıllardır Türkiye’nin bir yerinde çivi çakılmıyor. Üretime ve ileriye dönük hiçbir yatırım yapılmıyor. Vatandaşın alım gücü azaldığından dolayı da enflasyonda izâfî bir iyileşme mevcut ki, bu da önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin başının çok ağrıyacağının işaretlerindendir.

Siyasetçiler birbirlerinin kuyusunu kazmaya çalışıyor. Muhalefet muhalefetliğini, iktidar iktidarlığını doğru-dürüst ifa etmiyor. Bir kere de olsun, kimse şu gündelik parti politikalarını bir kenara bırakıp, el-ele vererek ülkemizin ve devletimizin problemlerini çözmeye çalışalım demiyor. Meclistekiler, vatandaşın karnı aç iken, kendi maaşlarını nasıl millete çaktırmadan yükseltiriz, onun hesaplarının peşine düşmüşler. Maalesef, yazıklar olsun demekten başka bir şey elimizden gelmiyor.

Bunun gibi eğitim alanında da rahmetli Atatürk’ten beridir bir curcuna yaşanıyor. Her yıl yeni bir karar alınıp, uygulamaya konuluyor. Bu icraatlardan son bir tanesi de, lise eğitiminin dört yıl a çıkarılmasıdır. Başbakan veyahut da bakan efendilerin fikirlerine göre, eğitim plânları yapılıyor. Adı üzerinde “Millî Eğitim”, millî olması gerekmez mi? İster kabul edelim, ister etmeyelim, bugün ilk ve orta düzeyde eğitim Türkiye’de bitmiş durumdadır. Hoş, yüksek öğretimin de tutulur bir yana kalmadı. Bize kalırsa, bu gidişle bütün devlet okulları kapatılacak ve özel okullarla, dershaneler devreye sokulacak. Mevcut sistemde, zaten üniversite öncesi devlet okulları bir şey veremediğinden dolayı, imkânı olan herkes çocuğuna hususî ders aldırıyor. İktidarın da görünürdeki amacı, bütün eğitim kurumlarını özelleştirmekten yana. Böyle bir vaziyette elbette ki eğitimin paralı olması kaçınılmaz. O zaman aklımıza parası olmayan, gariban Anadolu Türkü evlâdını okutamayacak mı, sorusu geliyor. Hakikatte yıllardır yapılmak istenen budur. Türkiye’nin gerçek sahibi ve bir kısım zümre tarafından sadece asker olarak görülen Türklerin önemli mevkilere gelmemesi için, bütün hainler birlik içerisinde çalışıyorlar. Peki biz Türkler karamsarlığa kapılıp, kendi kabuğumuza mı çekileceğiz? Tabi ki hayır! Elimizden geldiğince ve umudumuzu yitirmeden mücadeleye devam.

Bununla beraber son yaşanılanlara baktığımızda, ülke genelinde terör yeniden hortlatıldığı gibi, üniversitelerde de sağ-sol çatışmaları diye, aslında sağ-sol şeklinde bir şey olmadığı hâlde, bir tırmanış gözlenmektedir. Bu durumun en son örneği, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde yaşananlardır. Bugüne kadar ortaya çıkmamıştı, ama artık testi kırıldı ve su etrafa yayılmaya başlıyor. İstanbul ve Ankara Üniversitesinin bazı fakültelerinde, ki bunların başında İstanbul Edebiyat ile Dil-Tarih gelmektedir, yıllardır plânlı bir şekilde devletin bazı güvenlik kurumlarının ve okul idarelerinin de bilgileri dahilinde zeminlerin oluşturulduğu tahminini herkes yürütmektedir. Bu fakülteler günümüzde bazı örgütler tarafından âdeta işgale uğramış durumdadır. Okullarda kümelenen söz konusu gruplar, terör estirdiği gibi, karşılarında buldukları ve kendilerine rakip gördükleri bir avuç garibana da sürekli tâciz ve saldırılarda bulunarak, yıldırmaya çalışıyorlar. Vatandaşın vergileriyle imar edilen bu eğitim müesseselerine gün geçmiyor ki bir zarar verilmesin. Ve neticede de, Türk kamuoyu çok iyi bilmesine rağmen, saldırganlar kendilerini hep mağdur gösteriyorlar.

Dil-Tarih örneğinden anlaşılacağı üzere ister sağ, ister sol ama vatanını seven öğrenciler gibi, öğretim üyelerinin de büyük bir kısmı sindirilmiş vaziyettedir. Dersler boykot ediliyor ve sınavlar ertelenebiliyorsa, durumun herhalde çok vahim olması gerek! Her gün kapıların ve pencerelerin dağıtıldığı bir eğitim kurumuna dünyanın neresinde rastlayabilirsiniz? Amerika, Almanya, Fransa, İngiltere veya Rusya’da öğrenciler böyle bir şeye kalkışacaklar, analarından emdikleri süt, burunlarından getirilir. Onların eğitim hayatı hemen bitirildiği gibi, halk düşmanı olarak da ilân edilirler.

Okullarda eğer polisin nezaretinde çocuklar derslere ve imtihanlara girebiliyorlarsa, yarın-birgün o polisleri de koruyacak insanlara ihtiyaç duyulabilir! Türkiye’yi yönetenlerin ve Türkiye’nin güvenlik güçlerinin şapkalarını önlerine koyup, ne oluyor demeleri lâzım! Bu ülkenin ve devletin sahibi olan Anadolu gençlerinin eğitim hakları, yine birtakım zavallıların hürriyetleri uğruna hebâ ediliyor ve bütün bunlara da birileri göz yumuyorsa; Allah korusun, tekrar 12 Eylül öncesinde olduğu gibi kan gövdeyi götürür. Herkesin aklını başına almasının ve bu olaylara bir son vermenin zamanı gelmiştir. Avrupa Birliğine hoş görüneceğiz diye verilen tâvizler, kafamızı daha çok ağrıtacak!

 

Orkun'dan Seçmeler