Ana Sayfa 1998-2012 Ekonomideki Düzen "Yakışık Eylemler"

Ekonomideki Düzen “Yakışık Eylemler”

“Malî İstikrarı olmayan Milletlerin, Fikrî İstiklâli Olamaz.”

M. Kemal ATATÜRK

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kuruluş sonrası öncelikle siyasî hâkimiyeti, ardından da ekonomi hâkimiyetini kurma çalışmalarına başladı.

Bülyük Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK önce İzmir ilinde bir iktisat kongresi topladı. Bu kongrede öncelikle ekonomik düzenin sınırları ve işlevi çizildi.

Aradan zaman geçti, dünyadaki ekonomik gelişmelere ayak uydurma şansımız azaldı. Yönetim görevini üstlenenler ekonomiyi öğrenmek şöyle dursun, yapacağı düzenlemelerde devletimizin yararına oluşmayacak şekilde devletler arası anlaşmaları iyi incelemeden imzaya koyuldular.

Böylece düzeni bozdular. Ekonomi düzenimiz bir türlü kurulamadı. Dahası son yıllarda yanlış ve düzensiz bir biçimde Gümrük Birliği içinde dalgalanmaya bırakılan Türk lirası yabancı paraların baskısıyla değerini kaybetti. Böylece ekonomik düzenimiz dikiş tutmadı.

Biz şimdi kendi düşüncelerimiz içinde, aldığımız iktisat eğitimi çerçevesinde örf-âdet-gelenek yapımızı da katarak, Türkiye’mizde yapılması gereken işlemlerin ve getirilecek önlemlerin nasıl olması gerektiği yolunda devletimize zarar vermeden ekonomik düzenimizin işleyiş biçimini çizeceğiz.

Önce; çekingen davranışlardan kendimizi sıyırmalıyız. “Ayağını yorganına göre uzat” atasözümüzün çizgisinde üreticimizin kendi akçesiyle iş üretmesi düşüncesini geliştirmeliyiz. Kredi şartının, esnafımızı faiz dalgalanmasıyla iş yapamaz ve daima borç içinde yüzen kişi şekline götürdüğü açıktır. Kredi alımını en son düşünerek elindeki parasıyla işi bitirmesi gerekliliğini öne çıkarmalıyız. Borçlanarak iş yapmanın, sonuçta bu enflâsyon girdabında tüccarımızı iflâsa götürdüğü gerçeğini unutmamalıyız.

Devletimizin tarihî seyri içinde itimadı kaldıracak olumsuz etkenleri görüntülemeye geçersek; bir kesim yöneticilerimizin sergiledikleri yanlış eylemleri ile hiç de iç açıcı siyasî ve de ekonomik bir düzen tutturamadığımızı, devletimizin sürekli çalkantılı bir deniz şekline dönüştüğünü üzülerek izlemekteyiz.
Geçmiş dönemde ve günümüzde yönetimi üstlenen bir kesim politikacımızın arasındaki;

“Adalar Denizimizi bir Yunan Denizi yapanları,

Memleketimizi tüketici ekonomik mahzenine sokanları,

Soyguncu ve vurguncuları iş başına getirip enflasyonu üç rakama çıkaranları,

Onlar Şiî, biz Sünnî’yiz sözleriyle vatandaşımızı bölenleri,

NATO’dan ayrılıp sonra NATO’ya giren Yunanılara karşı veta hakkımızı kullanmayanları,

Milliyetçi karakteri, üniter yapıyı silip Türk Milletini ümmet içinde eritmeye kalkışanları,

Anarşist devrimci komünist kişileri üniversitede saklayanları,

Rey uğruna yasadışı bir örgütün elemanlarını müşterek liste içinde TBMM’ne sokanları,

Anlaşma metnine şerh koymadan devletimizi Gümrük Birliğine sokup Avrupa pazarlarında malımızı ucuza, Avrupa malını da yurda gümrüksüz sokup pahalıya sattıranları,

Yurdumuzdaki üretimi baltalayanları,

Soyguncu çetelerin artmasına neden olanları,

AB yolunu Diyarbakır’dan geçirmek isteyenleri,

Devletin üniter yapısını AB istedi diye bozmaya kalkışanları,

Mavi Akım Projesinin takipçisi olanları,

Birbirlerinin karalarını karşılıklı silenleri,

Yeri olmadığı hâlde mahkeme kararlarının infazını durduranları,

Aralarındaki serzenişler ile ekonomiyi dalgalandıranları,

Gerçeğe uzanmadan dedikodu ile kişileri suçlayanları,

Siyasî partilerde lider baskısını sürdürenleri ve bu durumu alkışlayanları,

Akşam söz verip sabah aksi eylemi sergileyenleri” görmezlikten gelemeyiz.

Bu olumsuz hareketlerin devlete itimadı ve saygıyı kaldırıcı ve silici olduğu izahtan ötedir. Zaman geçirmeden devlet çarkını bozanlara karşı çıkma, onlara artık görev vermeme düşüncesini taşıma yolunu seçmeliyiz. Devletimizi itimat ortamına çekecek, düzlüğe çıkaracak kişileri göreve getirmenin Türk milletinin hakkı olduğuna inanıyoruz.

Önce dışarıdan ve de içeriden borç almadan kendi yağımızla kavrulma yoluna girmeliyiz. Bunun için saklı parayı açığa çıkarma yolunu aramalıyız. Günümüzde görüntülenen vergi dışı kazancı ortaya çıkaracak ve yurt dışından yurda sokacak bir düzen getirmemiz için yasal bir çerçeveyi çizmeliyiz.

Yurt dışında işçi olarak bulunan vatandaşımızın kaçak çalışıp elde ettiği ve sakladığı kazancını ortaya koyma yolunu bulmalıyız. Örneğin; vatandaşımızın bu yol ile elde ettiği parasını cezasız vergilendirme ile açığa koymasını sağlamak mümkündür.

Bu para genelde devletimize gereklidir. Ekonomi düzenimizi düzeltmek istiyorsak yasal yol içinde ve de üretimde bu parayı kullanmak zorundayız. Aslında bir nedenle bu yolda elde edilmiş paralar yasal olmayan yol ile yurda getirildiği ve üretime sokma vaadi ile vatandaşımızın kandırılıp elinden alındığı duyumları karşısında, çalışmalar yapmalıyız. Paranın aklanarak Türkiye’ye getirilip üretime sokulması zorunludur diyoruz.

Önce birikmiş paranın devletler arası anlaşmalar ile yurda getirilip üretime sokulması, sonra da elde edilen kazanç içinden bir bölümünü (yüzdesini) o devlete iade yolunda yasal işlemlere yönelmeliyiz. Yasal takibin bu yolda yetersiz kaldığı da bilinen bir gerçektir.

Türkiye’de enflasyonun getirdiği olumsuzluktan kaynaklanan bir başka saklı para da, fatura dışı olan paradır. Fatura ve vergi dışı paranın kazanılmasını önleyici yeni çareler aramalıyız. Türkiye’de kazanılıp saklanan bu paranın ortaya çıkarılmasını ve üretime sokulmasını sağlayacak yolu araştırmalıyız. Türkiye pazarında olan tüccarın, yaptığı işin karşılığında fatura kesmeden veya kestiği fatura dışında bıraktığı ve dalgalandırdığı paranın çok miktarda olduğu bir vakıadır.

Böyle bir ortamdan faydalanmak için, önce milletimizin devlet yönetimine itimadı sağlanıp güvenini kazanacak yöneticileri iş başına çağırmalıyız.

Nitekim ilk basamak aşılmış, yurt dışında itibarlı görülen bir kişi göreve çağrılmakla işe başlanılmıştır. Ancak sürekli yurt dışında çalışan ve orada verimli olduğu gözlenen kişi veya kişilerin her zaman ekonomik çalışmalara yararlı olmadıklarının geçen zaman içindeki çalışmalarda gözlendiğini de unutmamalıyız. İşte bu durumu göz ardı etmeden ve yeni tuzaklara yakalanmadan ekonomide durulmayı getirecek kişilerin seçiminde çok dikkatli olmalıyız.

Dış borçlanma son proje olarak düşünülmelidir. Düşmanlarımız bugün bize dost görünseler de ekonomik düzenimizi yıkıp devletimizi tahrip etme yolunu seçecekleri gibi, bu yol içinde hazırlayacakları tuzaklar bize hiç de yabancı gelmemelidir. Unutmamak gerekir ki Osmanlı Devleti ekonomisinin çökmesindeki neden, dıştan alınan paranın piyasada oluşturduğu baskı ve doğan kapitülâsyonlardır. Bundan dolayıdır ki; devlete itimadı geliştirecek, saygıyı getirecek, dürüst kişilik içindeki ve dünya ekonomik seyrini çok iyi gözleyen insanımızın görev üstlenmesi önem taşımaktadır.

Ayrıca vergi usul yasalarında yeni düzenlemeler yapmalıyız. Öncelikle yapılacak ilk iş tüm harcamaların kazanılan gelirden düşülmesini getirecek bir usul, bir sistem kurmaktır. Dolayısıyla bu sistem içinde vatandaş devlete hem itimat edecek, hem de devlete kazancını doğruca bildirmekten çekinmeyecektir.

Eğer bu çalışmalara karşın vatandaş gizli parasını gene açığa çıkarmakta tereddüt ediyorsa, bu düşüncesini silecek yeni uygulamalara girmeliyiz. Örneğin eldeki parayı sorgusuz sualsiz küçük vergi ile aklama yolunu seçmek bir basit yol olabilir. Böyle bir yol bulmalıyız.

Bir süre sonra bu paranın önce mevduata arkasından da sermayeye akacağını cesaretle söyleyebiliriz. Vatandaşımız itimat edecek durumu gördüğünde, devlete inanacağı için sakladığı kazancını ortaya koyacaktır.

Yine bir başka yön de, ithalatı kısacak yolu aramamız yanında, yerli malı kullanma hasletimize yeniden dönmeliyiz. Yurt içinde yabancı para kullamakta hassas davranarak Türk Lirası ve yerli malı kullanma alışkanlığını sağlamalıyız.

Sonuçta; “her iyiliğin kaynağının adaletten geçtiğini” unutmamalıyız. “Bir günün adaletinin yetmiş yıllık ibadetten üstün olduğu” düşüncesinden hareketle bütün bu olumsuz şartların getirdiği bozuk düzeni silecek güçteki karakteri taşıyan bilinçli, bilgili, tecrübeli insanımızı göreve çağırmalıyız. Görev almalarını sağlamalıyız.
 

Orkun'dan Seçmeler

Üç Efendiler

Atatürk ve Kerkük

Kısa Kısa Kısa…