Ana Sayfa 1998-2012 Edirne Günlerinden Atsız Beğ Sürekli Takip Ediliyordu

Edirne Günlerinden Atsız Beğ Sürekli Takip Ediliyordu

Atsız Beğin, edebiyat öğretmeni olarak Edirne Lisesi’ne gelişini ve Edirne’de kaldığı günlerin hikâyesini, Orkun’un 16. sayısında yazmıştım. Bu yazımda, o günlerle ilgili eksik kalan bilgileri ve İstanbul’a geldikten sonraki bir hâtıramı nakletmek istiyorum.

ooo

Karşı komşumuz Atsız Beğ, boş durmayı sevmezdi. Edirne’nin o meşhur soğuk kış gecelerinde ölgün lâmba ışığı altında, bizlere vereceği yarınki dersleri hazırlarken, Orhun müsveddeleri üzerinde çalışırdı.

Noksan olan bazı ders kitaplarımızı bulabildiğimiz Selimiye Camii Kütüphanesine gittiğimizde, Hocamız, Orhan Şaik Beğ ile birlikte gelerek, kütüphanedeki Tefsir-i Buharî ve diğer nadide el yazması eserler üzerinde incelemeler yapardı.

Atsız Beğ; mahallemizin muteber komşusu idi. Özellikle; ümmî olan İbrahi Ağa kendisinin takdirkârı idi. Bu; Yunanlılara karşı girişilen Edirne direniş harekâtındaki “Kuvva-ı Milliye Ruhunu”, Atsız Beğ’in kişiliğinde görmüş olmasındandı.

Orhun’un her sayısında çıkan Atsız Beğ’in yazılarını bana tekrar tekrar okutur, mücadele ve esaret günlerinin heyecanını yeniden yaşardı.

Bir gün bana: “Mehmet, bu Hoca’nız diğerleri gibi değil, çok dürüst ve mert bir insan, onu sizde çok bırakmazlar” dedi. Nitekim de öyle oldu. Hocamız, kış sömestresi biterken, vekâlet emrine alındı. Yaz sömestresi başlarken, yerine Orhan Şaik Beğ geldi ve liseyi öylece bitirdik.

ooo

1934 yılı Üniversite İnkılâbı’nın ikinci yılı. O yıllarda Hitler Almanyası’nın uyguladığı Yahudi aleyhtarlığı cereyanı dolayısıyla birçok Yahudi asıllı profesör Türkiye’ye alınarak Üniversite İnkılâbı yapılmıştı. Kuruluş; Avrupa üniversitelerine denk olarak gerçekleştirilmişti. Yurdumuza ilk defa getirilen (Kimya Mühendisliği) mühendislik dalı da Fen Fakültesi bünyesinde yer almıştı. İstanbul’da onun talebesiyim.

Hâliyle insan eski hocalarını arıyor. Üstelik Atsız Beğ de komşumuz idi. Araştırdım. Neticede, Kasımpaşa’da Deniz Gedikli Astsubay Okulu’nda Türkçe öğretmeni olduğunu öğrendim. Fakat, haberi getiren arkadaş, görüşemeyeceğimi söyledi. Hocaya reva görülen bu türlü bir muameleyi pek anlayamamıştım.

1935 yılı yazı, bir gün Karaköy-Haydarpaşa vapuruna binerken, (pat) diye oldukça sertçe bir hamle-adım sesi duydum. Etrafıma baktığımda, Atsız Beğ’in, yukarki güverteye çıkmakta olduğunu gördüm. Baktım, güvertenin bayrak direğinin bulunduğu arka kısmında iki kişi arasında oturuyordu. Selâm verip kendimi tanıttım ve yanına oturdum. Edirne’deki komşularımızı sordu, üniversitedeki hocalarımız ve derslerimiz hakkında izahat aldı.

Vapur Haydarpaşa’ya gelmiş, her beraber kalkmış, üst güvertede çıkmak üzere çımacının iskeleyi sürmesini bekliyoruz. Ben, kapıyı açayım diye nezaketen öne geçtim o iki kişi arkada kaldı. Hoca, bundan istifade ederek; “Mehmet, görüyorsun ben takip ediliyorum. Ayrı ayrı vagonlara binelim, bana mektup yazma” dedi. Öylece, bindik.

Ben Erenköy’de indim. Hoca, o iki kişi arasında gidiyordu!..

Ve tren, zulüm taşıyordu!..

(1) İbrahim Ağa: Edirne’nin bugün Yunanistan kesiminde kalmış Arda boyundan Seymenli, Samona yöresi Körmutlu köyündendi. Edirne’nin, Yunan işgaline karşı savaşan çete başlarından biri idi.
 

Orkun'dan Seçmeler