Biz Türkçüler nedense iktisattan pek hoşlanmayız. Ya hamaset edebiyatı ile vakit geçiririz, ya komünistlere, solculara, Yahudilere, Hristiyanlara, Batılılara ya da Türkçülüğü bizden farklı yorumlayanlara çatarız. Ama bütün bu zihnî çabalarımız Türkiye’ye bir kuruş kazandırmaz. Bir kuruş kazandırmaz, çünkü kuruşu, yani iktisadı hakir görürüz. Bilmem bunun sebebi çoktan yerleşik yaşadığımız hâlde genlerimize sinmiş göçebe kültürü mü, yoksa bu dünyayı, dünya nimetlerini hakir görüp ahrete yatırım yapmayı öngören İslâm mı? Hastalığın tedavisi için sebebi araştırmak tabiî ki önemli. Ama bu derin bir akademik konu ve yazımın minik çerçevesini aşar. Dileğim, Türkçülerin artık iktisadı keşfetmesi, geç de olsa…
Bir branşın mensupları kendi branşını daima öne çıkarır. Bu, iktisat öğretimi görmüş benim için de geçerli. İktisadî gücün diğe r güçlerin yönlendiricisi ve belirleyicisi olduğuna inanıyorum. İşte size güncel bir misâl. Altı milyon Yahudi 120 milyon Arap dünyasına duman attırıyor. Şimdi diyeceksiniz ki, arkadaş İsrail’in gerisinde onu destekleyen bir de Yahudi Diasporası var. Zaten sizlere söyletmek istediğim de bu Yahudi Diasporasından hareketle Türk Diasporasına oradan da 24 Nisan 2002’de yapılan “Dünya Türk İşadamları 4. Kurultayı’na ulaşmak.
Evet, ben bir iktisatlı (İst. Üni, İkt. Fak. 1945-1949) ve iktisatçı olarak iktisadî gücün önemine yüzde yüz inanıyorum. Ve yine iktisadî gücün itici gücünün de “iktisadî zihniyet” olduğuna inanıyorum. Osmanlı’nın gerilemesinin bir sebebi de bu zihniyetin yokluğudur. Türkiye Cumhuriyeti’nin teklemesinde de bu zihniyet yetersizliğinin izleri bulunmaktadır. Her şey buna bağlı. Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı bile… Ama dev uyanıyor artık…
Türkler toplumcu mu yoksa ferdiyetçi zihniyetli midir? Bu husus Prens Sabahattin tarafından da incelenmişti. Kanaatim Türklerin daha çok ferdiyetçi oldukları merkezindedir. Mustafa Baybal’ın bir yazısında okudum. Orta Asya’daki Türk girişimcileri hakkında fikir yürüten bir Japon şöyle demiş: Bir Türk iki Japondan üstün. Ama iki Türk bir Japon etmez. Ben Türklerin genel olarak ferdiyetçi, girişimci ruhlu olduğuna inananlardanım. Bu ruh, Batılı insanın, Anglosaksonların da özelliğidir.
Hatırlanacağı üzere nisan sonunda “Dünya İşadamları 4. Kurultayı” toplandı. Evvelâ şunu vurgulamalıyım: 53 yıl önce İktisat Fakültesinden mezun olduğumda, günün birinde “Dünya Türk İşadamları Kurultayı” yapılabileceğini hayâl dahi etmemiştim. Bilindiği gibi bugün dünyanın dört bir yanında Türk işadamları var. Bu, çok ama çok olumlu bir gelişme. Şimdiye kadar ileri birkaç ülkedeki meteliksiz yüksek tahsil ve doktora öğrencilerinden oluşan grubun yanında bir de ekonomik gücü olan bir Türk Diasporası oluştu ve gelişmekte. Bugünkü neslin olağan saydığı bu gelişme benim gibiler için bir iktisadî ihtilâl. Artık kolonizatör dervişlerimiz yok, girişimcilerimiz var!
Yerim kısıtlı, bir alıntı ile yazıyı bitireyim. 25 Nisan tarihli Hürriyet gazetesinde TOBB başkanı Hisarcıklıoğlu’nun konuşmasından bir pasaj: “Yalnızca Avrupa’da faaliyet gösteren yaklaşık 55 bin girişimcimizin 2010 yılında 100 bine çıkacağı, istihdam edeceği eleman sayısının ise yine aynı dönemde 400 binden 850 bine ulaşacağı ve toplam cirolarının ise 30 milyar dolardan 120 milyar dolara çıkacağı öngörülmektedir. Sadece Avrupa’da 8-10 yıl içinde ikinci bir Türkiye doğması ihtimali vardır…”