Ana Sayfa 1998-2012 DÜNDEN SESLER“Bürokrasi’yi Millileştirmek”

DÜNDEN SESLER“Bürokrasi’yi Millileştirmek”

Ne ister bu mazlum halk?

İş ister, çoluk-çocuğu aç kalmasın ister. Karnı tok-sırtı pek olsun, başını sokacağı bir dam altı olsun ister.

Kendi adına, ailesi adına istediği bu kadar az.

Sonra, inancına, dinine, diyanetine, şahsiyetine dokunulmasın ister.

Bu da fertleri aşan, “Millîmâşerî” mahiyette bir istektir.

Aslında her teba devletinden bunları bekler.

Bulmadı, görmedi mi tadsızlık, huzursuzluk, istikrarsızlık başlar.

Devlet, bunu sağlamakla yükümlüdür.

Devlet, devlet… diyoruz.

Kimdir “Devlet” adına konuşanlar?

Bizde MAALESEF bürokrasidir.

Devlet dairesinde işi olan vatandaş, önce bu “bürokrasi” kalkanına çarpar.

– Bugün git, yarın gel, darbımeseli halkımızın bürokrasiye karşı ince bir mizahıdır.

Bür okrasi denilen ağır ve paslı çark, vatandaşın işini kolaylaştırmak, sonuçlandırmak endişesinde değildir. Onun başlıca meşgalesi “saat on iki, saat beş” zaman hesabıdır. “Ah, bir tatil bir gelse, ah şu birikmiş maaşlar bir ödense, ah şu zamlar bir çıksa”… Gündüz büro mesaisi budur. Gece görülen tatlı rüya budur.

Dürüst, çalışkan, fedakâr, milletin ıztırabını yüreğinde duyan memur hiç mi yok?

Sözümüz onlara değil. Onlar bürokrasinin imalât hatasıdır.

O kaba mekanizmanın uyumsuz vidaları, civataları gibidirler.

Yüz elli yıldan beri “bürokrasi” denilen bu seçkinler ve imtiyazlılar zümresi, halka bakıp bakıp:

– Ne olacak, cahiller, yobazlar, geri kalmışlar, diye dudak bükmüştür.

Halk onların nazarında tiksinti verici mahlûklar gibidir. Kendileri ayrıdır. Sanki o milletten bir parça değildir. Onları sürü güder gibi idare etmek için, lütuf olarak, gökten indirilmiş hayır melekleridir.

Bürokrasi kendi insanlarına yabancıdır; geleneklerine, imanına, düşünce tarzına “ecnebi” hâle getirilmiştir.

Onları bu hâle getiren, açıkça söylemek lâzım, geçtikleri eğitim merhaleleridir. Ya ecnebi kolejlerde okumuşlardır. Yahut kendilerine belletilen eğitim müfredatının tesiriyle kolejliler kadar başka düşüncelerin adamı olmuşlardır.

Ve böylece başlamıştır ol hikâyet…

Bürokrasi ile millet ayrılığı, aykırılığı.

Halkı susturmak, sindirmek, ürkütmek için ne de güzel kılıflar hazırlanmıştır. Ne ince rejim modelleri bulunmuştur. Hele bir şöyle doğrulsun, başına ne silleler indirilmiştir.

14 Mayıs 1950’nin cevabını bürokrasi 27 Mayıs 1960’da vermiştir. Kanla ve terörle.

Adalet Partisi, 1965’te iktidar olduğu zaman, İsmet İnönü, bu bürokrasi sultasını hemen cebinden çıkarmıştı:

Bunlar on yıl değil, on ay bile dayanamazlar.

Halbuki, pekâlâ dayandı.

Galatasaray ve kolej imtiyazı bu milletin ensesinde yüz yıldan beri boza pişiriyor.

İnsanın, “Yoksa Türkiye’deki yeni sınıf bu mudur” diye derin derin düşünesi, tasalanası geliyor.

Eski sömürgeler Batı’dan hıncını alırken; petrolünü, madenlerini, demiryollarını millîleştiriyorlar.

Eski bir imparatorluğun mirasçıları olarak, Batı’nın uzun tırnaklı parmağı olan bürokrasi’yi “millîleştirmek” de bizim vazifemiz sayılmaz mı?

13 Temmuz 1976 Tercüman
 

Orkun'dan Seçmeler