Ana Sayfa 1998-2012 DÜNDEN SESLER: Serhad Şehrinde

DÜNDEN SESLER: Serhad Şehrinde

–Edirne’nin kahraman serhad çocuklarına–

Batıda Edirne’nin, doğuda Kars’ın, birbirinden kilometrelerce uzak, fakat bir şiirin mısraları gibi yakın bu iki beldenin müşterek bir kader ve teselli ile el ele vediğini hissediyorum.

Doğuda Arpaçay’dan, Prosof’tan, Hasankale’den Pasinler’den batıda şanlı Edirne’ye kadar uzanan vatan toprakları, bu kalelerin verdiği emniyet içinde sereserpe uzanıyor. Doğuda göklere ser çekercesine yükselen Ağrı, Süphan, Nemrut zirvelerinin muhteşem tabiî güzelliğinden, batıda yine göklere ser çekercesine yükselen Selimiye’nin minarelerindeki Mimar Sinan dehasında parıldayan mimarî zevke kadar, bütün memleket toprağında atalarımızın vurduğu silinmez damgayı görmek insanın yüreğini f erahlatıyor.

Doğuda zalim bir sınırın ayırıverdiği öteki Türk topraklarına Anadolu çocuklarının selâmını iletircesine kıvrıla kıvrıla akan Aras’tan, batıda yine zalim bir sınırın ayırıvediği öteki Türk topraklarından Rumeli çocuklarının inilti ve matem feryatlarını sanki üzülerek getiren Meriç’e kadar bütün nehirlerimizde hâlâ Türk kanı akıyormuş gibi. Edirne’yi ve Kars’ı doksan dokuzluk bir tesbih dizisinin içinde iki imame gibi görüyorum.

***

İnsan Edirne’ye her gidişinde daha fazla ısınıyor. Oranın insanlarında hoş bir pervasızlık var. Şehrin ortasından bakınca bir yanda Bulgaristan, öteki yanda Yunanistan sınırları içinde kalan bizim eski tepeleri ve onların daha arkasında mavimsi silûetler halinde yükselen dağları görüyorsunuz.

Düşman bir kurşun atımı mesafede, İstanbul’dan Edirne’ye uzanan iki yüz küsur kilometrelik mesafede yola çıkınca Edirne’de duramayıp daha ötelere kosacağınız, Tuna’nın mavi sularına atlayıp bu hasret ateşini serinleteceğiniz geliyor. Edirne sanki bu istekle yanıyormuş, sanki yarın yahut bu gece bir gizli sefer başlıyacakmış. Edirnelilerin gözlerinde yeni fetih destanları okudum. Tuna’nın sözü edilmeye görsün, bakışlarında bir kıvılcım yanıp sönüyor, birden ürperiveriyorlar. Tuna kıyılarında atsulayan, Budin Beylerbeyi’nin sarayından davul gümbürtüleriyle sefere çıkan, Viyana surlarına yalın kılıç tırmanan o muhteşem sipahilerin, akıncıların torunları bunlar. Bunlar serhad çocukları, serhad…

***

Edirne’de öyle gençler gördüm ki, büyük şehirlerin beni şiddetli bir bedbinliğe sürükledikleri gençlik dâvasından bayağı bayağı ümitlendim. Edirne’de öyle şairler gördüm ki, yarının ve hattâ bugünün birinci sınıf sanatkârlarını sezer gibi oldum. Ve… Edirne’de öyle camiler gördüm ki, bir kısmının kapısı kapalı, bir kısmının minaresi yıkıktı. Öyle bir kaç istisna adam gördüm ki, büyük tehlikeden hâlâ habersiz ve kaygısız, hâlâ sol elleriyle bir şeyler işaret etmeğe çalışıyorlar.

***

Hepsinden başka Edirne’de bir tek şeye dikkat ettim, atalarımızdan miras kalan en büyük şeye: Kıbrıs dendi mi bütün Edirne şöyle bir doğruluveriyor. Edirne’de serhad ruhu var, serhad…

(Ocak, 1 Nisan 1957

 

Orkun'dan Seçmeler