Basından öğrendiğimize göre, “Dış Türkler Bakanlığı” adıyla yeni bir bakanlık kurulacak. Bu bakanlık, daha çok Avrupa ülkelerinde çalışan milyonlarca vatandaşımızın ve ailelerinin sorunlarıyla meşgul olacak. Ayrıca, tarihî bağlarla bağlı olduğumuz Türk toplulukları ile yakınlaşmayı da bu bakanlık gerçekleştirecek.
Çok isabetli!
Ne var ki biz bunu 33 yıl önce düşünüp teklif etmiştik. Kabulü için bu kadar uzun süre geçmesi, kim bilir ne kayıplara mal olmuştur.
1976’da Tercüman gazetesinin Avrupa nüshasında köşe yazısı yazmaya başlamıştım. Ancak İstanbul’da oturup Avrupa ülkelerinde yaşayan vatandaşların durumlarıyla ve dertleriyle meşgul olmak kolay değildi. Bunun için, Avrupa ülkelerine birer aylık seyahatler yapıyor, gurbetçilerimizle fabrikalarda, lojmanlarda, derneklerde bir araya gelerek sohbet ediyor, notlar alıyordum. Bazen de tertiplenen büyük toplantılarda uzun konuşmalar yapıyor, yani konferans veriyordum. Önemli konuları tespi it ediyor, bunları yazılarımda işliyordum. Ama görüyordum ki, meseleler ülkelere göre değişiyor, ülkelerde de yaşanılan ortamlara göre şekil alıyordu. Böylece tam bir dağınıklık ortaya çıkıyordu. Dışarıda çalışanlar kime, nereye başvuracaklarını bilemiyorlardı. Elçilikler ve konsolosluklar bu konuya kapalıydı. Yani bir muhatap bulamıyorlardı.
İlk seyahatimden dönüşümde ayrıntılı ve gerekçeli bir rapor hazırladım. Gördüklerimi, intibalarımı ve tekliflerimi bu raporda belirttim. Dağınık durumun giderilmesi için tam yetkili bir bakanlık kurulması gereğini ifade ettim. Bu bakanlık maliye, ulaştırma, millî eğitim, gümrük, adalet, sanayi ve ticaret gibi çeşitli bakanlıklar üzerinde de etkili olacak, istek ve teklifleri ciddiye alınacaktı. Raporumu gazetenin sahibi Kemal Ilıcak’a verdim. O da bu raporu alıp dönemin başbakanı Süleyman Demirel’e gitti. Demirel, teklifi olumlu karşılamış, ancak bu bakanlığa getirilecek isim üzerinde anlaşamamışlar. Böylece benim rapor da unutulup veya uyutulup kaldı.
O tarihte Demirperde henüz kalkmamıştı, kalkacağını dair de hiçbir işaret yoktu. Sovyetler Avrupa’nın yarısını ve Türk illerini baskı altında tutuyorlardı. Dış Türklerden söz etmek netameli iş sayılıyor, Turancılığın kötülenmesine devam ediliyordu. Hiç kimse yarın öbür gün ne gibi gelişmelerin olabileceği hesabını yapmıyor, buna göre tedbir almak ihtiyacını hissetmiyordu. Böyle böyle yıllar geçti. 1990’da Sovyetler dağılıp da Türk illeri bağımsız devletler hâline gelince ne yapacağımızı şaşırdık. Kurultaylar toplayıp diğer Türk kardeşlerimizle yakınlaşmayı sağlamaya çalıştık. Ne var ki, bütün bu çalışmalar elle tutulur hiçbir sonuç vermedi. Konuklar geldiler, toplantılarda bol bol.konuşuldu, sonuç bildirgeleri yayınlandı, nafile! Bazı devlet adamları Türk illerine seyahatler tertipleyip devletler arasında iş birliği yapılmasına teşebbüs etti. Akçeli işlerde ilerleme kaydedildi ama kültür ve siyaset alanlarında faza gelişme olmadı. Meselâ, Azerbaycan resmî dil olarak Türkçeden vazgeçip “Azerbaycanca” diye yeni bir kavramı benimsedi. Hiçbir Türk ülkesi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıyıp temsilciler göndermedi. Çünkü burada da dağınıklık vardı.
Yeni kurulacak Dış Türkler Bakanlığı’nın iki ana konusundan biri diğer Türk illeri olacaktır. Yirmi sene içinde bu konuda yetişmiş elemanlarımız vardır. Ancak, katı ve soğuk bürokrasi bu bakanlığa da hâkim olacaksa vay hâlimize! İşin başına getirilecek elemanlar, Türkiye ile öteki Türk illeri arasında yakınlaşıp kaynaşmanın heyecanını duymazlarsa fazla verimli olamayacaklardır. Çünkü bu ilişkiler, meselâ Arnavutluk’la veya Estonya ile olan ilişkilere hiç benzemez. Hassastır ve çok dikkat ister. Hele konuya büsbütün yabancı olanlar için dikenli bir yoldur. Bu bakımdan seçimler, tercihler ve tayinler çok dikkatli yapılmalıdır.
İçimizden “Dış Türkler Bakanlığı hayırlı olsun” demek geliyor. Şimdilik!